YB | 2 - 55 | Gözyaşından Daha Acı

5.4K 489 249
                                    

Geri geri gitmek için ısrarcı olan ayaklarıma rağmen inatla yürüdüm. Karanlık ve sessiz olan evin koridorunu geçtim ve çalışma odasının önünde durdum. Sonra da hızla kapıyı açtım, yoksa geri dönebilirdim.

İçeriye girdim. Bir kere bile onun yüzüne bakmadan oturduğu masaya yaklaştım. ''Saat üçe geliyor,'' dedim dermansız sesimle. ''Ne zaman çıkacağız?''

''Birazdan,'' dedi yalnızca.

Şaşkınlıkla kafamı kaldırdım. Alaz ilk kez bana, 'birazdan' demişti. Beş, on ya da yirmi dakika değil, birazdan...

Yüzünü gören gözlerim hayatı boyunca asla unutmayacağı bir manzaraya şahitlik ediyordu. Alaz Yargın'ın gözlerini ilk kez bambaşka bir renkte görüyordum. İnkâr ettim. Gözlerimin gördüğü bu gözler gerçek olamayacak kadar canımı yakmıştı. Kıpkırmızı... Kan damlıyordu sanki gözbebeklerinden.

Zamanı durduran gözleri bugün zamanı öldürmüştü.

Zar zor yutkundum. Siyah saçları hoyratça dağılmıştı. Yüzü bembeyaz, dudakları kıpkırmızıydı. Bilgisayarın tuşlarında dolanan ince uzun parmakları kan içindeydi. Hatta sağ el bileğine kadar sızan kan, saatler öncesinden kurumuş gibiydi. Bakışlarım odanın duvarlarında gezindiğinde ara ara beyaz duvarın üzerine kan bulaştığını gördüm. Yeniden ona baktım.

''Sen—''

''Adresi buldum,'' dedi sözümü keserek. ''Daha fazlası; Gizem'in annen hakkındaki haberi çıkartmasına engel olacak her şeyi buldum.''

Nefes almak için aralanan dudaklarımı kapattım. Hissizlikten daha kötü hiçbir şeyin olmadığı gibi bir kez hissizliğe alışan insan bir daha hissetmek istemeyecek kadar iyi hissederdi kendini. Alaz Yargın tam da bunu yaşıyordu.

Zorlukla, ''Çıkalım mı?'' diye sordum. Sesim o kadar kötü çıkmıştı ki, sanki bedenime bıçak saplanmış da acı çekiyormuşum gibi...

Alaz sesimden ne kadar kötü olduğumu fark etmişti. Ancak yine de bana bakmadı. Bilgisayarından telefonuna aktardığı bilgileri kaydettikten sonra ayağa kalktı. İlk kez onun dimdik değil de hafif kambur durduğunu görüyordum. Belki de kalbinin ağrısı ağır basıyor, belini bükmesine, başını öne eğmesine neden oluyordu.

Yavaş adımlarla önümden geçti ve odadan çıktı. Peşinden takip ettim. Salona girdiğimiz zaman hâlâ uyumamış olan Aslım hala ve Rüzgâr hemen ayağa kalkmıştı.

Alaz onların konuşmasına fırsat tanımadan, ''Seni aradığımda söylediklerimi yap,'' dedi, Rüzgâr'a söylüyordu ama yine de ona bakmıyordu. ''Anlattığım olay hakkında harekete geçmek için mesajımı bekle.''

''T-tamam,'' dedi Rüzgâr hayrete düşmüşçesine. ''Ben... Hallederim onu ama sen-''

''Sen de mesajlarıma anında geri dönüş yap,'' dedi Rüzgâr'ın sözünü keserek. Bu sefer de Aslım halaya söylüyordu. ''Uyumayın.''

İkisi de başını sallamakla yetinmişti. Alaz arabanın anahtarını alıp kimseye bakmadan evden çıktı. Arkasından gideceğim sırada koluma dolanan el yüzünden ilerleyememiştim.

''Kızım,'' dedi Aslım hala. ''Ben seni de onu da iyi anlıyorum yavrum benim. Hiçbir şey için suçlu hissetme kendini... Bu iş o kadar zor ki, bundan daha kötülerini dahi yaşayabilirsiniz.''

Konuşmadım. Yüzüne de bakamıyordum. Kısaca başımı salladım ve evden çıktım. Hızla arabaya bindiğim zaman Alaz gaza basmıştı.

''Plan ne?'' diye sordum ağlamaya yüz tutmuş sesimle.

Hiçbir şey söylemedi. Uzun bir müddet boyunca konuşmasını beklesem de konuşmadı. Ben de sustum. Düşünüyordum. Alaz'a söylediklerimde ciddi miydim diye... Ondan nefret ediyor muydum, bilmiyordum. Daha önce nefretle pek sıkı fıkı olmamış, babasından bile nefret edememiş küçük bir kıza göre yoğun bir duyguydu nefret.

Yara Bandı (Tamamlandı)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora