[1.9] 505

1.3K 154 409
                                    

arctic monkeys - 505



"Sana güvendiğim an, güvenimi çalıp kaçtın." diyordu Chase Atlantis, Friends şarkısında. Güvenin ne kadar zor kazanılan ve ne kadar kolay kaybedilen bir şey olduğunu çok güzel açıklıyordu. Bir insana güvenmek her zaman kolay değildir ve güvendiğinize değip değmeyeceğini çok geç olana kadar bilemezsiniz. Oysa ben, Derek Hale'in bütün o güzel sözleri söylerken gerçeklerden bahsetmediğini biliyordum. Bana bakarken ona güvenmemem gerektiğini biliyordum. O gece bana güzel olduğumu söyleyip yatağa çekerken kendimi ona bırakmamam gerektiğini biliyordum.

Şimdi bana, bir rüzgârdan ziyade güçlü bir fırtına olduğumu söylüyordu. Ona bakarken bunun yeni bir yalan olup olmadığını nasıl anlayacağımı düşünüyordum. Yeşil gözleri kara birer delik gibi görünüyordu ve onunla gittiğim takdirde beni yine parçalara ayırır mıydı emin olamıyordum. Ama hatırladığını söylüyordu. Bunca zaman sonra hatırladığını söylüyordu. Ona sırtımı dönüp gitmek için inanılmaz bir istek duyuyordum. Kaçıp gitmek ve Derek Hale'i kafamdan silmek istiyordum. Lakin bunun mümkün olmadığını çok iyi biliyordum. Yıllardır bunun için çabalamıştım ama onu unutmak yerine ona daha da saplanıp kalmıştım. Aşk, çırpındıkça içine battığım bir bataklıktı. Derek Hale'den kaçmaktan bıkmıştım.

"Göster." dedim. Bana bir şeyler göstermekten bahsediyordu. Belki de yalan söylüyordu. Beni, zaten kırık olan yerlerimden tekrar kırmak istiyordu belki de. Yine de onu sevdiğim için biliyordum. O tanıyabileceğim en iyi adamdı ve ona güvenerek aynı hatayı ikinci kez yapacaksam da sorun değildi. Dibi gören birinin korkacak fazla şeyi kalmıyordu. Derek benim bu kabullenişim karşısında şaşırsa da çabuk toparlandı. Eğilip çantasını yerden aldı ve takip etmemi işaret ederek yürümeye başladı. Hale şatosuna gitmek için delirmiş olmalıydım. Hoş, deli olduğum kesindi.

"Annenler evde, öyle değil mi?" derken ses tonumdaki gerginliği güçlükle gizledim. Gerçi ailesinin evde olması beni yaklaşan felaketten koruyabilir miydi ki? Bunu hiçbir zaman öğrenmemeyi umdum. Adımlarını yavaşlatıp aramızdaki mesafenin azalmasını sağlarken "Annem evde," dedi. "Ama babam hâlâ dönmemekte ısrar ediyor." Benim aksime o, sesindeki hayal kırıklığını açıkça gösterdi. Dişlerimi sıktım. Onu üzgün görmeye dayanamıyordum. Son nefesimi onun ellerinde verecek olsam bile üzülmemesi için elimden geleni yapardım. Sen zaten elinden geleni yaptın, dedi iç sesim. İç çektim. Belli ki yeterli değildi. Derek'in gözleri hâlâ hüzünlüydü. Ben onu tanıdığımdan beri hep hüzünlü bakıyordu.

Hale şatosunun kapısından girdiğimizde "Derek?" diye seslendi biri. Talia Hale mutfaktan çıkıp karşımızda belirdiğinde neredeyse dehşete düşüyordum. Neredeyse. Çünkü gece gibi karanlık olan siyah saçları ve alışılmışın dışında beyaz teniyle bir hayalete benziyordu. Ama güzeldi. Derek'in kime çektiği anlaşılıyordu. Önce oğluna, ardından varlığımı fark ederek bana baktı. Dudaklarını aşağı doğru bükerken "Arkadaşın mı?" diye sordu. Derek bir şey söylemek için ağzını açtı ama daha hiçbir ses çıkaramadan annesi tarafından durduruldu.  "Onları eve getirmediğini sanıyordum." Bana yönelttiği bakışlar tüylerimi ürpertiyordu ama ellerini önlüğüne kurulayarak Derek'in yanağına bir öpücük bıraktığında bütün tedirginliğim silindi. Yerini, Derek için duyduğum mutluluğun damağımda bıraktığı tatlı his aldı.

"Maçın nasıl geçti?" diye sordu. Neden izlemeye gitmemişti sanki? Ama Derek bu duruma fazla içerlemişe benzemiyordu. Basitçe "Kazandık." dedi. Talia Hale gülümsedi ve her nasılsa daha genç göründü. Uzanıp Derek'in saçlarını okşadı. Derek Hale küçük bir çocuk gibi baktı. Orada ölmek istedim.

Merdivenlere yöneldiğimizde "Adın neydi, genç adam?" diye sordu. Bir şeyler hatırlamaya çalışır gibi beni süzüyordu. Sesimi bulup çıkarmakta zorlandım. Kısık sesimle "Stiles Stilinski," dedim. "Tanıştığıma sevindim Bayan Hale." Soyadımı duyunca başını salladı. "Şerifin oğlusun, değil mi? Şerif Stilinski nasıl? Son gördüğümde nefes almadan çalışıyordu." Gülümsemeye çalışarak "İyi," dedim. "İşini çok seviyor. Kendimi bildim bileli durmadan çalışır." Mutfaktan tavukla karışık kek kokusu geliyordu. Bizi yalnız bırakıp mutfağa girmeden önce "Yemeğe kalır mısın?" diye sordu. Bu kadar uzun kalmayacağımı söyleyecektim ama birdenbire "Sakıncası yoksa." deyiverdim.

pumpkin and hell hole [sterek] b×bWhere stories live. Discover now