47. Seni Duyuyorum, Seni Görüyorum.

24.1K 2K 561
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. öptüm.


47. Seni Duyuyorum, Seni Görüyorum

Önceden olsa akşam olana dek iki gün geçmiş gibi hissederdim. Oysa bugün çok hızlı bir şekilde akşam olmuştu. Okuldan döndüm, bir şeyler atıştırdım, duş aldım, cilt bakımı yaptım, saçlarımı şekillendirdim, oje sürdüm, kıyafet seçtim, çok hafif bir makyaj yaptım. Tüm bunları yaparken zaman su olup aktı.

Hazır olduğumda ortalık savaş alanına dönmüştü. Özellikle kıyafet seçme işi başlı başına bir savaştı. Dolabımı yenilemeden önce hiç böyle dertlerim yoktu, elimin değdiği ilk kıyafeti üzerime geçiriyordum. Gerçi o zamanlar sadece giyiniyordum. Şimdi ise güzel görünmek istiyordum.

Kaan'ın gönderdiği arabayla evlerine gittim.

Kapının anahtarı üzerindeydi. Çevirip içeri girdim. Kimse yoktu. Salonun iki tarafındaki iki lambader yanıyordu yalnızca. Loş salondan arka tarafa doğru yürüdüğümde karşılaştığım manzaraya büyülenerek baktım. Arka bahçeye açılan büyük cam kapının ardında durup, birkaç saniye manzarayı izledim.

Havuzun karşı tarafına beyaz bir çardak kurulmuştu. Çardağa giden yol, aralıklarla yere konmuş fenerlerle aydınlatılmıştı. Fenerlerin aralarında beyaz çiçekler vardı. Çiçekten ve ışıktan bir yol vardı önümde.

Işıkları söndürülmüştü, havuzun üzerinde yüzen yüzlerce mum ve fenerler aydınlatıyordu bahçeyi yalnızca. Ve Kaan, çardağın kapısında elleri cebinde beni beklerken, direkt olarak bana bakıyordu.

Bu bir peri masalıydı...

Evden çıkıp fenerli yoldan yürürken gözlerimiz birbirinden bir an olsun ayrılmadı. Yanına vardığımda karşısında durup direkt olarak gözlerinin içine baktım. Heyecan, mutluluk, heves ve merakla doluydu.

"Beğendin mi?" diye sordu.

"Bayıldım."

Bahçeyi gördüğüm anda ağzım kulaklarıma varmış bir daha da kapanmamıştı.

Parmaklarının tersiyle yanağımı okşadı. "Gülmek sana çok yakışıyor peri. Çok güzelsin."

Sonra hemen çekti elini. Bana ufak çaplı bir kalp krizi geçirtip, bunun hiç farkında olmayarak arkasındaki çardağın kapısını araladı.

"Hadi girelim. Üşüme."

Çardağın içi, dışarısı kadar güzeldi. Her yerde fenerler ve minderler vardı. Alçak sehpanın üzeri yiyecek ve içecekle doluydu. Projeksiyon cihazı ve filmin yansıtılacağı bir perde vardı.

"Seni birisiyle tanıştıracağım," dedi Kaan.

Birisiyle mi tanıştıracaktı? Evde kimse yok sanıyordum.

Çardaktan çıkmak yerine perdenin arkasına geçti. Telefonu mu oradaydı? Bilgisayardan görüntülü mü konuşacaktık? Ailesi miydi yoksa? Ailesi hakkında ne biliyorduk? Hiçbir şey. Argo'nun geçmişi tam bir sırdı. Ufak tefek işe yaramaz bilgilerden başka bir şey yoktu kimsenin elinde. Ben neden bu kadar paniklemiştim?

Kaan, perdenin arkasından çıktığında elinde bir saksı tutuyordu.

Çiçeği görünce şaşkınlıkla güldüm.

"Bugün seraya gittim," dedi, kucağında çiçekle bana doğru yürürken. Yaklaştığında fark ettim; açelya çiçeğiydi.

"Açelya alacaktım," diye devam etti. "Orada bir sürü açelya vardı. Hepsinin de çiçekleri inanılmaz güzeldi. Sonra onu fark ettim." Çiçeğin yeşil yapraklarını şefkatle okşadı. "Açamamış. Kırılmış, küsmüş. Üzmüşler onu." Yeşil gözleri tekrar bana döndü. "Onu istiyorum dedim. Benim de var küstürdüğüm bir Açelya'm. İkisinin de yeniden çiçek açmasını sağlayacağım."

İLHAM PERİSİWhere stories live. Discover now