Melez Cadı ve Kayıp Kahin(16)

1K 72 281
                                    

İyi okumalarr

Bölüm On Altı: Aslında Her Şey Bu Noktada Başladı

Güvertede karmaşa vardı. Elden ele dolaşan dürbün ve daha iyi görüş açısı arayan dört kişi sağa sola gidip fısıldayarak bir şeyler konuşuyordu. Bir süre sonra dürbün avını bırakan Rose yere oturmuş kesesini kendi kendine konuşup düzenlerken, Albus onun kesesinden çıkan büyü kitaplarını inceliyor görünmezlik pelerinini ısınmak için üzerine attığından sadece kafası görünüyordu.

Bu biraz korkunçtu.

Sonunda dürbünü alan Scorpius direğe tırmanmış az sonra gideceğimiz adayı izlerken suyu inceleyen Jane soğuktan titriyordu.

Elime aldığım ceketle ayağa kalkıp yavaşça Jane'e yaklaştım ve ceketi ona uzattım. Boğazımı temizlediğimde bana dönen Jane soğuktan birbirine çarpan dişlerini görmeme yardımcı olduğunda ceketi biraz daha uzattım.

Nemesis'in giderken geride bıraktığı ceketti bu.

"Al." dedim kısaca. Jane söylenecek gibi olduğunda ona sert bir bakış atmıştım. Jane ceketi alıp giydikten sonra boynunu ceketin içine çekip saklamaya çalıştı, elbisesi çıkıp yerine bir pantolon gelmişti ama hâlâ üşüyordu.

"Sen üşümüyor musun?" Soğuk yüzünden titreyen sesiyle kurduğu cümleye omzumu silktim. Rose omzuma bir battaniye bırakmıştı ve üşümekten daha büyük sorunlarım vardı. Jane daha fazla konuşamadan ondan uzaklaştığımda bir şeyler demek için açtığı dudakları kapandı, gözlerine hüzün dolu bir ifade çöktü ama o ifadenin yerini öfke aldı. Cebine koyduğu asasını ve kemer bölgesine yerleştirdiği silahını kontrol etti.

Fazla oyalanmadan yavaşça göz önünde olmayan bir yere oturdum ve kılıçlarımı çıkarıp kontrol ettim.

On beş dakika sonra yanıma biri oturmuş ve bağdaş kurmuştu. "Adada hareket yok." dedi Scorpius. "Gerçi Albus'ın dediği gibi çevresinde büyü varsa hareket olsa bile göremeyiz."

"Hm."

Bu basit cevabım Scorpius'u tatmin etmemiş olmalıydı. Gri gözlerini üzerimde hissedebiliyordum.

Neyse ki iyi misin diye sormadı.

Çünkü açıkça belliydi iyi falan olmadığım. "Hiç söylemedim ama kılıçların hoş." Kafamı dağıtma girişimine böyle başlamasına karşılık olarak ona kısa bir bakış atsam da kılıçlara geri döndüm. "Teşekkürler."

"Nasıl bu kadar iyi kullanabiliyorsun bunları? İki kılıç kullanmak zor değil mi?" Omzumu silkip kılıçları yok ettim. "Alıştım."

"Seni Percy falan eğitmişti değil mi?"

"Evet."

"Epeydir bunlar mı kullanıyorsun? Başka silahın olmadı mı?"

"Olmadı."

Scorpius tek kelimelik cevaplarım yüzünden öfke dolu bir nefes verdi ve sonra birden önüme geçip omuzlarımı kavradı. Yerdeki gözlerim gözlerine döndüğünde omzumdaki elleriyle beni hafifçe sarsmıştı. "Kendini kapatma Jackson." dedi sonra. "Normalde benimle konuşmaya çalışan sensin rolümü çalışıyormuşsun gibi hissediyorum."

"Özür dilerim."

Ses tonumdaki soğuk, ifadesiz ve duygularımı saklayan tını sorularına verdiğim cevaplardaki tınıyla aynıydı. Scorpius'un gözlerinde her zaman olan soğukluk yavaşça üzüntüye dönerken gözleri bana erimiş gümüşü hatırlatmıştı. "Senin için ne yapabilirim?"

Half Blood WitchWo Geschichten leben. Entdecke jetzt