YB | 35 | Çok Sevmek

10.1K 649 419
                                    


Rüzgar esiyordu. Saçlarım hızla sağa sola savrulurken omuzlarımda hafif bir yük hissettim. Erkeksi bir tenin kokusuna sahip olan bu yük, Alaz'ın içi yumuşak olan deri ceketiydi. Başımı yukarıya kaldırdığım sırada karşımda duruyor, kollarımı ceketin içine geçirmemi bekliyordu. Kollarımı geçirdim ve ceketi giydim. Elbisemden daha uzun olması beni ufaktan güldürürken o, burnuma minik bir fiske atmıştı.

''Soğuk, hasta olma'' dedi yalnızca. Sonra arkasını dönüp Sevinç Hanım'ın oturduğu tarafa doğru baktı. ''Eğer garip veya tehlikeli bir durum olduğunu sezersen hiçbir şeyi umursamadan koş, ufaklık.''

Kaşlarımı çatarak, ''Seni bırakıp gideceğimi düşünmen sinirlerimi bozuyor,'' diye hayıflandım.

Bana baktı. Kara gözlerinde en korkunç bakışlardan biri vardı. ''Lafımı ikiletme, ısrar etme, konuşma, kendini düşün... Sadece kendini.'' Ses tonundaki ürkünç tını eskiden olsa belki bir nebze beni tedirgin edebilirdi. Ancak artık bu numaraları bana sökmüyordu.

''Gözlerimi yaşartıyorsun,'' dedi ölü kız alayla.

Ona, ''Şimdi sırası değil, sus,'' dedikten sonra Alaz'ın yanından geçtim ve meydan okurcasına çenemi havaya kaldırdım. ''Birlikte başladık, birlikte bitireceğiz. Her ne olursa olsun...''

''Eva...'' dedi tek kaşını kaldırırken. Sıkıntılı nefesi dudaklarından dışarıya çıktı ve havaya karıştı. ''Gözünü dört aç.'' Söylediği cümle birçok şeyi kabullendiğini gösteriyordu.

Başımı sallayarak Sevinç Hanım'ın oturduğu yere doğru yürümeye başladım. Alaz, tam arkamdan geliyordu. İçimde az da olsa endişe olduğu doğruydu ama soğukkanlılığımı koruyordum.

Etrafı detaylı bir şekilde incelerken Sevinç Hanım'ın oturduğu masaya varmıştık. Başını kaldırıp bize baktı. Tedirgindi. Boya olduğu belli olan sarı saçları ve masmavi gözleriyle oldukça çekici bir kadındı. Oturmasına rağmen uzun boylu olduğu anlaşılıyordu. Üstelik zayıftı da. Manken gibi fiziği var, dedikleri kadınlardan biriydi. Duru bir güzelliğe sahipti fakat yaşının getirdiği kırışıklıklar, yüzünde biraz biraz yer edinmişti. Otuzunun sonlarındaydı. Yanlış hatırlamıyorsam otuz sekiz yaşında olması lazımdı ki yanlış hatırladığımı sanmıyordum.

''Sevinç Hanım,'' dedi Alaz buz gibi olmasına rağmen kibar çıkan sesiyle.

Sevinç Hanım yutkundu ve, ''Merhaba,'' dedi resmi bir tavırla. Tedirginliğini anlayabiliyordum.

Alaz, Sevinç Hanım'ın karşısındaki sandalyeye oturmadan önce beni, belimden diğer, boşta olan üçüncü sandalyeye doğru yönlendirmişti. Neden bu kadar rahat davrandığını iyi biliyordum; Sevinç Hanım'dan korkmadığını ve ona güvenmediğini kanıtlamaya çalışıyordu.

Dirseklerini masaya dayayan ve doğrudan karşımızdaki kadının gözlerinin içine bakan Alaz, ''Size güvenebileceğimiz konusunda hem fikir miyiz?'' diye sordu. ''Yanılmıyorsam... Bu masadaki herkesin amacı ittifak yapmak ve oyunu kurallarına göre oynamak. Herhangi bir terslik çıkmasını kimse istemez, değil mi?''

Öyle korkusuz görünüyordu ki, bir an onu Amerikan filmlerin fırlama mafya adamlarından biri sanmıştım. Ölü kız bu benzetmeme suratını buruşturmuştu.

''Beni...'' dedi Sevinç Hanım. Bana kısa bir bakış attı ama korkusuz ve acımasız görüntümden ödün vermediğimden başka hiçbir şeyi görememişti. Bir güvence arıyordu. "Beni tehdit etmenize veya endişelenmenize gerek yok. Karşılıklı yardım için... Buradayım.'' İşin aslı harbi kadındı; tedirgin olsa da korkmadığı ortadaydı.

''O zaman kimse zarar görmez,'' dedim pat diye. Sonra da tek kaşımı kaldırarak, ''Değil mi?'' diye sordum.

Sevinç Hanım mecburiyetten gülümsedi. ''Bana güvenmiyorsunuz, biliyorum. Aylardır bütün emniyet birimleri ve aileleriniz sizi arıyor... Ama ben, kendimi riske atacak herhangi bir şey yapmam. Sizi de öyle.''

Yara Bandı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now