YB | 21 | Şeytan'ın İçindeki Melek

15K 971 898
                                    

Merhaba en değerlilerim!
Kısa bir aradan sonra yeni bölümle karşınızdayım.
Umarım beğenirsiniz...
Keyifli okumalar diliyorum.

Tek bir kelimenin içine kaç değişik anlam sığardı? Yıllarca detayları arardım. Aklımın içinde dönüp duran ihtimaller ve sürekli tekrar eden birçok kelime vardı. Bu yüzden kelimelere takmış haldeydim.

Ölüm. Tek bir kelimeydi, anlamını ise sayamazdım. Bazı şeylerin anlamını bulmak zordu. Yaşarken ölümü merak ederdi insan. Oysa yaşarken binlerce kez ölümü tadardı insan. Bu hayatta yaşarken de ölüm vardı. Belki yarın ölürdüm, bilmiyorum belki de dün çoktan öldürmüştüm ruhumu.

Doğum günleri yılda tekti. Benim için doğum günüm dahi ölüm günüydü. Kendimi öldürdüğüm günleri saysam, yılın her gününe tekâmül ederdi. Fakat insan, her yeni gün kendinden bir parçayı öldürünce yavaş yavaş hissizliğe bürünürdü.

Hissizlik güneşti, ölüm ise gece. Her gün yeniden güneşin sıcağını tadar, gece olunca ölümün kollarında karanlığa bakardım. Bu kesintisiz bir süreçti. Yağmur bulutları güneşin önünü kapatsa bile, bu güneşin gökte olmadığı anlamına mı gelirdi?

Benim bulutum Alaz idi. Onun yağmuru, fırtınası, şimşeği, karı, dolusu ve her türlü doğa harikası benim hissizlik güneşimin önünü kapatırdı. Alaz'ın yağmurunda ıslanmak, dolusundan kaçmak, şimşeğinin muazzam renk geçişlerini izlemek ve fırtınasında savrulmak isterdim. Fazlaca isterdim. Lakin bazen benim gökyüzümde o bulutun yeri yoktu. Değişkendi. Bir gelir, bir giderdi. Ben de güneşin altında öylece oturur o güzeller güzeli bulutun gökyüzüme dağılmasını beklerdim. Bazen bana bakardı şevkle, kara gözleri. İşte o zaman bulutlardan gökkuşağı yayılırdı gökyüzüme. İzlerdim renkleri. Hani derdim ya, onun kara gözlerinde bütün renkleri gördüm diye. O renkler, gökkuşağının renkleriydi.

Bazı gecelerde bile, kendi gökyüzümde o gökkuşağını görürdüm. Alaz renklerini açardı gecenin lacivertine, ölüm o gökkuşağı köprüsünden karşıya geçip bana ulaşamazdı. Korurdu beni Alaz, hem hissizlik güneşinden hem de ölüm gecesinden. Oysa bir katil değil miydi o? Peki ya ben katil değil miydim? Biz ölümün aşinasıydık. Belki kendi içimizde, belki de gerçek cinayetlerin zanlıları olarak ölüme tanıdıktık. Ancak yine de bizim için ölüm devasa bir güçtü.

Bugün Alaz, ölüme kendi elleriyle teslim edecekti beni. Gecenin karanlığından gökkuşağının renklerini ayıracaktı ve ben, ruhumu semaya teslim edecektim. Şeytan, benim Azrail'imdi.

Bardan eve gelene kadar geçen dakikalarda koca bir hayat yaşamıştım. Fakat artık sabrım, taşmıştı. Günlerdir zehir ile doldurulan cam bir şişe gibiydim. Zehrim taşıyordu ancak kapağım sürekli kapatıldığı için artık ben de kendi camımı kırıyor, içimdeki zehri dışarıya salıyordum.

Alaz arkamdan ilerlerken üzerimdeki ceketi çıkartıp salonun rastgele bir köşesine fırlattım. İkimiz de burnumuzdan soluyorduk.

''Mezarımı nereye kazmak istersin?'' diye bağırdım. Gözlerine baktığımda kara hareleri kömür olmaktan çıkmış, ateşin ta kendisi olmuştu.

Karanlık olan odada üzerime doğru yürürken işaret parmağını göğsüme bastırdı. "Neden bunu yaptın?'' dedi öfkeyle "Neden herkesin ortasında şarkı söyledikten sonra Enes'in kucağında..." Devamını getiremedi. 

"Esas sen neden yaptın?" diye bağırdım var gücümle. "O kadınla o kadar yakın olmak, hatta boynundan öpmek zorunda değildin!"

"Zorundaydım!" dedi bağırarak. "Çünkü dikkat çekiyordum ve--"

Yara Bandı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now