*39. BÖLÜM*

213 53 69
                                    

Medya---> Kağan YILMAZ


⁂ Keyifli okumalar 

  "İyi oldu değil mi şu maskelerden kurtulduğumuz?"

 Kayra, Berat'ın sorusu ile kolunu burnuna götürüp kokladı. Her ne kadar koku kıyafetlerine sinmiş olmasa da maskeyi çıkardığından beri huy edinmişti bunu kendisine. Bir kez daha bundan emin olduktan sonra Berat'a dönüp cevap verdi. "Kesinlikle."

   Aydınlık koridorda büyük adımlarla yürümeye devam ederlerken üç dakikada bir tekrarlanan anons bir kez daha  yayıldı koridor boyunca. "Savaşçı muhafızlar, lütfen eğitim odasına gidiniz."

   "Eğitim odasına böyle ani bir şekilde çağrılışımızı bir türlü anlayamıyorum." dedi Yiğit önündeki muhafızları geçip onlara yetiştiğinde. Onların yanına varıp Berat'ın omzuna küçük bir yumruk attı. "Hem sen neden beni beklemedin?"

   "Seni beklemek gibi bir lüksüm yok kardeşim. Çağırdığımda uyansaydın sen de."

  "Didişmek için uygun bir zamanda değiliz bence." dedi Kayra iki kardeşin arasına girerek. Bu kardeşler, yan yana geldiğinde tartışmadan edemiyorlardı. Bu duruma her ne kadar alışsa da aklındaki tonlarca düşüncenin üstüne bir de bu didişmeleri ekleyemezdi.

   Kardeşlerinin sesi Kayra'nın bu uyarısı ile kesildi. Arada bir Yiğit, kızgınlıkla Berat'a baksa da bir şey demiyordu ama Yiğit'in merak ettiği şey, herkesin dilindeydi. Adım seslerine karışan fısıltılar arada bir iyice yükseliyor, anons sesi tekrar yayılınca da iyice artıyordu. Herkesin dilinde eğitim odası ve bu ani çağrılma vardı.

   Kayra'nın merakı da iyice artmıştı. Eğitim odasına çağrıldıklarına göre artık kesinlikle zamanı gelmişti. Artık Altın Yelpaze'yi arayacaklarını ve bunun için de eğitim alacaklarını düşünüyordu.

  Yaklaşık beş dakika içinde eğitim odasına vardılar. Kıyafetlerinin göğüs kısmında kırmızı taş bulunan iki muhafız - bunlar koruyucu muhafızlardı -  kapıyı açıp kenara kaydılar. Kayra, diğer savaşçı muhafızlarla beraber içeri adımını atınca gördükleri karşısında zorlukla yutkundu.

   Odanın dört bir yanı dijital ekranlar ile kaplıydı. Ekranların alt kısımlarında bulunan saydam masaların üzerinde onlarca buton vardı ve hepsi farklı renkteydi. Beyaz renkli duvarlara monte edilmiş çelik raflarda her çeşit savaş malzemesi bulunuyordu: Kılıçlar, farklı boyda bıçaklar, dişliler, oklar, modelini ve ismini bilmediği onlarca silah ve tabancalar...

   Herkes şaşkın gözlerle etrafına bakarken - ki bu kişilere Kayra da dahildi - uzun boylu ve yapılı bir adam ekranların arkasından çıkarak onlara doğru yaklaştı. Üzerinde metalik bir elbise bulunmuyordu, bunun aksine vücudu boydan boya siyah kıyafetlerle kaplanmıştı. Giydiği kargo pantolonun her yerinde bir cep vardı ve raflarda gördüğü malzemelerin benzerleri o ceplerde bulunuyordu. Siyah kazağının üstüne geçirdiği yine aynı renkteki ceketi, polislerin çatışmaya girmeden önce giydikleri kurşun geçirmez yeleklere benzese de uzun kollu olması ve ayrıca daha havalı durması onu o yeleklerden ayırıyordu.

   Adam elindeki eldiveni çıkarmadan karışmış hafif uzun siyah saçlarını düzeltti ve onların karşısında durup ellerini arkasında birleştirdi. Siyah gözleri savaşçı muhafızların üzerinde gezindi bir süre ve ardından boynunu sola yatırıp, "Güzel." dedi tok bir sesle.

   Kayra, adamın sert duruşunu sevmişti ve içinden bir ses onunla iyi anlaşacağını söylüyordu ama bu adamın kim olduğunu bilmiyordu. Giydiği pantolonun bel kısmındaki kemerde bir şey dikkatini çekti. Gözlerini kısıp iyice baktığında orta boylu bir taş olduğunu fark etti ve bu taş mavi renkteydi; yani o da bir savaşçı muhafızıydı ama neden onun kıyafetleri diğerlerinden farklıydı? Bunu merak etmekten kendini alamasa da adamın tok sesini tekrar duyunca onu dinlemeye devam etti.

SEÇİLMİŞ: İŞARETWhere stories live. Discover now