Melez Cadı ve Ölüm'ün Kapıları(7)

1.3K 125 93
                                    

Bölüm Yedi: Hatırlayamadığım Kabuslar Mı? O Zaman Ben Yavaştan Kalkayım

Bilirsiniz bizim kabuslarımız epey meşhurdur. Hatta epey meşhurdur. O yüzden gözlerimi buzdan bir zeminde açtığımda şaşırmamıştım. Sadece içimi saran korkuyla yüzleşmeye çalışmıştım. 

Uzun zamandır kabus görmüyordum, uzun zamandır rüya görmüyordum ve bu benim için güzel bir lütuftan başka bir şey değildi. Kabuslarım uzun zaman boyunca gerçeklikle arama derin bir çizgi çekmişti ve ben o zamanlar aklımı kaçıracak gibi hissetmeyi adet haline getirmiştim. Ellerimi yerden bastırarak buz zeminden kalktığımda başımda derin bir ağrı vardı. Korkmanın farklı boyutlarında dolanıyordum ve kalkmak için her şeyimi verebilirdim. 

Eskiden olanları görmektense gerçekten pek çok şeyimi verebilirdim.

Pek normal bir çocukluğum olmamıştı, çocukluğum bile olmamıştı. Annenizin sizden her gün daha fazla nefret ettiği bir evde yaşadığınızı hayal etsenize, babanızın tanrı olduğu halde anneniz size büyüleriyle işkence ederken ortalarda olmayışının nasıl bir acı vereceğini hayal etsenize, minicik bir bodrum katında yaşadığınızı her gece fısıltılarla uyandığınızı hayal etsenize, açlıktan ve susuzluktan iki büklüm kaldığınız banyo bile yapamadığınızı aldığınız her nefesin gereksiz israf olarak görüldüğü bir evde yaşadığınızı hayal etsenize. 

Edebildiniz mi?

Peki size yardım eden tek kişinin sizin kollarınızda öldüğünü hayal edebilir misiniz? Bunlar olurken sadece altı yaşında olduğunuzu, babanıza ve diğer tüm tanrılara sizi öldürmeleri için yalvardığınızı hayal edebilir misiniz?

Edebildiyseniz, çocukluğumun neye benzediğini az çok biliyorsunuzdur demektir. Ben hayal etmedim onları yaşadım. Hatırlamak istemediğim türden anılardı bunlar. İşte bu yüzden kabuslardan hep nefret ederdim, kendi geçmişime sıkışmışım gibi hissederdim. Tam o zamanlarda Nico Di Angelo'yla tanışmamış olsam...

Bilemiyorum muhtemelen keçileri kaçırırdım. 

Buzdan zeminde attığım her adım yankılanırken bulunduğum yerin bir taht odasına benzediğini fark ettim. Hatta açık ve net bir şekilde bunun bir taht odası olduğunu söyleyebilirdim. Baştan aşağı buzdan olan bir sarayda olma fikri kanımı dondururken kendimi sakinleştirmeye çalışarak tahta baktım. 

Bal rengi gözler o tarafa döndüğümü anlamış gibi önündeki yaratıktan bana çevrildi. Geriye doğru sayısız adım attığımda çığlık atmaya çalışıyordum ama bir şey beni engelliyordu. Kadının bal rengi gözleri tekrar önündeki yaratığa döndüğü. Yaratığın kafasındaki yılanlar hareket edip tıslıyorlardı. 

Dengemi sağlayamadığı için yere yapıştığım an kadın karşısındaki yaratığa bakarak konuşmaya başladı. "Senden sadece basit bir görev istedim Medusa." Sesi duymak gözlerimi doldurduğunda ellerimi kulaklarıma bastırıp kafamı dizime gömdüm. 

Bu gerçek değildi. 

O ölmüştü, ben öldürmüştüm. 

Bazı şeylerden kaçmak gözlerinizi ve kulaklarınızı kapamakla mümkün olsa ne kadar güzel olurdu değil mi? Ama değildi, pek çok şeyden bu yöntemle kaçamazdım hatta neredeyse hiçbir şeyden bu yöntemle kaçamazdınız. Bende o yüzden bu sesten kaçamamıştım. 

Annem aslında dışarıdan bakıldığında kendi döneminde herkesin ilgisini çeken biriydi, büyük bal rengi gözleri ve insanı baştan çıkaracak güzelliğiyle. Sadece insanı demek biraz basite indirgemek oluyor sanırım. Poseidon'u da o güzelliğiyle baştan çıkarmıştı sonuçta. Oldukça güçlü bir cadı olmasının yanında oldukça zeki ve kurnazdı da. 

Half Blood WitchWhere stories live. Discover now