*23. BÖLÜM*

463 100 257
                                    


   



   Bahçe kapısını zorlukla açtı Kayra. Tüm gücünü toplayarak bahçeye attı kendisini. Buraya kadar nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Tek hatırlayabildiği omzundaki ağrının giderek fazlalaşmasıydı.

   Bu ağrı bütün vücuduna yayılmıştı ve bu yüzden yürümekte bile güçlük çekiyordu. Şimdi de boğazına doğru yayılıp nefes almasına engel oluyordu. Konuşamıyordu, dedesini çağıramıyordu. Güçlükle aldığı kısa soluklu nefesler akciğerlerine yetmiyordu.

   Olduğu gibi yere yığıldı Kayra. Sonu böyle olmamalıydı, böyle ölmemeliydi. Ailesinin intikamını almadan bu dünyadan göçüp gitmemeliydi.

   Boşuna mıydı ettiği yeminler? Buraya kadar mıydı kendisine verdiği sözler? Annesini ve babasını kimin öldürdüğünü, ne için öldürüldüğünü bulmadan mı ölecekti? "Hayır." dedi Kayra bir fısıltı şeklinde çıkan sesiyle."Hayır, böyle ölmeyeceğim. Gerçekleri öğrenmeden hiçbir yere gitmeyeceğim."

   Soğuk bir rüzgar esiyordu şimdi Kayra'nın yüzünde. Alnında biriken boncuk gibi terler rüzgarın etkisiyle yüzüne düşüyordu. Rüzgar soğuktu ama Kayra'nın tek hissettiği vücudunun alev alev yandığıydı.

   Başı yavaş yavaş yere düştü Kayra'nın. Yüzüne batan çakıl taşları canını yakmıyordu, sadece hissediyordu Kayra. Birden bir görüntü belirdi gözlerinin önünde. Bir çocuk bir kapının arkasında dizlerini karnına kadar çekmiş bir şekilde oturuyordu. Sarı saçları kısacık kesilmişti ve ıslak, donuk mavi gözleri karşısındaki duvarda takılı kalmıştı.

   Duvarın üzerinde motorsikletli birkaç poster asılmıştı ve büyük, gri renkli bir çerçevede uzun, sarışın bir adamın kırmızı ve son derece havalı görünen bir motorsikletin yanında çekilmiş olduğu bir fotoğraf vardı. Bu adam çocuğa çok benziyordu. Onun gibi mavi gözlere sahipti ve ikisinin de boynunun sol tarafında fazla büyük sayılmayan bir benleri vardı.

   Bu çocuğu tanıdı Kayra. Bu kendisiydi. Eve gelen polisler ve sağlık görevlileri annesinin ve babasının cansız bedenlerini kaldırırken Kayra odasına gitmiş ve kapıyı da arkasından kilitlemişti. Olduğu yerde oturarak bacaklarını karnına doğru çekmiş, babasının daha annesiyle evlenmeden önce çektirdiği fotoğrafa gözlerini dikmişti. Ağlamıyordu artık. Ağlamanın bir işe yaramayacağını anlamıştı çünkü. Annesi ve babası bir daha geri gelmeyeceklerdi.

   Kapının arkasında birilerinin onu çağırdığını duyuyordu, kapıyı açmaya çalışıyorlardı ama tüm bunlar Kayra'nın umrunda değildi. Ailesi katledilirken o kadar çığlığa rağmen kimse yardıma gelmemişti. Peki neden şimdi bu ev bu kadar insanla doluydu, yardım etmek yeni mi akıllarına gelmişti? Şimdiye kadar neredeydiler peki?

   "Defolun." dedi Kayra gözlerini fotoğraftan ayırmadan. "Hiçbirinizi istemiyorum. Hepinizden nefret ediyorum, anladınız mı?" Tüm gücüyle bağırmıştı o gün Kayra. Ailesinin intikamını alacağına ilk defa o an yemin etmişti. İntikamını alacaktı.

   Bir ürperti, soğuk bir ürperti bedeninden geçince bütün görüntüler silindi. Vücudu titremeye başladı ürpertiden sonra. Önce ayakları sonra elleri ve ardından bütün vücudu kontrol edilemez bir şekilde titriyordu. Artık nefes almak için de uğraşmıyordu. Aldığı kesik kesik nefesler ciğerlerini daha da acıtıyordu çünkü. Ama son bir defa derin bir nefes almak umuduyla ağzını açtı Kayra. Aldığı nefes daha ciğerlerine ulaşmadan boğazında takılıp kaldı, büyük bir yumru gibi oturdu öylece. Ciğerleri parçalanıyordu bir parçacık nefes için ama boğazındaki yumru buna izin vermiyordu.

