YB | 31 | Doksan Dakika

8.8K 641 310
                                    


Aklım karman çormandı. Nerede duracağımı dahi bilmiyordum. Hayatım, ellerimin arasından kayıp gitmek üzereydi ve ben yaşadığım on dokuz yıl boyunca ilk kez, tam şu an, hayata tutunmak için elimden gelen her şeyi yapabilecek kadar cesurdum.

Alaz mutfağın ortasında volta atmaya devam ederken aniden, ''Piç kusuru!'' diye bağırdı. ''Sikeyim senin o...'' Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Ancak sakinleşememişti ki aniden sandalyeleri devirivermişti. Masanın üzerindeki her şey yerle bir olurken bir küfür daha savurdu.

İşlere el almam gereken kısım tam da burasıydı. ''Alaz!'' dedim bağırarak. ''Sakin ol! Hızlıca düşünüp karar vermemiz gerekiyor, öfkenden önünü göremiyorsun!''

Gözleri gözlerimi bulduğunda sakin adımlarla yanına gittim. Aslım hala ise pencerenin kenarında dudaklarını kemirerek düşünüyordu. O da sinirliydi. Hem de çok.

''Kanıtların hepsi evde,'' dedim otoriteyi elime alarak. Duvardaki saate kısa bir bakış attım. ''Saat sekize geliyor, Foça ile bizim evin arasında bir saat var. Eğer hemen yola çıkarsak Ateş'ten önce eve varırız.''

''Polisi ne yapacaksınız?'' dedi Aslım hala.

Ona doğru dönerek, ''Ateş bizi kendisi bulmadan ihbar edemez,'' dedim. ''Onu suçlu konuma düşürecek kanıtların elimizde olduğunu biliyor çünkü. Bu kadar telaşlanmasının nedeni de bu. Önce Alaz'ı yakalayacak sonra kanıtları alacak ve en sonunda bizi polise teslim edecek. Kimsenin öğrenmesini istemiyor... Henüz.''

Alaz yüzünü sıvazlayıp derin bir nefes aldı. ''Eva haklı,'' dedi ama öfkesi hâlâ tazeydi. Doğrudan Aslım halaya bakıyordu; yavaş adımlarla ona yaklaştı. ''Eva sana emanet hala. Sakın ona bir şey olmasına izin verme. Güvenebileceğim bir tek sen varsın. Sakın!'' Kelimelerindeki keskinlik ses tonundaki ciddiyetle bir bütün oluşturmuştu. Fakat ben hayrete düşmüş gibi yerimden kıpırdayamıyordum.

''Ne demek o?'' diye sordum.

Alaz, sorduğum soruyu umursamadan hızla üst kata çıkmaya başladı. Aslım halaya meraklı bir bakış attım. Ama hemen sonra bekleme gereği duymadan Alaz'ın arkasından merdivenleri tırmandım.

''Bensiz gidemezsin!''

''Eva!'' dedi uyarıcı bir tonda. Aceleyle kendine ait olan yatak odasına girdi ve komodinin üzerindeki araba anahtarıyla telefonunu gri eşofmanının cebine koydu.

Odanın kapısının eşiğinde durmuş onun toparlanmasını izliyordum. ''Ben olmadan gidersen işler daha kötü olur! Beraber eşyaları daha kolay toplarız. Mantıklı düş-''

''Lafımı ikiletme,'' dedi kaşlarını kaldırarak. Odadan çıkmak için harekete geçmişti. Ancak ben onun önüne geçerek hızla kollarından kavramayı başarabilmiştim.

''Yalnız gitmene müsaade etmem,'' dedim sertçe. ''Beraber gideceğiz.''

Gözlerini kapattı ve yavaş, derin bir nefes aldı. Beklenti içinde bana, ''Tamam,'' demesini bekliyordum. Ondan ayrılamazdım. Eğer başına bir şey gelirse veya yakalanırsa... Düşüncesi bile kötüydü. Onunla gidecektim. Kesinlikle ondan ayrılmayacaktım ve diretecektim.

Sakince gözlerini açtı. Başını hafiften eğince göz göze gelmiştik. Kara harelerinde görülmemesi mümkün olmayan bir yangın vardı. Basbayağı ortada olan ve herkesi cayır cayır yakabilecek bir yangın.

''Bak...'' diye konuşmaya başladığında kollarında duran ellerimle kollarını sıktım. Cümlesinin devamını biliyordum. Ancak ufak parmaklarımın gücü etkili olmamış olacak ki Alaz istifini bozmamıştı. ''Başına kötü bir şey gelmesine izin vermeyeceğim, Eva. Benimle gelmeyeceksin. Burada kalacaksın ve ben dönene kadar asla... Ama asla hiçbir şey yapmayacaksın! Bekle, karışma, endişelenme. Bir buçuk saat... Bir buçuk saate döneceğim.''

Yara Bandı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now