bir gülsen ağlayacağım, bir gülsen kendimi bulacağım.

En başından başla
                                    

Müdür'ün sorusuyla birlikte herkes suspus oldu. Belli ki hala yürüyebileceği kadar gücü bedeninde bulunduran Jaewha, okulda yaydığı dedikoduları odada tekrarlamayacaktı. Sanki gerçekten üzgünmüş gibi önünde kavuşturduğu ellerini izliyordu. Hoseok, onu hiç böyle görmediğimden bana inanılmaz garip gelen bir öfkeyle arada bir Jaewha'ya bakış atıyordu. Jimin ortamda yok gibiydi, boşluğu izliyordu.

Taehyung, tüm bunlardan sıkılmış bir şekilde ofladı. İfadesindeki sabırsızlığı görür görmez benim kimliğime kadar olan her şeyi dümdüz anlatacağını fark etmiştim. Bu yüzden ileri atılıp yalan söyleyecektim ki Jaewha o maskeli üzüntüsünü yıkıp "Durduk yere bana saldırdılar," diye olayı anlatmaya çalıştı. Jimin, bakışlarını boşluktan çekip, şimdi o gözlerdeki kırık cam parçalarını ona saplamak istiyormuş gibi Jaewha'ya bakmaya başladı.

Ama o daha bir şey söyleyemeden Hoseok, "Sabahtan beri dik dik bakıp duruyorsun." dedi, kendini tutmaya çalışıyormuş gibi gömleğini eziyordu parmaklarıyla. "Hem çirkin bir sürü laf ettin. Doğru konuş."

Kavganın sırf bakışları yüzünden çıkması hiçbirimizi kurtarmazdı ama ikinci cümlesi de telaşımı arttırmıştı. Bir yöne odaklayamadığım beynimde hep aynı sorular dönüp duruyordu. Tıpkı Müdür gibi, aklımdaki soruların cevabını duymak için başımı Jaewha'ya çevirdim ama ne Jaewha kendini ele vererek olanı doğru bir biçimde anlatacakmış gibi duruyordu ne de diğerleri beni ortaya serecekti. Biliyordum. Kavgalarının sebebini hiç öğrenememekten de öğrenmekten de çok korkuyordum. Jimin'in kulağına, beni uyardığı halde o sakso muhabbeti gitmişse... Yüzüne nasıl bakarım bilmiyordum.

Derin bir nefes alıp verdim. Söylediği çirkin şeyleri, biraz değiştirmek beni ondan farksız kılmayacaktı ama Jaewha'nın bu şeyden öyle elini kolunu sallayarak kurtulmasını izlemek de istemiyordum. Bu yüzden en az onun kadar iğrençleşerek "Jaewha günlerdir, çirkin şeyler söyleyip beni rahatsız ediyor." dedim, herkes nefesini tutmuş dediklerimi dinliyordu. Hoseok araya girmeye çalıştı ama onu engelledim. "İşi annemize kadar vardırdı, Jimin de buna sinirlendi."

Konuşmak tüm enerjimi sömürmüştü üstelik şimdi bir de yalan söylediğim için kötü hissedecektim, anne kozunu oynadığıma da inanamıyordum. Ama bir yükün, ağır bir yükün üzerimden kalktığını hissediyordum. Daha hafif olanının yerine yüklenmesi pek de sorun değildi. En azından şimdilik.

"Böyle bir şey yapmadım!" dedi, Jaehwa beklediğim bir şaşkınlıkla. Hem Hoseok, hem Taehyung aynı anda, "Bunu da biz uyduruyoruz o halde." diye karşılık verdi, "Hepimiz bir ağızdan yalan söylüyoruz da bir sen haklısın."

Müdür söylediklerime ikna olmuş gibi görünüyordu. Belki de yaramı deşeceğini sandığından benden detay beklemedi. Jaewha'ya disiplin cezası, dördümüze de uzaklaştırma verdi. Jimin, ağzını açıp tek kelime etmedi ama gözlerindeki kırıklığın yerini yaralı dudaklarına yerleşen bir gülümsemenin aldığını gördüm. Göz göze geldiğimizde dudak kıvrımları iyice yükselmişti, neden öyle güldüğünü öğleden sonra o söyleyene kadar anlamadım.

***

Bu, Jimin'le Hoseok'un ilk vukuati olmadığı için onlar bizden bir hafta daha fazla uzaklaştırma almışlardı ama o an hepimiz, okul sınırı dışında bulunmalıydık. Bu yüzden, sabahları daima boş olan bizim eve geçtik.

Yolda olanlar garipti. Jimin'in o suskunluğu, yerini enerjisine bırakmıştı. Benimle, benim tavrımdan ötürü çok konuşmuyordu ama sustuğu da yoktu. Küçük çocuklar gibi ya taşları ayağıyla iteliyor, ya Taehyung'a bulaşıyor ya da ne kadar kötü etkilendiğime aldırmadan Jaewha'yı nasıl benzettiğinden bahsediyordu. Dün onu sözde benzettiğimizden bahsederken biz de bu kadar barbar görünüyor muyduk diye merak ettim. İçimdeki ses de yine beynimden yükselen soruyu, tatlı diyecektin herhalde, diyerek düzeltti. Böyle bir konuda konuşurken onu tatlı buluyorum diye eve gidince kendimi dövecektim.

Anılardan Anılara İnce Çizikler °JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin