🌿34.BÖLÜM

7.7K 695 181
                                    

Keyifli Okumalar
Dilerim
❤️

***


GÖZDE

Fukara olan kalbimin bayram yaptığı gün sanırım bugündü. Ben Yağız'ın yeşil gözlerinde kaybolurken, adeta dünyadan soyutlanmış gibiydim. Ta ki, şansımın bana bir kez daha; 'yanlış kapıdasın canım' diyerek yüzüme kapıyı çarpana kadar. 

Daha iki saniye önce birbirimizin 
gözlerinde kaybolurken gelen korna 
sesiyle birbirimizden anında uzaklaştık. Kendime gelmem bir iki saniye mi almazken, bulunduğum yer anında gözümün önüne geldi EMNİYET !.. 

İçime dolan panikle hızla bizi ayıran arabanın içine göz ucuyla baktım. Neyse ki babam yoktu ! Zaten babama o vaziyette yakalanmış olsaydık Yağız ile kurduğum pembe düşlü hayallerim, bir anda Töre dizisine bağlanırdı..

Ortamızdan geçen polis aracının bahçeden çıkmasıyla, Yağız eli ensesinde tekrar yanıma doğru gelince kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Bu da yetmezmiş gibi bir de heyecandan dolayı kan basıncının yanaklarıma hücum etmesi, utanmama neden olmuştu. Saf gibi elimle kendime yelpaze yaparak; "hava da baya sıcakmış" dedim.

Ama kafamı gökyüzüne kaldırdığımda güneş bir yana dursun neredeyse yağmur yağacak gibi olan kara bulutlar, daha fazla utanmama sebep olmuştu.. Sol omzumdaki Şeytan, elinde tuttuğu şemsiyesiyle; “he canım hava acayip sıcak, al şu şemsiyeyi de başına fazla güneş geçmesin.."Diyerek, sunduğum bahaneyle daha fazla utanmamı sağlarken, sağ omzumdaki Melek 
ise gözlerinden fırlayan kalplerle, film çeker gibi etrafında döndü. “Ay seni şapşal şey, çok tatlısınız.."Diyerek oğluna kız yakıştıran teyzeler gibi bize bakarak gülümsüyordu. Utancımdan dolayı bakışlarım yerdeyken, ayağımın ucuna kadar gelen siyah ayakkabılarla yutkundum. Ah şimdi şapkaya konularak kaybolan tavşan olmak vardı..

Ama şu an kaçacak yerim olmadığından dolayı en iyisi hiçbir şey olmamış gibi davranmaktı. Önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına doğru sıkıştırıp, bakışlarımı Yağız'a doğru mahçup bir şekilde kaldırdım. O an gördüğüm şey,  Yağız'ın kocaman gülümsemesini son anda kafasını başka tarafa çevirerek saklamasıydı. İlk defa bir adamın gülüşüne şiir yazasım gelmişti. 'Bir gülüşü vardı ki, içimdeki kışı yaza çevirirdi..' 

Bu sefer tebessüm ederek bana doğru döndüğünde, güçlü ses tonu; “gidelim mi ?" Diye sordu. Tek kelime etmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp, sadece kafamı salladım. Aksi takdirde ağzımdan ‘nikah dairesine mi?’ Diye çıkacak cümleleri, son anda susturabilmiştim. 

Milyonlarca insan sesi varken sen kalk, sadece birini duyunca aptallaş. Aşk gerçekten de insanı Leyla da yapıyordu, Mecnun da..

Eliyle ileriyi göstererek buyur der gibi yapınca, gülümseyerek onu takip ettim. Yan yana, karakola tekrar girip otoparka indik. Arabaya bindiğimizde heyecanım hâlâ yerindeydi. Bu yüzden saçma sapan birşey söylememek için o birşey sorana kadar sessiz kalmam, hem benim sağlığım hem de Yağız'ın ani bir kalp krizi geçirmemesi için en iyisiydi..

Sonunda karakoldan çıkıp ana caddeye girdiğimizde, camdan dışarıya gülümseyerek baktım. Acaba dışarıdaki hayat hep mi böyle güzeldi yoksa yanımdaki adam sayesinde mi bu kadar güzel gözüküyordu..? İnanın bu soruyu düşünmek bile insanı mutlu etmeye yetiyordu.

Kolumu cama yaslayıp bu anın keyfini çıkararak dışarıyı izlerken, Yağız'ın sorusuyla ışın hızıyla ona dönmüş olabilirdim. “Seni eve götürmeden önce bir şeyler yiyelim mi?" Sorusu, yüzümdeki gülümsemeyi daha da fazla genişletmişti. Ah Sevdiceğim ! Sence ben bu şansı kaçırır mıyım ?

ŞANSIN BÖYLESİOù les histoires vivent. Découvrez maintenant