*32.BÖLÜM*

363 65 197
                                    



Keyifli Okumalar 

    "Simay iyi misin?"

   Kübra'nın sesiyle bakışlarını dışarıdan alıp ona çevirdi Simay. Yüzünde endişeli bir ifade vardı Kübra'nın. Korkuyla açılmış gözleri birazdan ağlayacağını haber veriyordu sanki. Elini omzuna dokundurarak tekrar seslendi Kübra.  "İyi misin?"

   "Dokunma." dedi Simay omuzunu geriye çekerken. Omzunda  sanki bir avuç dolusu kor ateş vardı ve Kübra'nın dokunmasıyla daha da bir harlanmıştı.

   Kübra elini hızlıca çekerken Simay'a baktı. Ne olmuştu ona böyle? Yüzü, hastalıklı birinin yüzü gibi sapsarı kesilmişti. Acıyla kıvrılmış gözleri ise bir şeylerin olduğunun işaretiydi.

   Simay, elini omzundan çekerek masanın altında eklem yerleri beyazlaşana kadar sıktı. Kendini toparlamalıydı en kısa sürede. Kendisini bile bir açıklamasını yapmaktan acizken Kübra'ya nasıl anlatabilirdi tüm bunları? Anlatamazdı, hiçbir şey söyleyemezdi. Derin bir nefes alıp sıktığı elini gevşetti. Örgüsünden kurtulmayı başaran bir tutam saçını kulağının arkasına sıkıştırıp kendini zorlayarak  da olsa yüzüne bir gülümseme yerleştirerek tekrardan Kübra'ya baktı. 

   "Kusura bakma, geçen gün omzumu pencerenin sivri köşesine çarpmıştım. O yüzden dokunma dedim sana. İyiyim ben, bir sorun yok." Arkadaşının inanmaz gözlerle ona bakmaya devam ettiğini görünce yüzündeki gülümsemeyi iyice genişletti. "Gerçekten."

   Kübra sorgulayıcı gözlerle yerine otururken neler olduğunu çözmeye çalışıyordu. Kötü bir şey olmasaydı Simay neden bu hale gelecekti ki? Pek de inanmamıştı ona. 

   "İyi olduğuna emin misin? Pek iyi görünmüyorsun. Şu haline baksana Simay, yüzün sapsarı kesilmiş. Ne oldu, lütfen söyle?"  Sesinin kontrolünü iyi ayarlamadan konuştuğundan yandaki masadan birkaç kişi sohbetlerine ara verip onlara baktılar. Simay, onlara bakan meraklı gözlerden rahatsız olup hafifçe yerinde kıpırdandı. Bir şekilde Kübra'yı inandırması gerekiyordu.

    "Kübra, biraz sakin olur musun? Bak herkes bize bakıyor." Kübra etrafına şöyle bir göz atıp tekrardan Simay'a baktı ve sadece omuzlarını silkinmekle yetindi. Birilerinin ona bakması umrunda bile değildi. "O zaman bana neler olduğunu anlat."

   Sesinin tonuna bakılırsa biraz sakinleştiği belli oluyordu ama Simay'dan inandırıcı bir açıklama duymadan rahat etmeyeceği de belliydi. 

   "Bir şey olduğu yok. dedim ya omzumu pencereye çarpmıştım. Morarmış olacak ki dokunduğumda ağrıyor. Yüzüme  gelince biraz üşüttüm herhalde, ondan olabilir. İnanmıyorsan ateşime bak." Başını Kübra'ya doğru eğdi. Gerçekten de vücudu alev alev yanmaya başlamış gibiydi, bunu hissediyordu.

   Kübra, elini uzatıp Simay'ın alnına dokundurdu. Evet, ateşi vardı biraz. Bu halini üşütme ihtimaline bağlayabilir miydi, emin değildi.

   "Biraz ateşin var gerçekten de." dedi Kübra elini çekerek. "Bugün dışarıya çıktığın için mi oldu acaba? İstersen hemen eve gidelim."

  "Bugün üşüttüğümü zannetmiyorum. Bir iki gündür zaten halsiz hissediyordum kendimi. Teyzem bir nane limon kaynatırsa iç hiçbir şeyim kalmaz ve kahvemi içmeden de asla gitmem."

   Garsonun az önce getirdiği kahveyi eline alarak yudumlamaya başladı. İçerken de  göz ucuyla Kübra bakmayı da ihmal etmemişti. İnanmıştı Kübra ona, yani öyle görünüyordu. Kahvesini masaya bırakırken omzunun aslında ilk zamanki gibi ağrımadığını da fark etti. Neden böyle olduğunu anlayamamıştı ama Kübra'nın bir daha o konuyu açmaması için farklı bir konuya giriş yapmalıydı.

SEÇİLMİŞ: İŞARETUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum