Melez Cadı ve Kayıp Kahin(2)

958 78 76
                                    

İyi okumalarr

Bölüm İki: Misafirleri Sevmem. Özellikle Avcı Olan Misafirleri Hiç Sevmem.

Saçlarımı geriye itip kulübeden çıktıktan sonra kahvaltıya gitmek için Percy'nin giyinmesini bekledim. Ondan önce uyanmış turuncu kamp tişörtümü ve siyah şortumu giymiştim. Az önce de onu uyandırmıştım ve şimdi işte buradaydım. Diğer melezler saat erken olduğu için uyuyor olmalıydı ama az sonra tüm kampı uyandıracak olan boru çalacaktı ve ben kahvaltı sırası beklemek istemiyordum. Kahvaltı sırası derken o sıradan bahsetmiyorum, hepimizin dilediğimiz yemekleri fısıldadığımız ve sonra o yemeklerin belirdiği tabakları var ama ondan sonra tanrılara adak adamak için yemeden önce gidip korkunç bir sıraya girmek zorunda oluyoruz, ben de bu sıradan bahsediyorum.

Dün yemek yerine yediğim abur cuburlar midemi tüm gece bulandırmış, düzgün bir uyku almamı engellemişti. Uyuduğum kısa aralıklarda görüp durduğum buzdan kale ya da şato ya da artık her neyse içimi öyle bir korkuyla doldurmuştu ki şimdi bile iyi hissetmiyordum.

Kulübenin önüne oturup çeneme avuçlarımla destek olduktan sonra gözlerimi kapattım. Bu hareketimle dün gece yaptığım gibi Draco Malfoy'un derslerini hatırlamaya ve eğer zihnimle birileri oynuyorsa onu dışarıda tutmayı hedeflemiştim.

Karanlık zindana girince etrafı görmek için kıstığım gözlerimle kısa bir süreliğine öylece ayakta durdum. Zindanlardan nefret ediyordum çünkü çok karanlıktı ve ben karanlığı hiç sevmiyordum. "Keşke Scorpius'u da getirseydim." diye fısıldadım karanlığa doğru.

O korkağın teki olsa da karanlıktan korkmuyordu ve babasıyla bire bir ders yapmanın üzerimde yarattığı gerginliği belki alabilirdi. Draco Malfoy harika bir öğretmendi ama ben daha Harry Potter'la yalnız kalmaya bile tam alışamamıştım.

Bu beni o kadar çok geriyordu ki. İnsanların beni incitmekten başka amaçları olabileceğini düşünmek çok zordu, üzerimden bu korkuyu asla atamayacaktım ve o evden, türlü şiddetlere ve işkencelere maruz kaldığım o evden bir parçayı her zaman içinde taşıyacaktım. "Scorpius'u getirdiğinde ne değişecekti?"

Birden duyduğum sesle sıçradığımda karanlıkta sesin geldiği yöne döndüm ve gözlerimi mümkünmüş gibi daha da fazla kıstım. "Işığa alerjiniz falan mı var?"

"Efendim?" dedi birden anlayamayan Draco Malfoy. "Hayır, yok." dedi sonra. "O zaman ışıkları açabilir miyiz? Kedilerinkine benzeyen gözlerim olabilir ama gece görüşüm de yok herhalde." Dilimi ısırıp kendi kendimi durduğumda biraz fazla küstah olduğumu düşündüm.

Draco Malfoy dediğime derin bir nefes aldıktan sonra tepki verdi. "Işıkları sen açacaksın." Kaşlarım havaya kalktığında anlamayarak öylece durmuş daha açıklayıcı bir şey demesini beklemiştim. "Aklına girmemi engelleyebildiğin her seferde bir ışık, karanlığı sevmediğini duydum."

"Ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum bile!" dedim tedirginlikle karanlık odada yürümeye başlayan Draco Malfoy'u ararken. Nereden ne geleceğini bilmiyordum ve bu karanlıkla birleşince beni çok korkutuyordu. Nefes alışverişim çok hızlanmış, ellerim titremeye başlamıştı. "Profesör?"

Kafamı sağa sola çevirip onu bulmayı hedeflerken birden yükselen sesini büyüsü izledi. "Zihnefendet!"

"Hazırım!" Yanıma gelen Percy beni anıların arasından çekip alırken gözümü diktiğim zeminden ona döndüm ve uzattığı elini oyalanmadan tutup beni kaldırmasına izin verdim. İkimiz yürümeye başladığımız an çalan boru özellikle Hermes kulübesinden yuhlamalar yükselmesine neden oldu. Gülerken onların da gece bizim gibi uyanık olduklarını anlamıştım.

Half Blood WitchOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz