*31.BÖLÜM*

359 65 195
                                    


Merhaba sevgili okuyucularım,

Yeni bir tanıtım videosu hazırladım.  Umarım beğenirsiniz. Düşüncelerinizi bekliyorum. İyi seyirler...


Keyifli Okumalar...


  "Abi," dedi adam gömleğinin kollarını düzeltirken. Üzerinden aylar geçmesine rağmen hala sızlıyordu kolundaki yanıklar. Alevli zincirlerin izleri, o günü unutturmamak istermiş gibi derisine işlenmişti sanki. Vücudundaki izlerden değil de kolundakilerden korkuyordu adam. Kimsenin görmesini istemiyordu çünkü.

   "Efendim."

   "Bu böyle ne zamana kadar sürecek sence?" Kendini bildi bileli hep bir arayış içinde olmuştu adam. Abisinin de bundan aşağı kalır bir yanı yoktu ama daha sabırlı, daha uysal olmuş ona göre her zaman. Bu yüzden hep kıskanmıştı abisinin bu yönünü.

  "Dünya durana kadar ya da şöyle söyleyeyim, iki taraftan biri kazanana kadar hep böyle olacak maalesef." Abisi elindeki kupalardan birini ona uzatıp diğerini de tutarak karşısındaki koltuğa oturdu. Ayaklarını üst üste atıp elindeki kupadan kahvesini yudumlamaya başladı.

   Yoğun kahve kokusu adamın burnuna ulaşınca her şeyi bir saniyeliğine de olsa unutmak istedi. Geçmişini, yaşadıklarını yaşayacaklarını... Ama babası başındayken bütün bunlar nasıl mümkün olacaktı ki? 

  "Peki bir kaçış yolu yok mu? Kaçsak, buralardan çok uzaklara gitsek, izimizi kaybettirsek olmaz mı?"

   "Peki annemiz?"

  "Bütün bu işkencelere boyun eğmemin nedeni de bu ya." dedi adam kahveyi içmekten vazgeçip masaya koyarak. Annesi, babasının elindeyken nasıl kaçacaktı ki? Onu kurtarmadan hiçbir şey yapamazlardı ve babası da bu yüzden annelerini nerede tuttuğunu söyleyemiyordu onlara. Ne yüzünü görmüşlerdi yıllardır ne de nerede olduğunu öğrenmişlerdi. Tek bildikleri şey yaşıyor olmasıydı.

   Ayağa kalkıp pencerenin önüne geldi adam. Duvarı boydan boya kaplayan devasa pencereden görünen çeşitli ağaçların oluşturduğu bu alan belki de nefes alabildiği tek yerdi. Gözünü ağaçlarda gezdirirken aklına ormanda karşılaştığı kız geldi. Simay... Bir şeylerin peşinde olduğu kesindi ama sorduğunda söylememişti ona. Belki de gerçeği öğrenmek istemesi tam bir aptallık olurdu. Kim tanımadığı birine ne aradığını söylerdi ki?

   Elini cebine sokup Simay'ı düşünmeye devam etti. Ormanda ne işi olabilirdi onun? Ya o da, o atın peşindeyse o gün? Bunu düşünmek bile istemiyordu. Düşünmek,  canını bu kadar acıtıyorsa gerçekler öyle ise eğer o zaman canı nasıl yanacaktı?

   Bir gün, bir gün bu şey yüzünden karşı karşıya kalsalar ne yapardı o zaman? Yanında olup onunla beraber mi savaşırdı ya da karşısında durup ona karşı mı savaşacaktı?


***

   "Simay, haydi kalksana. Bu ne uyku böyle ya."

   Kübra, Simay'ın hala kıpırtısız bir şekilde yattığını görünce sarsmaktan vazgeçip yanındaki masaya doğru uzandı. Simay gözlerini aralayarak Kübra'ya bakınca elindeki bardakla başucunda dikildiğini gördü. Kübra'nın elini hareket ettirmesi ile Simay, kendini yatağın diğer tarafına doğru yuvarladı. Bu hareketi ile Simay ıslanmaktan kurtuldu ama yatakla duvar arasındaki küçük boşluğa düşmekten kendini kurtaramadı.

SEÇİLMİŞ: İŞARETWhere stories live. Discover now