[0.0] gromit'in kırık farı

4.7K 214 286
                                    

bishop briggs - dark side




Gökyüzünde loş bir mavilik vardı. Böyle zamanlarda bahçedeki çimenlere tuhaf bir gölge düşerdi. Tuhaf diyorum çünkü camdan aşağı sarkıp baktığımda aynı anda hem hüzünlü hem de huzurlu hissederdim. Bazen hiçbir şey hissetmediğim de oluyordu ama bunun gibi anların çetelesini tutmamayı tercih ediyordum. Bu sabah huzurlu hissediyordum. Başımı kaldırıp yavaş yavaş doğan güneşi izledim. Parmaklarımın arasına sıkıştırdığım sigaradan bir nefes çektiğim sırada babamın arabası araç yoluna girdi. Dumanı havaya üfleyip kollarımı pervaza dayadım. Araçtan inip kapısını kapattı ve anahtarlarını sallarken beni fark etti. Yüzünde bıkkın bir ifade belirdi.

Anahtarlarını bana doğru sallarken, "Onun ot olmadığını söyle," dedi. "Bu kez seni gerçekten içeri atarım, Stiles. Oğlum olman umurumda değil." Kaşlarımı kaldırıp elimdekini işaret ettim. Şaşırmış gibi yaptım. "Bu mu? Philip Morris bu, baba." Ben sigaramdan bir nefes daha çekerken eliyle yüzünü sıvazladı ve girişe ilerledi. Ben de camdan aşağı sarkıp başaşağı ona baktım. "Dolapta biraz soslu makarna kalmıştı." Verandaya çıkarken başını bana çevirdi. Telaşlı bir sesle, "Birgün düşeceksin," dedi. "Gir içeri." Tek hamlede içeri girip çantamı kaptım ve merdivenlerden aşağı indim. Ben indiğimde kapıyı kapatıyordu. "Makarna mı yoksa yumurta mı?" diye sordum, çantayı kapının kenarına fırlatarak.

"Yumurta. Bu saatte niye ayaktasın?" Gömleğini çıkarıp askıya bıraktı ve bana döndü. Buzdolabından yumurta çıkartmaya çalışıyordum. Omzumun üzerinden ona baktığımı görünce, "İki tane olsun." dedi. Yumurtaları çıkarıp tava aradım. "Okula erken gideceğim. Kütüphaneden almak istediğim kitaplar var." dedim. Tavadaki yağ cızırdadı.

Beacon Hills'te yaşamanın diğer yerlerde yaşamaktan pek farkı yoktu. Ama Beacon Hills Lisesi birçok yönden aykırıydı. İçeride olanlara anlam vermek zordu. Öğrencilerin hepsi birbirinden alakasızdı. Bazı günler, bu öğrencileri bir araya toplamak hangi dahinin fikriydi diye düşünmeden edemiyordum. Çalışkan ve kendi hâlinde takılan tiplere bir lafim yoktu, aksine onlara üzülüyordum. Okulun serseri nüfusu onların iki katıydı nerdeyse. Eh, ben de o kısmın üyesi olduğumdan şikayet etmeye hakkım yoktu. Zamanla, birlikte yaşamayı öğrenmiştik. Hâlâ olay çıkıyordu elbette. Ama bunlar da birer rutin hâlini almıştı.

Kütüphanenin kapısından girdiğimde görevliye bir baş selamı verdim. Orta yaşlı bir adamdı, senelerdir burada çalışmasına rağmen ismini bilmiyordum. Üstümdeki siyah cekete ve botlara baktıktan sonra selamıma karşılık vermemeye karar verdi. Gözlerimi devirdim. Yalnızca tek bakışıyla notumu vermişti. Kitaplıkların arasında gezinirken gözüm bir rafa takıldı. Kitapların arasından baktığımda rafın diğer tarafındaki Lydia'yı görebiliyordum. O da beni fark etti. "Hey, Stiles!" dedi kısık sesle. Üzerinde siyah bir elbiseyle pembe hırka vardı. Elinde tuttuğu kitaba baktım. On Yedinci Yüzyıl İngilteresinde Korku Edebiyatının Öncüleri. Sırıtarak açık olan sayfayı işaret etti. "Dehşet resimler var." Kaşlarımı kaldırıp kitaplığın etrafından dolaştım ve yanına geldim. "Şimdi de korku hikayelerine mi taktın?"

Sayfayı çevirip siyah bir iskelet silüetini işaret ederken gözlerini devirdi. "Saçmalamaz mısın lütfen?" dedi. "Dövme yaptırmak için şablon seçmeye çalışıyorum." Kaşlarımı kaldırıp "Bu saatte mi?" diye sordum. Bana ters bir bakış atıp sayfaları çevirmeye devam etti. Sayfalardaki her şey birbirinin aynısı gibi görünüyordu ama onunla zıtlaşmak istemedim. Yanından ayrılıp felsefe kitaplarının olduğu raflara yöneldim. Kitapları en son ne zaman düzenlemişlerdi tanrı bilir. İç çekip karmaşanın içinde istediğim kitabı bulmaya çalıştım. Nihayet siyah cildinin üzerine gümüş harflerle Susmayı Tercih Etmek yazan kitabı, bir yığının altında buldum.

pumpkin and hell hole [sterek] b×bWhere stories live. Discover now