Bölüm 23 - Duruşlar ve Gidişler

161 26 16
                                    

Günler bir şekilde akıp gidiyor, ne olursa, ne yaşanırsa yaşansın dışarıdaki hareketlilik zamana uyup akıyordu. Fakat geceler garipti. Dünya dönmeye ara vermiyordu ama ağır çekime giriyordu sanki her şey. Sessizliğin getirdiği bir yük vardı, göğsüme konduğunda nefesimi kesiyordu bazen.

Gülmüştük, eğlenmiştik, sarhoş olmuştuk... Uyuyor olmam lazımdı. Benim de şimdi, koltukta başı kenara kaymış, eli yere düşmüş Sinan gibi huzurla uyuyor olmam lazımdı. Ama yine ayaktaydım. 

Her gecem bir şekilde bölünüyordu, deliksiz uyku diye bir kavram yoktu artık lügatımda. Dışarı çıkıp hava alma ihtiyacı duyuyordum yine her gece olduğu gibi ama buradan çıkmaya kalksam Sinan'ı uyandırırdım. 'Bari o uyusun, ben ayaktayım diye onun ne suçu var?' diye düşündüm.

Yatakta hareketsiz yatarken, tavanın pürüzsüz yüzeyinde bir kusur arar gbi dolaştırıyordum gözlerimi. Aslında az önce rüyamda gördüklerimden kaçmaya çalışıyordum, çünkü inatla gözlerimin önünde belirmeye devam ediyorlardı. Birini aramak istedim yine, biriyle konuşmak. İçimdeki ses kendi kendine konuştukça deliriyor gibi hissediyordum. Yine nefesim ritmini kaçırmıştı.

Doğrulduğumda saçlarım önüme düştü. Elimi göğsüme koydum sanki kaburgalarımı açıp rahatlatmak ister gibi. Kalbimin yavaşlaması lazımdı. Bazen sahiden de bu yaşta kalpten gideceğimi düşünüyordum. Her atışı saymaya başladım. Bir, iki, üç, dört...

Kafası karışmış gibi kısık gözlerle ve dağınık saçlarla doğrulup bana bakan Sinan'ı görünce sesli saydığımı farketmiştim. 

"Ne oluyor Gülce? İyi misin?" Loş ışıkta bile farkedilecek kadar kötü gözüküyor olmalıydım ki birden yerinden doğrulup hızlı adımlarla yanım geldi. Yatağa oturup yüzüme bakmaya başladı dikkatle. Gözleri açılmıştı.

Eli çeneme gitti. "Bak bakayım bana.." Gözlerim kırpışırken yüzüne baktım. Nefeslerim iyice sıklaşmıştı. "Gülce," dedi endişe yüklü sesiyle. "Ne oldu?" 

Başımı iki yana salladım. "Bir şey yok..sadece.." Yorganı çekip yataktan kalktım. "Dışarı çıkmam lazım. Nefes alamıyorum."

O da benimle birlikte ayaklanmıştı. Saçları karışmış, yüzü endişeyle kasılmıştı. Bir eli kolumdaydı. "Tamam, bekle üstümüze bir şeyler alayım çıkalım." 

İçeri koşup elinde iki montla geldi. Elimi tutup beni peşinden sürükleyerek ilerledi. Metal kapıyı açınca, içerinin ısısına zıt boş binanın buz gibi havası yüzüme çarptı. Çıktığımızda arkamızdan kapıyı kapadı. Bana dönüp, elindeki montlardan birini üstüme geçirdi. Önce bir kolumu, sonra diğer kolumu geçirdi. Elleri titriyordu. Korkmuştu sanırım. Eğilip önümdeki fermuarı çekti. Üstüme büyük olmuştu, geriye çekilip bana baktı, "Bu da olmadı ki," dedi. "Üşürsün böyle." Montun şapkasını kafama geçirdi sonra.

Elimi elinin üstüne koyup, "Sakin ol, tamam..iyiyim," dedim rahatlatmak için. Benim de montum vardı aslında içeride ama şimdi bunu söylemeyecektim. 

Kendi montunu da üstüne geçirip yine elimden tutarak yürümeye başladı. Ben aşağı ineceğiz sanarken o beni merdivenlerden yukarı çıkarmaya başladı. İki kat çıktığımızda, açtığı kapıdan çatıya adım attık. Teras gibiydi daha çok. Hasır masa ve sandalyeler, çiçekler, bitkiler vardı burada. Çok büyük bir alandı. Şaşırmıştım yine her zamanki gibi, daha iyi bir halde olsaydım durup incelerdim ama şu an daha çok nefesimi düzene sokmaya odaklanmıştım.

Beni sandalyelere ilerletip birine oturttu. Kendisi de başkasını çekip tam karşıma geçti. Dizleri dizlerime değiyordu. Eğilip ellerimi tuttu, yüzüme baktı.

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin