güzel bir gün, aşk için

170 8 21
                                    

It's A Lovely Day - Erica Jennnings

!!! Yıldızalar altına yanan kalp'in ikinci bölümüdür.

*********************

Serin bir geceydi. Yapraklar esen rüzgar ile dans ediyor, yıldızlar ve ay yeryüzünün sakinliğine gülümsüyordu. Hüzünlü parkların birinde Mickey çimenlere uzanmış gökyüzünü seyrediyordu. Saat gece üç, aklı dağınıktı.
Ian, yakın arkadaşı, birkaç adım uzaklıktaki bankta ona karşı olan hislerini açmasının üzerinden bir hafta geçiyordu, yedi gün... Bu yedi gün Mickey için zulüm gibi olmuştu. Sürekli Ian'ı düşünüyor, kendi hislerini çözmeye çalışıyordu.

Sıkıntı ile verdiği nefesi geceye yayıldı. Cebindeki sigarasını dudaklarına yerleştirdi, çakmağı ile alevlendirdikten sonra derin bir nefes aldı. Gri duman içine dağılırken kendini biraz olsun uyuşmuş hissediyordu.

O an aklına Ian'ın itirafı ile içinden geçenler geldi. Korku? Heyecan? Endişe? Sanırım hiçbiri. Ruhunun tam ortasına bir sıkıntı oturdu. Böyle sanki bir şey yapsa geçecek, nefes alsa geçecek ama bir türlü geçmeyen... Gözlerini kapattı ve o hissi yeniden hissetti. Kalbinin ritmi acılı bir melodi tutturdu. "Siktir Mickey, boka batıyorsun." fısıltısı kendi kulaklarına ulaşırken yeniden yıldızlara baktı. Küçük Ayı, Büyük Ayı, Kutup Yıldızı, Ian...
Ian'ın ağlayan gözleri belirdi bir anda gökyüzünde. Mickey ellerini uzatıp yaşları silmeyi denerken şimdi onun gerçekte ağlıyor olabileceği aklına geldi. Ruhundaki geçmeyen sıkıntı daha çok artarken kendine küfür etti.

Onu seviyor muydu? Onu sevebilecek miydi? Yoksa o sadece kaybetmek istemeyeceği bir arkadaştan mı ibaretti? Kendine cevabını bulamadığı sorular sormak onu sinirlendirirken ne ara sigarasının bittiğini bile anlayamamıştı. Cebinden yeni bir sigara çıkartmak yerine telefonunu çıkarttı ve daha önce birçok kez aradığı numarayı belki de ilk defa bu kadar karmaşık duygular içerisinde aradı.

"Mickey?" kulaklarına dolan ses gözlerini doldururken ağlamamak için onları yumdu. "Uyandırdım mı?" sesi üzgün mü çıkıyordu yoksa normal mi? O an bunu anlayamadı. "Hayır." ama bu sesi anlamıştı. Üzgün bir tınısı olan bu sesi tüm zerresinde hissetmişti. "Parka gelir misin?" birkaç saniye sessizlik, içleri susmayan iki insan. "Geliyorum."

Telefonu yeniden cebine atarken aklına kızıl çocuğu ilk defa gördüğü an geldi. Bayan Fisher ona oturması için bir yer seçmesini söylediğinde kızıl saçları, soluk teni ve yüzünün büyük bölümünü kaplayan çilleri ile uzaylıya benzeyen çocuğun yanına oturmayı seçmişti. Yaşı öyle küçüktü ki, onun gerçek bir uzaylı olduğunu bile sanıyordu bazen. İçten içe her geçen gün onunla konuşmak isterken çekingenliğinden dolayı uzun bir zaman onunla konuşamamıştı. Sonrasında ise en yakın arkadaşı oluvermişti. İlk defa yakın olduğu bir insan... Mickey belki de küçüklüğünden beri görmediği sevgiyi bu kızıl çocuktan görmüştü. Belki de bu yüzdendi hayatına bir sürü insan alıp çıkartmasına rağmen sadece onu çıkartamıyordu. Mickey sanki kendini bildi bileli Ian yanındaydı. Sanki Ian ile kendi olmuştu...

Uzandığı çimenlerden kalktı ve o gün oturdukları banka oturdu. Karşısındaki boş salıncağa bakarken aklını hayaller ile doldurdu, daha önce düşünmediği hayaller; Ian'ı sevmek, onu öpmek, hiç bilmediği ama çiftlerin yaptığı şeyleri yapmak...

Mickey hiçbir zaman birisi ile 'çift' olmamıştı. Genelde biraz takılmaktan ve seksten ibaretti ilişkileri. Daha önce bir erkeği de sevmemişti. Pekala itiraf zamanı, Mickey yalnızca bir defa da olsa Ian'ı öpmek istemişti. Beraber film izledikleri bir akşam Ian ona öyle çok yakındı ki, Mickey onu öpmeyi ya da elini tutmayı düşünmüştü ama bunu her zaman o an içinde gezen alkole bağlamıştı. Ya da genellikle takıldığı kızların yakın arkadaşlarını ona ayarlamayı denerdi, böylelikle Ian hep yanında olacaktı, bir kız yüzünden onu görmemezlik yaşamayacaktı, çiftler halinde eğleneceklerdi.

Belki de Mickey Ian'dan hoşlanmıştır? Bunlar alkolün ya da dostluğun değil de ona karşı hislerinin olmasının eserleridir? Mickey bunları zihninden geçirirken Ian gelmişti bile. "Hey."dalgın maviler kızarmış yeşiller ile buluştu. "Hey." Ian Mickey'nin yanındaki boşluğa oturdu. İkisi de konuşmadan birbirlerine bakarken Mickey sanki ilk defa onu görüyor gibi yüzünü inceledi.

Küçük burnu, büyüdükçe solan çilleri, biçimli dudakları, kızarmış yeşil gözleri... Yoksa buraya gelirken ağlamış mıydı? Yoksa öyle çok ağlamıştı ki gözleri kızarık mı kalmıştı? İki türlüsü de Mickey'i üzüyordu. Bakışlarını Ian'dan çekti ve yeniden boş salıncağa baktı. Nasıl söze başlayacağını bilmiyor, kafasında giriş cümleleri üretiyordu. Ian'ın titreyen sesini duyunca ona baktı. Gözleri dolmaya başlamış, her an ağlayabilecek gibi görünüyordu. Öyle de oldu. Henüz cümlenin yarısında yeşillerden inciler döküldü. "Mick biliyorum, aramızda hiçbir şey olmayacak. Bunu anladım artık ve ben orduya yazılmaya karar verdim. Belki uzak kalırsak ikimiz de olanları sindirir, eskisi gibi gibi olamazsak da arkadaş olabiliriz."
Mickey'nin kaşları her bir cümlede daha çok çatılmıştı. "Ne saçmalıyorsun?" sesinde sakin bir öfke vardı. "Sadece her şeyi ikimiz için de iyi hale getirmeye çalışıyorum." Ian'ın gözlerinden akan yaşlar durmuyor, Mickey'e bakamıyordu bile. Mickey bu defa öfke ile konuştu. "Hiçbir şeyi kolaylaştırdığın falan yok! Beni arkanda bırakıp kaçıyorsun! Diyeceklerimi bile bilmeden!"

Ian kafası karışık bir şekilde Mickey'e baktı. Mickey gözlerini kapatarak nefes verdi, sinirini boşaltmayı deniyordu. Gözlerini açtı ve Ian ile göz göze kaldı. "Eğer böyle beni dinlemeden karar vermemiş olsaydın belki de deneyecek olabileceğimizi söyleyecektim Sik kafalı!" Ian duydukları karşısında neredeyse dondu kaldı. Mickey onun bu haline sinirli bir gülüş attı. Aralarında Ian'ın titrek sesi yayıldı. Mickey'nin bakışları yumuşamıştı. "Benden hoşlandığını mı söylüyorsun?" Mickey alt dudağını ısırdı ve kafasını aşağı eğdi, göz temasını kesti. "Sanırım burada bir şeyler var diyorum (eli ile kalbini gösterdi.)"

İkisi de birbirlerine baktılar bu defa. Sessizliklerinin arasından gözleri ile konuşuyorlardı sanki. Belki de ayın parladığı bu gecede kelimeler değil de gözler konuşmalıydı.

**************

Sona doğru aşırı aşırı saçmalamış olabilirim, farklı günlerde yazınca böyle oldu sanırım...

Neyse, umarım sevmişsinizdir siz yine de.

Kendinize dikkat edin'❤

Gallavich // one shotsWhere stories live. Discover now