   Gözlerinin önü kararmaya başladı Kayra'nın. Her yer, etrafındaki her şey yavaş yavaş karanlığa teslim oluyordu. İki katlı, kenarlarının kahverengiye boyanmış olduğu ev ve kavak ağaçları üstüne üstüne geliyorlardı sanki. Kulaklarına dolan keskin bir çınlama, diğer bütün seslerin kesilmesine neden oldu. Hiçbir şey duyamıyordu artık. Ne rüzgarın sesini, ne yaprakların hışırtısını ne de kuşların sesini.

   Ölüm böyle mi gelirdi insana? Ölmek böyle bir şey miydi? Bütün yaşadıklarının gözlerinin önünde bir film şeridi gibi geçmesi miydi ya da titreyen vücudunla gözlerinin önünün kararması mıydı? Yoksa ölmek ciğerlerinin nefessizlikten çaresizce sönmesini hissetmek miydi? Böyle mi ölüyordu insanlar? Böyle mi veda ediyordu bir zaman ağlayarak geldikleri dünyadan bir ses çıkaramadan, elveda diye haykıramadan sessizce ayrılarak.

   Artık kurtuluşunun olamayacağını düşündü Kayra. Eskiden ölümün bir kurtuluş olabileceğini düşünürdü ama şimdi emindi. Ölmek, yok olmak bir kurtuluş değildi. Ailesinin neden öldürüldüğünü öğrenemeden ölmek, onun için bir kurtuluş değildi. Bu pişmanlıkla, bu azapla kalacaktı ruhu.

   Birden akına dedesi geldi. Şimdiye kadar ona hep kötü davranmıştı. Olanlardan onu suçlu tuttuğu için değil, dedesinin hiçbir günahı yoktu. Sadece insanlara olan güvenini yitirmişti. İstese de iyi davranamıyordu, yapamıyordu işte. Dedesinin gerçekleri anlatmaması da bu güvensizliğini körüklüyordu adeta.

   Ölmeden önce son bir defa dedesini görmek istedi Kayra. Elini öpmek, ona sıkıca sarılmak istedi ama çok geçti artık. Her şey karanlığın esiri altındaydı. Yalnızca evin ve ağaçların belirsiz silüetleri görünüyordu.

   Gözleri kapanırken hayal mi olduğu belli olmayan bir şey gördü. Bu gördüğü şey bir kertenkeleye benziyordu ama tam anlamıyla bir kertenkele değildi. Uzun bir boynu vardı bu yaratığın. -Kayra yaratık diyordu çünkü tam bir şeye benzemiyordu.- Kocaman gövdesi görenleri ürkütecek tarzdaydı. Rengini pek seçemiyordu Kayra. Çünkü gözlerini güçlükle açık tuttuğu için etrafı biraz bulanık görüyordu. Ama uzun kuyruğunu ayırt edebiliyordu. Uzundu ve ucunda sanki bir şeyler eksikmiş gibi görünüyordu. Sanki ucu kesilmiş gibiydi. Ağzını açarak kocaman bir alev püskürttü bu kertenkele görüntülü yaratık. Bu alevle beraber karanlığa teslim olan her şey tekrar aydınlandı ve alev alev yanmaya başladı.

   'Alev püskürttüğüne göre bu bir ejderha olmalı.' diye düşündü Kayra. Son bir defa alevlerin ortasında duran yaratığa baktı. Acı çekiyormuş gibi bir görüntüsü vardı ve uzun kuyruğunu sallayarak alevlerin ortasında hareket ediyordu.

   Gözlerini kapattı Kayra. Daha fazla açık tutamadı. Gözlerinin yanmasına aldırmadı. Nasıl olsa bir daha hiç acı çekmeyecekti. Ciğerlerinin tamamen söndüğünü artık nefes alsa bile eski haline gelemeyeceğini düşündü.

   Göz kapaklarının ardındaki karanlıkta yavaş yavaş kendini kaybederken hissettiği tek şey vardı: Pişmanlık. Dedesine karşı davranışlarından dolayı hissettiği pişmanlık.




23. bölümün sonuna geldik.^^

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Diğer bölümde görüşmek dileği ile hoşçakalın.))^^ 

SEÇİLMİŞ: İŞARETWhere stories live. Discover now