*18. BÖLÜM*

540 115 383
                                    

Medya---)^^Aras Tarık Bakırcılar^^





Simay, bu gördüğü şey karşısında - ağzından nasıl çıktığını anlayamamıştı- kocaman bir çığlık kopardı. Bu şey, kasabaya geldiği ilk günde gördüğü o siyah, kanatlı attı.

Simay, bu at yüzünden ormana gitmişti, onu uzun bir süre aramıştı fakat bulamamıştı. Üstüne bu ormanda kaybolmuştu da. Ama şu an tam karşısında duruyordu.

Yakından bakınca normal bir at boyunda olmadığını da gördü. Çok daha büyüktü. Büyük devasa kanatları kapalıydı ve Simay, hiç açmamasını umuyordu. Siyah kuyruğunu bir o yana bir bu yana sallarken gözlerini Simay'ın gözlerine dikmiş bakıyordu.

Simay, yeterince korkmuştu. Atın öyle hareketsiz bir şekilde ona bakması da korkusunu iyice arttırıyordu. Atın sıcak nefesi Simay'ın tenine değdikçe tüylerini diken diken ediyor, içinde bir şeylerin eriyip aktığını hissediyordu. Tarifini yapamayacak değişik duygulara esir olmuştu Simay. Bu duygu korku muydu, şaşkınlık mıydı yoksa heyecan mıydı? Ya da bu duyguların hepsini bir anda mı yaşıyordu? Simay, bu duygu tufanı içinde kaybolmuşken atın öne doğru bir adım atmasıyla kendine geldi.

Ne olursa olsun, bu duygunun korku olduğuna emindi ya da öyle sanıyordu. Çünkü şu an üstü terden sırılsıklam olmuştu ve vücudu kontrol edilemeyecek kadar titriyordu.

At bir adım daha atınca Simay da geriye doğru bir adım attı, at Simay'a ne kadar yaklaşırsa Simay da ona karşılık olarak geri geri gidiyordu ancak bu şekilde daha nereye kadar böyle süreceğini de bilmiyordu.

Koşsa acaba o atı bir şekilde atlatabilir, ondan daha hızlı koşabilir miydi? Ya da orada öylece dursa at ona zarar vermekten vazgeçebilir miydi? İki düşüncesinin de saçma olduğunu kabul etti. Çünkü imkanı yok bu atı geçemezdi. Hem zaten yorgunluktan, açlıktan, korkudan koşamazdı da. Orada öylece de dursa at ona zarar verirdi mutlaka. Yani öyle düşünüyordu ama Simay durmayı seçti. Artık ne olacaksa erkenden olsun bitsin istiyordu. Bir an evvel her şeyin olup bitmesini istiyordu.

Simay, böyle düşünceler içinde kıvranırken at ona daha da yaklaştı ve başını yukarı doğru kaldırarak hareket etmeye başladı.

Simay, sonunun geldiğini düşündü ama ölümünün bu kadar farklı bir şekilde gerçekleşeceğini hiç tahmin etmemişti. 'Acaba canım çok yanar mı?' diye düşünmekten de kendini alamadı.

At, başını yukarı kaldırdığında Simay gözlerini kapadı ve başına neler geleceğini beklemeye başladı. Bir müddet öylece durdu ancak at ona hiçbir şey yapmamıştı ama atın sıcak nefesini hâlâ hissedebiliyordu.

Simay, gözlerini yavaşça açıp baktığında gözlerine inanamadı. Bu siyah devasa at başını kaldırdığında kendisine bir zarar vereceğini zannetmişti Simay fakat zannettiğinin aksine ona bir zarar vermemişti. Dizlerinin üstüne çökmüş, başını da hafifçe eğerek Simay'ın ellerine yaklaştırmıştı.

Atın sıcak ve nemli nefesi Simay'ın ellerini gıdıklıyordu ama korkudan ellerini hareket ettirme cesaretini gösteremiyordu.

At başını biraz daha eğerek Simay'ın ellerine dokundurup ayaklarının üzerine doğruldu. Tekrar Simay'a baktı. Üzgün bir ifadeyle bakıyordu ona. Sanki Simay'ın çektiği acıları biliyordu da gözleriyle bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi.

Simay, atın simsiyah gözlerine baktığında bakışları birbirine kilitlendi ve etraf bir anda kararmaya başladı. Artık orman yoktu, ağaçlar yoktu, çiçekler yoktu... Zaman ve mekan kavramı diye bir şey kalmadı. Yalnızca karanlık bir boşlukta bir zaman tüneline girmiş gibi hissetti kendisini Simay. Annesini gördü. Bir odada annesiyle beraber yatakta oturmuş konuşuyorlardı. Bu oda Simay'a yabancı gelmedi, onun odasıydı.

SEÇİLMİŞ: İŞARETTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon