Bölüm 21 - Adımlar

189 28 28
                                    

Hayatın sizden aldıkları her zaman verdiklerine denk olmuyor. Zamanın akış hızında ilerleyemiyorsunuz bazen. Sizi geriye götüren adımlar, ileri taşıyanlardan daha çok oluyor. Ya da tam giderken, takılıp düşüyorsunuz; siz kalkana kadar hayat akıp gitmiş oluyor. 

Yerden kalkıp, belinizi doğrulttuğunuzda bir bakıyorsunuz etrafınıza; gördüğünüz hayat düşmeden önce bıraktığınızla aynı değil. Tanıyamıyorsunuz önce. Gerçek olabileceğine inanamıyorsunuz. Yabancı geliyor her şey. 

Gözlerim çocukluğumun geçtiği odanın penceresinden dışarıdaki parka bakarken, yıllar içinde hiç değişmemiş, bu aynı manzaraya bakarken, nasıl bu kadar tanıyamadığımı düşünüyordum. 

Tanıyamıyordum çünkü, artık o manzaraya bu evden sadece ben bakabilirdim; aynı manzarayı benim gibi tanıyan o üç çift göz yoktu artık. Onlar bakmazken eksikti yani her şey. Bu ev gibi..yabancıydı bana.

Üç hafta geçmişti, ben düştüğüm o geceden beri. Bu gün ilk kez başımı kaldırıp bakmıştım etrafıma. Herkes beni düştüğüm o anda ve yerde bırakıp ilerlemişti, beni geride bırakmışlardı. 

Yanımdalardı güya, anneannem gelmişti, teyzem gelmişti, Semra teyze ve Haldun amca gelmişti..buradalardı, ama ben yoktum işte. Benim o anda kaldığımı farketmeden yürümeye devam etmişlerdi hayatla birlikte. Ben kalmıştım. 

Bir de Giray.

O gece, yatağa gelip yanıma oturduğunda, ben onun kollarına düşmüştüm; o da benimle diz çökmüştü orada. Ben kalkmadan kalkmamaya yemin etmiş gibi her anımda yanımda olmuştu. Başka kimsem yokmuş gibi ne istiyorsam ondan istiyordum, ona sarılıyor ,onun omzunda ağlıyordum, korktuğumda onun eline sarılıyordum... Herkes anlamayarak ama acıma saygıdan dokunmayarak, şaşkın bakıyordu bana. Kim olduğunu bilmiyorlardı, bilmelerine gerek yoktu. 

Belki düşüşüm ona tanıdık olduğundan, belki kibarlığından, insanlığından; belki de gerçekten acınası göründüğümden hiç itiraz etmeden, öf demeden, bıkmadan, çoğu zaman istememe bile gerek kalmadan yanımda oluyordu. Yardım ediyordu. Her şeye. 

O geceyi hatırlamak bile istemiyordum, ama aklıma kazınmıştı.

Arabanın yolda giderken çıkardığı yok denecek ses bile bir uğultu gibi, kulaklarımı zonklatıyordu. Uzaktan bir film sahnesi izler gibi hissediyordum. Gerçekten olmuyordu sanki hiçbir şey. Hem her şeyi yaşıyor, hissediyor; hem de aynı anda uzaktan izliyordum sanki. Böyle bir şeyin mümkün olduğunu bile bilmezdim. 

Gerçi nereden bilecektim ki? Ben hiç böyle bir şey yaşamamıştım daha önce.

Giray'ın direksiyondaki eli, sıkı tutuşunu gevşettiğinde eklem yerlerine kan gitti, renkleri beyazdan pembeye döndü. Elini vitese indirip, vitesi artırdı. Çekmeden, hemen vitesin yanına düşmüş elimi tuttu, hafifçe sıkışıyla gözlerim yüzünü buldu.

Nasıl bakıyordum acaba? Onun yüzünün böyle korkuyla ve endişeyle çarpılmasına sebep olacak nasıl bir ifade vardı ki benimkinde? Ellerim buz gibiydi, hep soğuk olurdu benim ellerim; ama bugün soğuk değildi, canı çekilmişti. Bütün vücudumun canını çekip almışlardı...

Fakat yine de yalandı her şey bence, gerçek değildi. Daha onları görmemiştim, inanmıyordum o yüzden. 

Bu yol hiç bitmesin istiyordum, paneldeki sayaç her arttığında bir şey olsun ve yol bitmeden kalsın istiyordum. Gerçek değildi çünkü.

Elimi bırakan eli, ileri uzanıp dereceyi biraz daha artırdı. Güçsüz bir makinenin içeri üflediği sıcak havanın beni ısıtabileceğini mi düşünüyordu gerçekten?

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin