Bölüm 32 - Gölgelerin Ardında

228 17 103
                                    

<Gerçeklerin, arkasında gizlendiğini sandığı sözlerin renkli bir balon köpüğünden başka bir şey olmadığını, patlayıp sönüverdiklerini gördüğünden bu yana hayatın ne ifade ettiğini anlamakta zorluk çekiyordu.*>  

(*Yakıcı Sır, Stefan Zweig)

Karşı kaldırımdaki rengarenk balonlara bakarken, aklımdan bir kitapta okuduğum bu cümleler geçiyordu. 

Kırmızı, mavi, sarı, yeşil ve beyaz balonlar bütün direklere, kapılara, camlara ve tabelaya asılmıştı. Bir de çelenkler vardı yeni açılan mekanın önünde, içinde, dışında, her yerde...

İçeri girip çıkan insanlara, ellerindeki karton bardaklara bakarken, yanımdaki ağaca bir omzumu yaslayarak ağırlığımı tek ayağıma vermiş, diğerini önünden çaprazlayarak durmuş ve kollarımı göğsümde kavuşturmuştum. 

Hava bugün, mevsim normallerinin üzerinde bir sıcaklığa sahipti. Gerçi artık mevsim normallerini de bir güncellemek gerekiyordu sanırım, ilkokulda bize öğrettikleri gibi dört mevsim yaşandığına pek inanamıyordum ben canım ülkemizde.

Hafif hafif arada esen meltem, üstümdeki blazer ceketin eteklerini uçuşturuyordu. İçimdeki şifon gömlek biraz ince gelmişti sanki, havanın sıcaklığına rağmen hastalığın etkisiyle olsa gerek bir üşüme sarıyordu içimi. 

Ya da gergin olduğun içindir Gülce, bir de kendine çok yüklendin, saçmaladığını düşünüyorsun, çünkü evdeyken aklından geçen o saçma düşünce gerçekten de çok saçmaydı. 

Saçmaydı tabi ki! Kendi kendime olmayacak yerlere koşmuştum birden, resmen yoktan neler çıkarmıştım. Olacak şey miydi canım? Hep fazla kitap okumaktan, film, dizi izlemektendi bu hallerim. 

Bir anlığına öyle trajikomik bir fikre kapılmış olsam da kendime bu fikrin gerçeküstülüğünü göstermem çok zor olmamıştı ve aklımdan savurup atmıştım her ne düşündüysem. Şu an yine not dedikleri şeylerden hiçbir mesaj çıkaramadığım noktadaydım, delice şeyler çıkarmamdan daha sağlıklıydı bu bence.

Yüksek sesle, büyük siyah hoparlörlerden sokağa yayılan zevksiz şarkı iyice sinirimi bozmaya başlamıştı. Kim bir araya getirmişti dünyanın en kötü, şarkı denemeyecek parçalarını acaba? İki saattir kafamı şişirmişti her biri, hayır bir de dilime dolanıverecekti, ondan korkuyordum.

Açılışı kaçırmış, kurdelenin kesilişini ve o saçma bulduğum seremoniyi görememiştim. Yaklaşık iki saattir buradaydım, bir saatten fazlasını arabamın içinde oturarak, kalanını da burada dikilerek geçirmiştim. Ne yaptığımı, neyi beklediğimi, ne görmeye çalıştığımı ben de bilmiyordum açıkçası. Sadece evden aceleyle çıkmış, direksiyonun başına geçmiş, ardımda bıraktığım yolları sokakları farketmeden buraya gelmiş ve burada da kalmıştım.

Açıkçası pek kendimde olduğum söylenemezdi. Hastalığın mı, ilaçların mı yoksa yorgunluk ve günlerin birikmiş sinir stresinin mi verdiği basiret bağlanmasıyla bilmiyorum, olmayacak fikirlere kapılmış, kendimi gereksiz yere çıkmaz senaryolara sürüklemiştim ve bunaldığım noktada da kurtuluşu kaçmakta bulmuştum. Tabi, beynim son düşündüğü şeyi baz alarak beni buraya getirmişti ve bu pek de kaçamadığımı kanıtlar nitelikteydi. 

Zaten ben zihnimin içinde açıklığa kavuşturamadığım hiçbir düğümden kurtulup düzlüğe çıkamazdım, beynim buna izin vermezdi, olayları sorunları bir kenara itip başka şeyler için yer açmakta pek başarılı değildi yani.

Bekleyişim, saniyeleri ardında bırakıp ilerlerken, burada görecek bir şey olmadığına emin oluyordum iyice. Zaten ne olabilirdi ki, Emek'te bir caddedeydim, aradaki çift şerit yoldan vızır vızır arabalar geçiyordu, ilerideki metro durağına insanlar girip çıkıyordu ve caddeyi açılışa özel çalan müzik inletiyordu. Bu kadardı.

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin