Melez Cadı ve Ölüm'ün Kapıları(17)

1.2K 121 176
                                    

iyi okumalar <3

ve zümrüdüanka yoldaşlığını okuyup depresyona giren bana yakalım bugün de

Bölüm On Yedi: Hogwarts Gerçekten de Nefes Aldırmıyor

Saç köklerim sızlarken elimde duran ve saç tellerimin üzerinde öylece sallandığı tokaya acı dolu bir bakış attım. Sonra onu öylece bir yere atıp ağzımdaki tostu çiğneyebileceğim en büyük hızda çiğnemeye başladım. "Hodo goç koloyoruz." Scorpius Malfoy'un dudakları yavaşça yukarı kıvrıldıktan sonra kahkaha atmamak için kendini kastığı için boynu kasıldı. Bacaklarının arasına koyduğu çantayı sırayla bacaklarına değdiriyordu ve bundan zevk alıyor gibiydi. Tostumu zar zor yuttum ve iç çektim.

Kabusumu çizdikten sonra daldığım derin uykudan uyandığımda Rose kafama dikilmiş eğer beş dakikada hazır olmazsam Biçim Değiştirme'ye geç kalacağımı söylemişti. Bana getirdiği tostu ağzıma tepmiş, cübbemi giymiş onun bana hazırladığı okul çantamı kontrol etmiştim. Saçım da az önce tamamlanmıştı ama benden saatler öncesinde hazır olan oğlanın gitmeye niyeti yok gibiydi. "Neden bu kadar acele ediyorsun ki Profesör Lupin'nin seni sevdiğine eminim, geç kalmana bir şey demez herhalde." 

Cümlesinin gerçekten de aşırı saçma olduğunu gösteren bir bakış attığımda omzunu silkti. Şimdi cidden soluk teninde alışıldık bir huysuzluk vardı. "Beni sevse bile derse geç kalmamı istemez. Geçen gün Meredith'i azarlamaktan kıpkırmızı olmuştu."

Meredith'in kim olduğunu düşünen Scorpius'u umursamadım. Bizim binadaki diğer yaşıtım ve yatakhanemi paylaştığım kızı bilmesine gerek yoktu. Meredith siyah saçları ve siyah gözleriyle insanları neşelendirmekte bir numara olan hafif balık etli bir kızdı. Onunla arkadaştım ama benim Rose ve Jane'le yakın olduğum gibi o da diğer yatakhane arkadaşımız olan Lydia ile dosttu. "Seni azarlamayacağına eminim bilirsin, sen Potter ve Weasley'in arkadaşısın." 

Gözlerimi yumup derdini ortaya koymasına tepkimi gösterdikten sonra nefret ettiğim bir şeyi yaptığını anlayıp anlamadığını biraz düşündüm. Anlamadıysa onu az sonra haşlayabilirdim. Torpillerden ve tanıdık kaytarmalarından nefret ederdim. Birinin saygı görmesi için illa saygı görenlerle dost olması falan gerekmiyordu. "Bana sakın bir daha böyle bir cümle kurma Malfoy. Sırf sen insanları ailelerine ve dostlarına göre sınıflandırıyorsun diye sanma ki herkes öyle yapıyor." 

Bu benim biraz hassas noktamdı, bunu kabul ediyordum. Her zaman Poseidon'nun çocuğu ya da Percy Jackson'nun kardeşi diye anılmış durmuştum ve bu benim aşırı derece sinirlerime dokunan bir olay haline gelmişti. Kişinin sadece karakteri önemli olmalıydı. 

Birine saygı duyulması gereken özellik buydu işte, geldiği yer değil. 

Hastane Kanadı'ndan onu beklemeden fırlayıp çıktığım an peşimden koşan adım seslerini duydum ve birkaç saniye sonra da zaten soğuk eli cübbemin ucunu yakaladı. "Öyle demek istemedim." dedi zar zor ne diyeceğini bilemiyormuş gibi dururken. "Yani demek istediğim..."

"Bak Scorpius sorunun da bu." dedim onun açıklama bulmak için yere dönmüş gözlerinin bana dönmesini sağlayarak. "İstemediğin şeyler söylüyorsun ama biri sana hatırlatana kadar bunun farkına varmıyorsun. Senin gerçekten de bundan nefret ettiğine inanıyorum çünkü Draco Malfoy'un oğlusun diye sen de bir sürü tepki alıyorsun ama şuna bak:"

İç çekip kafamı iki yana salladım. "Bak ne düşünüyorsun bilmiyorum ama birilerinin seninle arkadaş olması için onların bekledikleri gibi saf kan takıntılı ruh hastalarından olmana gerek yok. Birinin seni sevmesinin nedeni senin ailen yüzünden göstermeni bekledikleri davranışlar olmasın karakterin olsun."

Half Blood WitchWhere stories live. Discover now