*45* Ölüm Bizi Ayırana Dek

Start from the beginning
                                    

"Bir söz verdim ve her ne kadar ölmeyi düşünmesem de buraya en iyi uyan ifade şu olur: Mezarıma kadar götüreceğim.

"Söz verdin, Tom. Söz verdik. Bu olay çift taraflı işliyor."

"Melek ile şeytan birlikte olamaz, Natasha. Bir melek, kendisi gibi iyilerden hoşlanır. Tıpkı bir şeytanın, kendisi gibi kötülerden hoşlandığı gibi."

Kafamın içinde çınlayan sesler susmuyordu, annemin ve babamın sözleri kulaklarımda yankılanmaya devam ediyordu. En son dayanamayıp başımı, ellerimin arasına aldım ve çığlık atarken bir yandan da önümdeki sırayı tekmeledim "YETER!"

Sıra yere düştüğü gibi muazzam bir gürültü koparmıştı; elbette bunun üzerine Rodolphus'un, oturduğu yerden fırlayıp yanıma gelmesi bir olmuştu. Basit bir asa hareketiyle sırayı eski haline getirdikten sonra ellerini, omuzlarıma yerleştirip beni sağlam bir sarstı "Natasha, kendine gel!" dedi, yarı yüksek yarı endişeli bir ses tonuyla.

"Ama... Ama Rodolphus... Bu dediklerin doğru olamaz!" diye çıkıştım; bir yandan kendimi, Rodolphus'un ellerinden kurtarmaya çalışıyordum ama gerçekten de tüm gücüyle beni tutuyordu. Kaçmak gibi bir seçeneğim olmadığını fark edince yenilmiş bir şekilde gözlerimi kapattım ve derin derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Kısmen işe yaramıştı, ellerimin titremesinin geçtiğini fark eden Rodolphus yavaş hareketlerle omuzlarımı tutan ellerini geri çekti. Birkaç saniye daha derin nefes aldıktan sonra ben de gözlerimi açıp kısık bir ses tonuyla konuştum "Peki... Sen nereden biliyorsun? Böylesine gizli, tarihten bile saklanmış bir bilgiyi nasıl biliyor olabilirsin?"

Arkasında bulunan sıraya hafifçe yaslanırken gözlerini devirdi "Babamın, Lord'a ne kadar yakın olduğunu unutuyorsun, Natasha." diye cevapladı Rodolphus, gözlerini benimkilere dikerek "Annenle birlikte yaşadıkları dönemi belki de en yakından görenlerden birisiydi."

Elbette dediği şey fazlasıyla mantıklıydı ama gerçeğin, duvar gibi yüzüme çarptığı o anda Vincent Lestrange'ın babama olan yakınlığı zerre aklıma gelmemişti "Yani, diyorsun ki bunu... Herkesten sakladılar, öyle mi? En yakınlarından bile?" diye sordum titreyen bir sesle.

Rodolphus ağır hareketlerle onayladı, saçları da uygun şekilde hareket etmişti "Ölüm Yiyenler içerisinde bile Abraxas Malfoy ve babam dışında gerçekten de bilenlerin olduğundan şüpheliyim –dediğin gibi tarihten bile saklanan konular bunlar."

Yavaşça az önce devirdiğim ama Rodolphus'un düzelttiği sıranın üzerine oturdum, zümrüt yeşili gözlerim yere sabitlenmişti "Ben... Ben inanamıyorum. Bunun ne anlama geldiğinin farkında mısın, Rodolphus?" diye sordum kısık bir sesle ve bakışlarımı yerden kaldırıp Rodolphus'a çevirdim "Hayatım boyunca inandığım, güç aldığım ne varsa hepsi yalandı demek –hayatım kocaman, iğrenç bir yalanın etrafında dönüyormuş!"

Aniden gelen yeni bir öfke dalgasıyla hızlıca asamı kapmıştım ancak yeniden kontrolü kaybetmeye başladığımın farkına varınca abartılı bir şekilde derin bir nefes alıp sağ elimi aşağıya indirdim. Bir süre sınıf içerisinde yankılanan tek ses, benim derin nefeslerimdi –Rodolphus, sakinleşmek için vakte ihtiyacım olduğunun farkındaydı ve bu nedenle asla bu süreçte araya atlamamıştı. İçimdeki deli kızı dizginlediğimden emin olduktan sonra sakin bir ses tonuyla konuştum.

"Bu konu hakkında neler bildiğini anlatmanı istiyorum."

Rodolphus hızlıca başını salladı "Tasha, ben bunun pek iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum..."

Önemsemeden, sert bir şekilde sözünü kesmiştim "Bana kendimi tekrarlatma, Rodolphus." dedim, ardından ses tonumun ne kadar sert olduğunu fark edip bu sefer normal bir tonla konuştum "Lütfen. Gerçeği öğrenmeyi hak etmiyor muyum sence de?"

Insensitive ➳ Sirius BlackWhere stories live. Discover now