güleriz, unuturuz öleceğini annelerimizin. annem ölürse bana sarıl.

Start from the beginning
                                    

Kolları bedenimi, benim kollarımın, onun cılız bedenini sardığı kadar hızlı sarmamıştı üstelik biraz sonra geri çekildiğimde evden çıkarılırken olduğundan daha şaşkın görünüyordu, ya şoktaydı ya da sahiden hiçbir şeyi anlamamıştı. Bunu da ona hiç soramadım.

Annesini içeriden çıkarırlarken görmesin diye onu kolundan tutup bizim eve sürüklemiştim. Bu defa girmemek için direnmedi, odama bile geldi. Bütün oyuncaklarımı, nintendomu önüne serdim. İğrenç bir acıma duygusu muydu içimdeki, bu olay yaşanmasaydı da tüm bunları yapar mıydım, zamanı gelir miydi ona sarılmamım bilmiyordum. O günleri hatırlamak, gömdüğüm çukurlardan çıkarmak, tavırlarımı niye yaptığımı sorgulamak da istemiyordum. Çocuktum, saftım, acıma duygusuyla değil içimden gelen şekliyle davranıyordum belki. Buna kendimi inandırmam zaman aldı.

O gün annesini morga kaldırdılar, Jimin, babamın mahalledeki tüm çocukları parka götüreceği ertesi güne kadar bizdeydi, geceyi bizimle geçirmişti, benden iki yaş daha büyük olduğunu, aklının her şeye erdiğini bilsem de ağlamasın, mümkünse anlamasın diye çabaladım, ona defalarca kez sarıldım, o uyurken ondan özür diledim. Suratındaki şaşkınlık silindi yavaş yavaş, yerini minnet dolu bir gülümsemeye bıraktı. Bu gülümsemeyi de bu hissi de Jimin, kendi parasını kazanmaya başlayana kadar hep orada bir yerlerde ağırladı.

Şimdilerde öyle özgüvenli, öyle yüksekti ki kahkahaları o günleri hiç yaşamamışız gibi hissediyordum. Oysa yaşanmıştı, tam altı sene geçmişti üzerinden üstelik. Yarın, annesinin ölüm yıldönümüydü, yeni hatırlamıştım.

"Suya dalacaksın," dedi Taehyung, ben Jimin'i, üzerinde durmaya çalıştığı denge tahtasıyla, yüzünde gülümsemesi, cebelleşirken izlediğim sıra. "Jimin'e değil."

"Çok komiksin."

Elimdeki havluyu kafasına atıp ayağa kalktığımda o da benim gibi kalktı ve birlikte çadıra doğru yürümeye başladık. Kahvaltımızı ettiğimizden bu yana neredeyse hiç konuşmamıştık. İçimde biri dün olanları Taehyung'a anlatmak için can atıyorsa da neler olduğunu ben bile idrak edemediğimden konuşamıyordum. Önce Jimin'le konuşmalıydım zaten ama annesini hatırladığımdan bunu da pek istemiyordum.

"Durgunsun." dedi, oysa Taehyung. Aklımda hem altı sene öncenin korkunç anıları hem de dün gecenin kızarık görüntüleri dolanıyordu, karman çormandım. "Hiç de Jimin'le uyuyup uyanmış gibi değilsin."

Omuzlarımı silkeledim o da "Hoş," diye ekledi. "Aynı evde kalıyorsunuz ya."

Ona, aynı evde kalıyor olmamıza rağmen aramıza, zamanında minnet denilen o duygunun girdiğini, Jimin'le o gece dışında hiç aynı yatakta uyumadığımı üstüne Jimin'in evi son yıllarda otel gibi kullandığını anlatmakla uğraşmayacaktım. Bunun yerine "Sence," diye sordum. "Jimin bana mesafeli mi davranıyor sabahtan beri?"

Omuzlarını silkeleyerek beni taklit etti, ıslandığından biraz koyu görünen kahverengi saçlarını az önce kafasına attığım havluyla kurulamaya başladığında "Bana öyle gelmedi," dedi. Sonra da kaşlarını havalandırıp "Alt tarafı beraber uyudunuz." diye devam etti. "Abartmasın bence."

Derin bir nefes alıp verdim, sanki Jimin'in kasıkları bir saniye önce kasıklarıma çarpmış gibi sıcakladım ve salak salak baktım Taehyung'un yüzüne. Önce yanaklarıma, sonra da kırpıştırıp durduğum kirpiklerime baktı.

"Alt tarafı beraber uyudunuz, değil mi?"

Aklına gelebilecek senaryoları düşündüğümde hem salaklığımı gölgelemesi için hem de o senaryoları kovalasın diye büyük bir kahkaha attım, yemedi. Dümdüz bir ifadeyle beni izlemeye devam etti ama o suratın kıvrımlarında sorgulayan birini görebiliyordum.

Anılardan Anılara İnce Çizikler °JikookWhere stories live. Discover now