[2.1] hiçleşmek

1.2K 147 293
                                    

tove lo - thousand miles



Derek'ten mesaj geldiğinde Küflü Mantar'da Lydia'nın söylenmelerini dinliyordum. Ne seçeceğine bir türlü karar veremediği için üstüne geldiğimizi söyleyip duruyordu. Braeden ona, "Alt tarafı bir burger seçeceksin," diye çıkıştı. "Devlet meselesi hâline getirme şu işi." Allison americanosunu yudumlarken menüyü işaret etti. Lydia onun gösterdiği seçenekleri incelerken somurttu.

Dikkatleri dağınıkken cebimden gelen mesaj sesiyle irkildim. Hiçbiri durmuşa benzemiyordu. Her şey yolundaymış gibi sakince telefonumu çıkardım ve ekrana baktım. Derek'ten gelen mesaja bakarken ellerim titredi. Ah Tanrım. Ne kadar zaman geçerse geçsin ona dair her şey beni heyecanlandırmaya devam edecekti. Mesajda saat yedideki bir filme bilet aldığını yazmıştı. Kaşlarımı çattım. Birkaç gün önce evimin verandasında bir ilişkiye başlama konusunda ortak karara varmıştık. Onunla geçirilecek zamanları ertelemek istemiyordum. Ama şimdi, başka bir problem vardı. Arkadaşlarıma veya babama bu durumu açıklamam gerekiyordu. Bu kadarını hak ediyorlardı. Günler geçmesine rağmen onlara tek kelime edememiştim.

"Ben yorgunum," dedim sandalyemi itip ayağa kalkarken. Hepsi birden bana baktı. Huzursuzca kıpırdandım. "Evde bir şeyler atıştırırım. Sonra görüşürüz." Arkamı dönüp gitmeye yeltendiğimde Braeden "Hop! Dur orada." diyerek beni yerime çiviledi. Ona baktım. Şüpheli gözlerle kollarını göğsünde bağlamıştı. "Bana bak. Yine bir işler çevirmiyorsun değil mi? Theo filan tehdit etmiyor?" Şaşkın ve biraz öfkeli bir şekilde ellerimi salladım. "Niye sürekli tehdit ediliyormuşum gibi konuşuyorsun?" dedim ters ters. Omuzlarını silkip "Bilmem? Sürekli daha ve daha depresif olduğun için olabilir mi?" diye karşılık verdi.

Nefesimi üfleyip gözlerimi devirdim. "Gayet iyiyim." dedim.

İç çekti. "Ben de bundan korkuyorum ya." dedi.

Ters ters baktığımı fark edince ellerini kaldırıp Lydia'ya döndü. Yine ne yiyeceği konusunda tartışmaya başlamışlardı. Rahat bir nefes alıp çıkışa ilerledim. Soğuk akşam havası yüzüme vurunca gözlerimi kapattım. Rüzgar ceketimin kollarından içeri girip beni ürpertti. Saatime baktım. Derek'e yolda olduğumu gösteren bir mesaj atıp Jeep'i çalıştırdım. Sinema en işlek caddelerden birindeydi ve okuldan tanıdık yüzler görüyordum. Jeep'i park edip huzursuzca etrafa bakınırken Derek'i gördüm.
Kalbim tekledi ve bir anlığına rüyada olduğumu düşünecek kadar mutlu hissettim. Gerçek hayatta böyle büyük mutluluklar bedava gelmezdi. Derek'le böyle bir ânı paylaşmak için hangi vadileri aşmamıştık ki?

Sinemanın önünde ellerini ceplerine sokmuştu. Üzerinde her zamanki gibi siyah bir kot ve siyah bir tişört vardı. Siyah kot ceketiyle büyüleyici görünüyordu. Siyah saçları dağılmıştı. Sakalları yeni yeni büyüyordu. Olduğu yerde sallanırken olduğundan daha küçük duruyordu. Yeşil gözleri etrafta dolanıyordu. "Tanrım..." diye inledim kendi kendime. O kadar güzel görünüyordu ki neredeyse ağlayacaktım. Soğuktan burnum akmaya başlamıştı. Kalbim kafatasımın içinde atıyormuş hissi verirken ilerledim. Karşı kaldırımda onun hizasına gelince durdum. Gözlerini ayaklarına dikmişti. Yanından geçen insanların gözü bazen ona takılıyordu. Dudaklarım yukarı kıvrıldı.

Hissetmiş gibi başını yukarı kaldırdı ve gözlerimiz buluştu. Heyecandan dizlerimin titrediğini hissediyordum. Oysa bundan önce iki kez birlikte alışveriş merkezinde gezinmiştik. Gerçi her seferinde kalbim ağzımda atıyordu. Koridorda yanımdan geçerken parmakları bir anlığına parmaklarımı kavrıyordu ve günün geri kalanında titremekten dersleri dinleyemiyordum. Bazen ders sırasında bana baktığını hissediyordum. Dersle bütün ilişkim böylece kopuveriyordu. Bu adam beni deli gibi heyecanlandırıyordu ve artık duygularımı saklayamıyordum.

pumpkin and hell hole [sterek] b×bWhere stories live. Discover now