Bölüm 20 - Ses

161 25 40
                                    

Levent, sabah erkenden Ankara'ya inmiş, direkt bana gelmişti. Ben de dün geceden beri evi temizlemiş, kafamda kurmuştum da kurmuştum. 

Annemlerle karşılaşacaktım, babamı görecektim, benim evime gelecekti ilk kez... Levent, ailesiyle görüşecekti, aralarında ne olmuştu, niye uzaklaşmışlardı bilmiyordum. Sonra biz..biz ne diyecektik, barışmıştık ama ötesini de söyleyecek miydik? 

"Ben söylemek istemiyorum," dedim sessizliği bozarak. 

Salonda oturuyorduk, o gelince iki saat uyumuş, yol yorgunluğunu biraz atınca kalkmıştı. Şimdi de oturduğundan beri, kafasının içinden çıkamıyormuş gibi gözlerini önüne dikmiş oturuyordu. Çok farklıydı, onu hiç böyle görmemiştim. Çok gergin, huzursuz, öfke doluydu sanki. Ailesiyle arasının bozuk olduğu bir anı hatırlamıyordum aslına bakılırsa. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu, tahmin yürütemiyordum; ne sebebiyle ilgili, ne de olacaklarla ilgili.

Başı bana döndü. Çok yorgun duruyordu, fiziksel bir yorgunluk değildi bu, sırtındaki görünmeyen yüklerin ağırlığıydı. Keşke ne olduklarına dair biraz fikrim olsaydı.

"Neyi?" diye sordu anlamayarak.

"Yani, seninle aramızdaki şeyi..kimseye söylemek istemiyorum. Tilbe biliyor bir tek, ama o da anlatmaz."

Gözlerini kırpıp açtı birkaç kere. Koltuğun sırtına yasladığı dirseğini indirip ellerini saçlarının içinden geçirdi. 

"Merak etme, konu oraya gelmeden bir şey olur zaten. Babam bir şey der, annem ağlamaya başlar..ne bileyim, olur bir şeyler. Üç yıldır görmedim ikisini de." 

Söylediğinin ona verdiği üzüntüyle yüzü kırışmıştı, bu durumun canını yaktığı ortadaydı. Anlamadığım bir şey vardı ama.

"Sen mi uzak durdun, onlar mı seni görmek istemedi?" diye sordum, dizlerimi altımda toplayarak koltuğa yerleşirken. Tamamen ona doğru dönmüştüm şimdi.

Gözlerini halıdan ayırmadan, "Onlar beni görmek istemedi," dedi alçak bir sesle. Ah, çok üzgündü. 

Elimi uzatıp, koltukta yanına bıraktığı elini tuttum. Gözleri elimi hissedince gözlerimi buldu. 

"Niye olduğunu öğrendiğinde sen de aynısını yapacaksın," dedi acı çeker gibi. Elinin içindeki elim kasıldı. Hissetmiş gibi daha da sıktı, çekmeyeyim diye sanki. Gözleri yüzümün her zerresinde gezinirken zorlukla yutkundu. "Ama zaten hiç gitmiyor aklından sorular değil mi? Gözlerine her baktığımda görebiliyorum."

Gözlerimi kaçırdım. Koltuktaki ellerimize indirdim. Bu eller çok bir araya gelmişti, çok el ele tutuşmuş, böyle yürümüş, böyle uyumuş, böyle sallanmıştık salıncakta. Ama bu sefer ondan bana gelen hisler farklıydı. Garip değildi yani bu görüntü, eğer artık ne düşündüğünü, hissettiğini bilmiyor olsaydım. 

Boştaki eli saçlarımı buldu. İncitmekten korkar gibi okşadı, eli saçımdan başlıyor, yüzümü okşayarak aşağı iniyor; sonra yeniden aynı hareketi tekrarlıyordu. Ben gözlerimi ellerimizden çekip yüzüne çıkaramıyordum.

Levent'le, arkadaşlığımızı sınayan şeyler hep olmuştu, ama sonuncusu koparıp atmıştı. En azından ben öyle sanmıştım, fakat belli ki öyle olmamıştı; çünkü onu görür görmez ondan asla kopamayacağımı düşünmüştüm ilk olarak. İçimde ilk duyduğum, onu ne kadar özlediğimdi. Garipti, kırgınlıklar insanın sevgisini gölgeleyemiyordu bazen. Sadece severken canınızı acıtıyordu. 

Ben, Levent'in, gönderdiğimi sandığım o belgeleri yok ettiğini öğrendiğimde, okul için şansımı kaçırdığımı farkettiğimde dünyam kararmıştı. Sadece ona açtığım, gizli gizli kovaladığım bu hayalimi elleriyle paramparça ettiğini onun ağzından duyduğumda bile inanamamıştım. Benim nasıl bunaldığımı, artık neredeyse depresyona girdiğimi, her gün ama her gün babamla ettiğimiz kavgalardan ölesiye bıktığımı en iyi o biliyordu. Artık çıkmazda hissettiğimi, hatta bir ara...

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin