ismimi fısıldayan, bazen şarkı mırıldanan o ses yok, gülüş yok.

Start from the beginning
                                    

"Neler oluyor?" diye sordum, güç bela. Nora'yı kendimden uzaklaştırmaya çalıştım, bana daha sıkı sarıldı. Namjoon da, gözlerini elinin tersiyle çaktırmamaya çalışıp silerken ayaklandı ve çocuklarla birlikte beni yeniden odama sürüklemeye başladı.
"Gel şöyle." dedi, odam ter kokuyor diye utanmama fırsat bile tanımadan beni dağınık yatağıma oturtmuştu. "Sabahtan beri sana ulaşmaya çalışıyoruz."

"Uyuyordum." dedim, "Ama sorun ne?"

"Babanın galerisindekiler kapıyı açınca, uyuduğunu görüp rahatsız etmedik zaten."

Yoongi derin bir iç çekerken gözlerini benden kaçırdı. Hepsi odama doluşunca aslında sandığım gibi herkesin burada olmadığını fark etmiştim. Eksiktik. Taehyung yoktu, Hoseok yoktu. Jimin yoktu.

Jimin yoktu?!

Kalbim birden, anlamsız bir korkuyla tekledi. Boğazımın daha da kuruduğunu hissettim ama bir an sonra kendi kendime, markete gitmiştir diye düşündüm. Bekle dedikten biraz sonra gelmiştir, uyuduğumu görmüştür ve işleri olduğu için ben uyanmadan gitmiştir.

"Jungkook."

İrkilip kendime geldiğimde, kimsenin konuşmadığını, doğrusu konuşamadığını görünce Seokjin, yanımda oturan Yoongi'yi savuşturup, kontrolü ele alarak söze girmiş ben de ona bakmıştım. Söyleyemedikleri şeyin onları olduğu kadar beni de kıvrandırdığını fark ettiğimde korkularımı katlamamaya uğraştım ama olmadı. Aksine, yeniden terlemeye, su içme ihtiyacı içinde boğazımdaki kuruluğu hissetmeye ve göğsümü yaran ağrıyı daha somut bir biçimde duymaya başladım.

"Neler oluyor?" dedim, bir kez daha. Bu kez biraz ürkek biraz hırçın çıkmıştı sesim. Korkumu, kızgınlığımın ardına gizlemeye çalışıyordum. "Gevelemeyi kesecek misiniz?"

Bir defa daha "Soo Min anne," diyerek isteğimi yerine getirmeye çalışırken Seokjin bakışlarını benden kaçırmıştı. Elimde olmadan yutkundum. Boğazım o kadar kuruydu ki yutkunurken sanki diken yutuyormuşum gibi acımıştı canım.

"Ne olmuş anneme?"

Derin bir nefes alıp verdi, Nora az önceki ağıdını biraz yüksek perdeden devam ettirmeye başlayınca Yoongi onu odadan kovdu. Namjoon, Seokjin, o ve ben kalmıştık odada. Hepsi bakışlarını benden kaçırıyor ve bugüne kadar görmediğim bir üzüntüyle, hayır can çekişle odamdaki eşyaları izliyordu.

O an gelecek cümlenin ne olduğunu anladım ama idrak edemedim.

Seokjin, sanki son nefesini veriyormuş gibi kıvranarak bana annemin öldüğünü söylediğinde aklımdaki cümlenin birebir aynısı dudaklarından dökülmüş olsa da bir an idrak edemedim işte. Boş boş suratlarına baktım. Yoongi de Namjoon da tıpkı Nora gibi ağlamaya başlayınca odadan çıktılar. Ben de nefes alma ihtiyacıyla gidip camı açtım.

Birkaç dakika hiçbir yorum yapmadan orada öylece nefes aldım. Derin derin solurken bir an sonra artık bu havanın annemin de ciğerlerine dolmadığı aklıma geldi, rahatsız olarak yatağıma geri döndüm. Seokjin oturduğu yerde beni bekliyordu. Endişeli bir ifadeyle ismimi fısıldadığında bakışlarımı ona çıkarıp "Jimin nerede?" diye sordum. Tek ihtiyacım Seokjin'in söylediğinin doğru olmadığını söylemesiydi. Bana yalan söylemesini istiyordum. O söylerse, inanırdım, annen aslında ölmedi dese... Ama Seokjin omuzlarını silkeleyerek "Bilmiyorum." dedi bana. Bir an nefes alamıyormuşum gibi hissettim, göğsümdeki ağrı kanıma karışıp tüm bedenimi dolaşmaya başladı sanki. Titrediklerini fark ettiğim ellerimi nereye koyacağımı bilemiyordum, onları Jimin'in tutmasına ihtiyacım vardı. "Haber alamıyoruz, telefonu kapalı."

Gülmek istedim, yerine ağzımdan acı dolu bir inleme çıktı. Çocuklar yeniden odama girdiler hızla, Seokjin kollarını bana doladı. Dün gece Jimin galeriye doğru giderken hissettiğim o karanlık, gelip karnıma kuruldu yeniden. Onun kolları değil de çocukların kolları bedenime dolandıkça da büyüdü durdu.

Anılardan Anılara İnce Çizikler °JikookWhere stories live. Discover now