Melez Cadı ve Ölüm'ün Kapıları(8)

1.1K 121 47
                                    

İyi okumalar <3

Bölüm Sekiz: Percy Eve Dönmemi İstiyor Ve Ben Bunun Nedenini Gayet İyi Anlayabiliyorum

Terden sırılsıklam olan alnımdan süzülen bir ter damlası gözyaşımla karışırken hıçkırmamak için kendimi tuttum ve bacaklarımı kendime çekip kollarımı bacaklarıma sardım. Deli gibi ağlıyordum ve bunu olabileceğince sessizce yapmaya çalışıyordum, odada uyuyan diğerlerinin uyanması korkunç olurdu. 

Bağımlılık ne pek bir fikrim yoktu. Annabeth'e sorsam bu konu hakkında bana bir sürü bilgi verebilirdi ve Rose'a sorsam bu bilgilerin üzerine binlerce şey katabilirdim. Ama ne olursa olsun asla bağımlılığın nasıl bir şey olduğunu anlayamazdım. İçimden bir ses eskiden olan bağımlılıkların geri dönmesi hakkında sağlam kelimelere sahip olduğumu söylüyordu ama. 

Bağımlılığı değil, bağımlılığın geri dönmesinin nasıl hissettirdiğini biliyordum. 

Dün gece kabus gördükten sonra bugün de kabus görmem bu haftada yaşanan beşinci olaydı. Yarın Cuma'ydı ve diğerlerini çoktan kabus görmediğime inandırmıştım. Saatlerce Ortak Salon'da ateşin sönmesini izlediğimi ve sonra da gidip giyindiğimi onlara anlatmak istemiyordum. 

"Yeter." diye fısıldadım karanlığa doğru. Belki bir şekilde Hypnos sesimi duyar ve bana güzel bir uyku vermeye karar verirdi. Başıma sancılar dolarken gözlerimi kapatıp ovdum ve bulanmaya başlayan midemi yok sayıp yataktan indim. Percy bana hala geri dönmemişti ve ben ona kabuslarımdan bahsedebileceğim baykuşumu da geri görememiştim. Yatakhaneden çıktıktan sonra Ortak Salon'a girmiş ve geceden orada bıraktığım ödevlerin başına ilişmiştim. Geceleri uyuyamamak oyalanmak için ödev yapmama deli gibi babamı ve diğer tanrıları araştırmama neden oluyordu. Hogwarts'da büyük bir kütüphane vardı ve Rose orada vakit geçirmeye bayılıyordu. Onunla gittiğim günlerden birinde Yunanca bir kitap bulduğum gibi onu kapmıştım. 

Bunun iyi bit yön falan olduğunu düşünmüyordum ama başka yapacak hiçbir şeyim yoktu. Ağlaya ağlaya ödev yapmak, Percy'nin mektubunu beklemek ve Harry Potter ya da arkadaşlarımla konuşup konuşmamak aklımda en büyük soru işaretiydi. Neden kendimi geri tutuyordum bilmiyordum ama sürekli hatırlayamadığım rüyalar gördüğümü onlara söylersem onları da korkutmaktan korkuyordum. 

Ama en çok bir şekilde bu rüyaların ne olduğunu öğrenmekten korkuyordum. Bu beni pek de Gryffindor gibi hissettirmiyordu. Ortak Salon'un ateşinin başında ödev yaparken birden duyduğum çıtırtı yerimden sıçramamı sağladı. Albus ensesine elini atıp mahcup olmuş gibi bana gülümsediğinde rahatlayarak elimi kalbime koymuştum. "Özür dilerim, baykuşunu nasıl sessizce içeri alırım bilemedim." Ona kafamı iki yana sallayarak karşılık verdikten sonra çaktırmadan gözlerimi temizledim ve ayağa kalktım. Az önce baykuşun mu demişti o? Baktığı cama döndüğüm an soğuktan donuyormuş gibi duran baykuş cama tüm kuvettiyle vurdu. Aslında Ally'i nasıl fark edememiştim onu bile bilmiyordum. Soğuğun bu kadar erken gelmesinin de garip olduğunun farkında olmadığım gibi. 

Ah çok özür dilerim az kalsın ağzımdan söylememem gereken ileride endişelenmem gereken bir şeyi size söyleyecektim ama yemin ederim klavyeye bakmamaya o kadar odaklanıyordum ki az kalsın elimden kaçıracaktım. Çok özür dilerim devam edelim hemen!

Camı açıp Ally'i içeri aldığımda Albus'la yan yana koltuğa oturduk. Baykuş ısınmak için bana yaklaşmıştı ve ben onu ısıtmadan bana ayağında olan mektubu vermeye niyeti olmadığını az önce parmağımı gagalayarak göstermişti. Ally'nin tüylerini yavaş yavaş severken Albus'a döndüm. 

Yeşil gözleri yavaşça gözlerime kaydı. Harry Potter kimdi bilmiyordum tipini hiç görmemiştim ama sanki bir güç karşılaşmamızı engelliyordu- Kaderler evet sizsiniz bana telif attınız diye böyle yazıyorum, tabii daha kötü terimler de kullanabilirim KALDIRIN O DAVAYI- Albus ya da James'e benziyor olmalıydı ama bu konuda da pek düşünmemiştim. Zaten düşünsem beynim patlardı bir insandan birbirinden bu kadar farklı iki çocuk nasıl çıkabilirdi anlayamıyordum. 

Half Blood WitchWhere stories live. Discover now