[2.8] tepetaklak bekleyiş

846 104 172
                                    

bts - let go


Mandy'nin ölümü hayatımın tepetaklak olmasının tek sebebi değildi. Birleşme gecesinden iki ay sonra mezuniyet cübbelerimizle gözyaşları içinde hastaneye koşmuştuk. Keplerimiz başımızda yamulmuştu. Perişan hâldeydik. Ve Melissa bizi hastane kapısında karşıladığında her şey için çok geçti. Mandy'e veda edememiştik. "Ama o bize etti." demişti Allison. Hastanede kaldığı haftalarda onu her ziyaret edişimizde kapıdan çıkışımızı gülümseyerek izlerdi. Bizi son görüşüymüş gibi. Onun gidişi her şeyin tepetaklak olması için gereken domino etkisini yaratmıştı. O gittikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Balkabağı, Mandy'nin cenazesinden sonra kapatılmıştı. Hepimizin yegâne sığınağı olan var gidince Geyikli Vadi'de toplanmaya başlamıştık.

"Aynı hissi vermiyor." dedi Lydia. Mandy'nin gidişinin birinci ayını onurlandırmak için göl kenarında toplanmıştık. Ve neredeyse gün doğuyordu. Bütün gece içip şarkılar söyleyerek gizli gözyaşları dökmüştük. Kimse ağlayamıyordu çünkü gözyaşlarımız tükenmişti. Ama Lydia'ya bakınca ağlamaktan daha fazlasını yaptığını görebiliyordunuz, acı gözbebeklerine ebediyen yerleşmişti. Aynı acı hepimizin gözlerine yapışıp kalmışken gülümsemeye çalıştım. Balkabağı'nı kaybetmiştik. Gidebileceğimiz tek sığınak da yitip gitmişti. Titrek bir nefes alıp "Sorun Balkabağı'nın kapanması değil." diye mırıldandım. Gölün yüzeyi, günün ilk ışıklarıyla turuncuya boyanıyordu. "Asıl sorun sığınağımızın Mandy olması. O yokken Balkabağı veya başka bir yer. Hiçbiri aynı hissi vermeyecek."

Aramızdaki sessizlik uzayıp giderken ceketime biraz daha sarıldım. Teneke kutunun içinde cansızca yanan ateş artık ısıtmıyordu. Isaac çoktan uyku moduna geçtiği için ateşi harlayacak biri de yoktu. Gölü izlemeye devam ettim. Sarhoştum. İçmeye yeniden başlamak güzel değildi. Bütün vücudumu uyuşturan bu his iyi anıları çağrıştırmıyordu. Üstelik düzgün düşünemiyordum. "Eve gidiyorum ben ya." Ayaklanırken yalpaladım. Buraya Braeden'la gelmiştim. Jeep'i evde bırakmıştım. Hoş, olsa da süremezdim. Gözlerimin önünde dünya dönüyordu.

"Dikkatli ol lan!" diye seslendi Braeden. Sesinin ayarı yok gibiydi. Omzunda uyuklayan Erica küfrederek onu ittirdi. Sırıttım, iyi hissetmediğim hâlde neden böyle yaptığımı bilemedim. Acının iç gıdıklayan bir tarafı vardı ve içimdeki ateş sönmüyordu. Cayır cayır yanan kalbimi gözardı edip merdivenleri çıktım ve yol boyunca sarsak adımlarla ilerledim. Yollarda çok araba yoktu. Sabahın bu erken saatlerinde insanlar yataklarından yeni çıkıyor olmalıydı. Babamın arabası hâlâ evin önündeydi. Anlaşılan henüz çıkmamıştı. Sessiz olmak için büyük çaba sarfetmeme rağmen onunla koridorda karşılaştık.

Yüzünü buruşturup "Aman Tanrım." dedi. Ses tonu azarla doluydu. Üstünde şerif giysileri vardı ve elindeki şapkayı yelpaze gibi sallarken burnunu tuttu. "Bu saate kadar içiyor muydun?"

Omuzlarımı sarsan bir gülümsemeyle "Ben de şaşkınım." diye karşılık verdim. Gözlerini devirip odama girmemi izledi. Kendimi banyoya sürüklemeden önce "Aklını başına al artık." dediğini duyar gibi oldum. Daha fazla bir şey söylemeden gitti.

Temizlenip yatağa serildiğimde uyku, kollarını bana sıkıca doladı. Rüyamda Mandy'i gördüğüm gecelerden sonra uyuyamaz olmuştum. Annemin hayaliyle kol kola girip uykuları bana zehir ediyordu. Ama bunu düşünmek beni gülümsetiyordu çünkü tam da Mandy'nin yapacağı türden bir şey gibi geliyordu gözüme. Uzun süren uykusuzluk omuzlarıma çullanınca uykuya daldım.

Dediğim gibi, hayatımı tepetaklak eden tek şey Mandy'nin gidişi değildi. Hayır. Hayatınız tepetaklak olacağı zaman muhakkak bir şeyler üst üste ve peş peşe gelirdi. Mandy'nin gidişi yalnızca başlangıçtı. O gün ikindi vaktinde her yerim tutulmuş vaziyette uyanıp tavana bakana kadar bunu bilmiyordum elbette. Sanki her şey yeterince kötüymüş ve daha kötüsü olamazmış gibi geliyordu. Stiles Stilinski olarak hayatım  boyunca birçok acıyla tanışmıştım. Annemi kaybetmiş, işkence görmüş, sevdiğim adam tarafından kullanılmış, yıllarca bir bataklığa saplanıp kalmış ve sığınak olarak gördüğüm limanı yitirmiştim. Acı hayatımın ayrılmaz bir parçasıydı ama o gün uyanana kadar hiçbir şey yeterince yakmamıştı canımı anlaşılan.

pumpkin and hell hole [sterek] b×bWhere stories live. Discover now