Melez Cadı ve Ölüm'ün Kapıları(14)

1.2K 119 267
                                    

Acilen Percy Jackson serisin, baştan sona okumam lazım çok fena krize girdim

Bölüm On Dört: Evim, Evim Güzel Evim

Trenden indikten sonra elimdeki kırmızı Gryffindor amblemli çantayı sırtıma attım ve gözlerimi etrafta gezdirdim. Grup olarak sessizlik içinde King Cross istasyonunun insanların bulunduğu yerine geçtiğimizde kafamı arkamı çevirip geriye bakma ihtiyacı hissettim. Az sonra buraya akın akın gelecek yaratıkların görüntüleri aklıma üşüşmüştü üşüşmesine ama şimdi koşa koşa istasyondan çıkmam garip olurdu. 

Rose'a kayan gözlerim onu kahverengi gözleriyle kesiştiğinde dudaklarımı yukarı kıvırıp gülümsedim. "Rosie bana ölecekmişim gibi bakma." Rose bu dediğime irkilmişti ama ölüm hakkında geniş şakalar yapabilen ve anlamsız imalarda bulunabilen olduğumdan bu tepkiyle sık sık karşılaşırdım. Umursamadan etrafa bakan arkadaşlarıma döndüm ve onlara sırayla sarıldım. Albus'a sarılırken biraz utanmıştım ama zaten ışık hızında geri çekildiğimden ve etraf deli gibi kalabalık olduğundan kimse bunu fark etmemişti. 

"Noel dönüşü görüşürüz." Mırıltıma kafa sallamaları ve başka mırıltılar eşlik ettiğinde etrafa kısaca göz gezdiren Jane kendisine benzeyen bir adamın deli gibi ona el salladığını görünce oraya doğru koştu ve adama sıkıca sarılıp onu yerden kaldırmasına izin verdi. 

Kalbimdeki sızıya kendimi kasarak dur desem de Albus'un gözleri ne hissettiğimi anlamış gibi bana dönmüş ve parlamıştı. "Siz sizinkileri mi bekliyorsunuz?" Rose kolundaki kırmızı saate vurduktan sonra etrafa kısa bir bakış attı ve bana döndü. "Teknik olarak James Sirius Potter'ı bekliyoruz." Onun dediğine sırıttığımda o da gülmüştü. 

James bence geç kalmakla lanetlenmişti. Pekala aynı sınıflara girmiyorduk ama onun hakkında duyduğum en çok şey 'geç kaldı' oluyordu. Bu onun lanetiydi, kompartımanda yanımızda oturduğu kısa zaman diliminde de bundan bahsetmiş sonra gitmişti. Koca kompartımana yayılmıştık. Roxanne, Fred, Dominique, Lucy, Molly ve Victorie okulda kalmayı tercih etmişlerdi. Victorie, Teddy okulda diye dönmüyordu. Domique ablasının neden dönmedi sorularına cevap vermemek için, Roxanne Quidditch takımıyla ilgilenmek için ve Fred de Teddy ve Victorie'ye musallat olmak için oradaydılar. 

Fred gittikçe Hermes çocuklarına dönüşüyordu ve bu beni korkutuyordu. 

Onların aksine Potter ailesi geri kalan üyelerle buluşmak için dönüyordu ve Rose da ailesini görmek istiyordu. Beni kimin almaya geleceğini bilmediğim için dikkatlice etrafa bakarken sırtını duvara yaslamış suratında minik bir gülüşle buraya bakan bedeni yakaladım. Böyle yaptığında cidden onu görmek zor oluyordu çünkü gölgelere karışmış gibi duruyordu. 

Birkaç kere onu sinir ettiğimde beni böyle korkutmuştu. 

Dudaklarım yukarı kıvrıldığında onu yakaladığımı anlayan Nico yavaşça gölgelerden ayrıldı ve buraya doğru yürümeye başladı. Onunla ilk tanıştığımda beni biraz ürküttüğünü saklama gereği duymuyordum. Gerçekten dışarıdan bakıldığında süt gibi beyaz tenli ve simsiyah gözlü kuzenim herkesin ödünü patlatıyordu. Açıkçası patavatsız olan yanım onu görünce kabuslardan kurtulmak istediğimi daha fazla kabus görmek istemediğimi şak diye söylemişti. 

Bahanesi olmayan şeyler yapabiliyorum ama bu patavatsızlığıma çözüm olmadığını da biliyorum ama ne yapabilirdim ki, beni seven böyle sevmeliydi. "James'e selam söylersiniz." dedim suratımdaki gülümsemeyi bozmadan gerilemeye başlayarak. "İyi tatiller." Nico'ya doğru hızlı adımlarla ilerlediğimde yere çöküp kollarını iki yana açmış ona sarılmama izin vermişti. 

Bunun istisna olduğu belliydi çünkü ikimizde pek sarılma seven tiplerden değildik ama uzun zaman sonra görüşüyor olmamız işleri değiştirmişti. Gerçekten görüşmeyeli ne kadar olmuştu hatılamıyordum. Onu gördüğüme memnundum. 

Half Blood WitchWhere stories live. Discover now