Bölüm 1 - Peşinde

1.5K 95 122
                                    

Yaklaşık on dakikadır oturduğum bankta, omuzlarım çökmüş bir halde gözümü dikmiş, kendi etrafında dönen güvercini izliyordum. Önce yerdeki kabukları didikliyor, sonra ilerideki heykelin etrafında bir tur atıyor ve tekrar kabuklarla oynamaya dönüyordu. Hipnoz olmuş gibi gözlerimi ondan alamıyordum ama dikkatimi kucağımdaki çantanın içinde titremeye başlayıp beni yerimden sıçratan telefon dağıttı.

Arayan, 'Babam' .

Telefona cevap veren sesim keyifsizdi, "Efendim baba?" 

Babamın sesi benden de keyifsizdi. "Neredesin sen Gülce? Allah aşkına, o telefonu niye taşıyorsunuz kızım yanınızda?" Kaç kere aramışlardı da görmemiştim acaba? Telefon sabahtan beri sessizdeydi, metrodan çıkınca titreşime almıştım. 

"Özür dilerim, haklısın. Sessizde kalmış. Ne oldu ki, bir sorun mu var?" Olmasın, lütfen olmasın, diye geçirdim içimden. Daha öğlen olmamıştı ama ben çoktan tükenmiş hissediyordum.

"Tilbe senin eve gitmiş, kapıda kalmış. Uzakta mısın? Bir gidip içeri alsan, annen başımın etini yedi zaten sabahtan beri, üşütür o merdivenlerde oturursa diye."  Güya sitem ediyordu ama gülen sesini kim duysa babamın anneme asla kızamadığını anlardı. Annem sabaha kadar da tühlese babam keyifle dinlerdi.

"Ne işi varmış Tilbe'nin benim evde? Bir şey mi olmuş? " Yine kimle tartıştı acaba benim güzel kardeşim? Okula başlayıp yurda yerleşeli daha üç ay oldu ama olaysız günü yok maşallah.  

"Bilmiyorum artık, bize bir şey demedi. Sana ulaşamayınca bizi aramış. Sanki biz telefonla aramayacağız, başka bir şey yapacağız. Biz de merak ettik ama, sen öğrenince bir haber ediver olur mu Gülce?"

"Olur baba, merak etme. Yakınım zaten şansına Tilbe'nin. Gidiyorum şimdi, söyle anneme zatürre olamıştır iki dakikada nazlı kızı." Babamın gülüşünü keyifle dinledikten sonra telefonu kapattım. 

On dakikalık yürüyüşten sonra apartmandan içeri girmiş kendimi merdivenlere atmıştım. Üç katı tırmandığımda çoktan nefes nefeseydim. Kapının önüne çökmüş, elindeki telefona dalmış olan Tilbe beni farkedince ayağa fırladı. 

"Nerelerdesin Gülce kız? Ha ağaç oldum buraya da..." Lafa şebeklik yaparak girdiğine göre bir şey yapmış ve benden yardım isteyecek, diye düşündüm direkt. 

"Gelmeden önce bir kere arasan hiçbir yerde kalmazdın 'Tilbe kız'. Niye hep böyle kafana estiği gibi davranıyorsun kızım sen? Ya uzakta olsaydım?" 

"Her zamanki gibi doğrusun." Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp gözlerini kıstı. "Özür diliyorum. Hadi içeri girelim de sen küçük kardeşinin karnını doyur."

Küçül de cebime gir diyecektim ama sustum, hiç halim yoktu. Kapıyı kendime çekerek anahtarı üç kere çevirdim ve iterek kapıyı açtım. İçeri girince çantamı portmantoya bırakıp banyoya yöneldim. Tilbe de yavru ördek gibi peşimden geldi. 

Ben ellerimi yıkarken aynadan göz göze geldik. Gözleri kızarmış, ağlamış ama niye? Üstüne varmaya gelmezdi, bir kere sorup cevaplamazsa bırakmak daha iyiydi.

"Seni sabah sabah top patlatsalar ayağa dikemezler, hayırdır? Ne oldu?" Gözlerini kaçırdığına göre ya utandığı, anlatmaya çekindiği bir şey olmuştu ya da kızacağımı düşünüyordu. 

"Hiç uyumayınca insanın uyanmak gibi bir derdi de olmuyor." Komik olduğunu düşünmüyordu, ben de düşünmüyordum. On saniye boyunca gözünün içine baktım, devam et der gibi. Etmedi. Demek ki henüz konuşmaya niyeti yoktu.

Banyodan çıkıp mutfağa ilerledim. İki dakika sonra peşimden o da gelip camın önündeki küçük mutfak masasının iki sandalyesinden birine oturdu.  

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin