Bölüm 51 - Geçmişe Pencere 2

145 10 5
                                    

Hiç numarası yanlış bir gözlükle yaşadınız mı?

Gözünüze uymayan merceklerin ardından baktınız mı hayata?

Yanlış olduğunu bilmeden, doğru sanarak, başınıza saplanan ağrıların sebebini bir türlü bulamadan, sürekli bir güvensizlik içinde gözlerinizi kısarak kırpıştırarak ama bunun garipliğinden bihaber, yaşadınız mı hayatı?

Sonra birden, birisi gözünüzdeki yanlış numaralı gözlüğü çekip yerine doğrusunu taktığında, siz değil de dünya değişti sanıp, önünüzde çukurlaşan yollarda yalpaladınız mı?

Yaşamaya alıştığınız o sürekli acının yerine birden gelen ani sancıyla nefesiniz kesilir gibi oldu mu?

Gülce, yattığı beyaz örtülü, yarısı yüksek yatakta, bir kolunda serumla yatarken, üç gündür, gözünü açmadan, açtığında görmeden, gördüğünün yanlış olduğunu kendine ispatlamaya çalışarak düşünüyordu.

Biraz duman solumuştu, bir de bacağında, dizine yakın bir yerde hafif bir yanık oluşmuştu o kadar. Bir şeyi yoktu aslında. 

Bir şeyi yoktu.

Kendine gelemeyişi nedendi o zaman? Korkudan mı? Bilmiyordu.

Bildiğini sandığı her şeyin yalan olabileceği ihtimali aklındaki tüm doğruları silmişti sanki.

Duyduklarına inanmıyordu. İnanmamıştı.

İnanmazdı da... Eğer Giray'ın gözlerinde, bir kez gözünü açıp kara gözlere baktığı o anda gördüğü ifade olmasaydı asla ihtimal vermezdi böyle bir şeyin gerçekliğine.

Sonra kapatmıştı gözlerini. Giray'ın gözlerinde gördüklerinden hoşnut olmayınca yummuştu yine. 

Açsın diye bekliyorlardı başında. Açmıyordu.

Açarsa konuşurlardı, konuşurlarsa geri alamayacakları şeyler söylenirdi belki, yine inanmazdı ama duymak her seferinde biraz daha içinden bir şeyleri koparacak gibi geliyordu.

İnsan, böyle bir şeyi duymaya nasıl hazır olabilirdi ki?

Sonra açıldı gözleri. Artık onu dinlemeden, daha fazla beyninde dönen sorulara ve kaçtığı gerçeklere kapalı kalamayacakları için ondan da bağımsız aralandılar.

Karşısında yine hep orada bekleyen kara gözleri gördü.

"Götür beni buradan," dedi. "Gitmek istiyorum."

İlaç kokusu vardı odada. Katlanamadığı bir kokuydu bu. Çocukluğunda da nefret ederdi. Bu kadar sevmezken nasıl okumuştu iki yıl orada hala anlayamıyordu. Babasına biraz olsun yakın olabilmek için her şeyi yapabilecek bir uzaklık vardı hissettiği demek ki...

Giray, sözünü ikiletmedi Gülce'nin. Gözlerini açsın diye beklerken kaç gündür, deli gibi de korkuyordu o gözlere bakmaktan. Baktığında kaçmamaktan, konuşmaktan, sonra o gözlerden düştüğünü görmekten.

Çıktılar oradan, yata dedi Gülce, oraya gittiler. 

Üç günde üç yıl yaşamıştı sanki Giray. Gülce ile yaşayacağı yüzleşmeye ne hazırdı, ne de ondan kaçabilirdi. 

Tekneye çıktı kadın, ilerledi, ağır adımları her şeyi askıya alıp durdurmak ister gibiydi, ardından yürüyen Giray'ın içindeki kaçak adama uyuyordu. Kadının peşinden dolandı Giray, sesini çıkarmadı, hemen ardında da duramadı, araya koyduğu iki insanlık mesafeyi aşamadan yürüdü hızını ona uydurarak.

Nereye gittiğini bilmeden atıyordu adımlarını Gülce. Önünü görmüyordu. Ardını hiç görememişti zaten. Kör gibiydi. Kör gelmiş, kör yaşamış, öleyazdığı anda gözleri açılmıştı belki de. Hayır diye sızlandı içindeki çocuk, yok öyle bir şey.

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin