*44. BÖLÜM*

115 26 41
                                    


💜BTS-BUTTERFLY💜


Keyifli Okumalar^0^

   "Kübra'ya anlattın mı olanları?"

   Başını olumsuz anlamda iki yanına salladı Simay. Kübra'yı her şeyi anlatmak belki de Tarık'la olan vedalaşmalarından daha zordu ona göre. "Selim halledecekmiş." dedi sonra büyük bir kayanın üzerine otururken. Eğitim odasında kırmızı bir kapıdan geçtiklerinin üzerinden yarım saat geçmesine rağmen ne bir kimse onlarla ilgilenmiş ne de eğitmenlerini görebilmişlerdi. Sadece ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilmeden dolaşıyorlardı.

   Ayaklarını kendisine çekti Simay, Kayra yanında durduğunda. Çözülmüş ayakkabı bağcığını yeniden -bu sefer daha sıkı bir şekilde- bağlayıp başını kaldırdı ve etrafına bakındı. Yeraltının sadece toprak ve çeşitli katmanlardan oluştuğunu düşünüyordu. İçinde çeşit çeşit hayvanın yaşadığı, uzun ve kahverengi renkteki solucanların kendilerine boyuna yer açtığı soğuk ve karanlık bir yer ama yanılmıştı. Şimdi önünde göz alabildiğince aydınlık yeşil bir alan uzanıyordu. Kavak ağaçları sıra sıra dizilmişti, hatta büyük bir esinti bile yapraklarla dans ediyordu. İrili ufaklı kayaların etrafını çepeçevre sarmış uzun otlar onları korumak istermiş gibi duruyor, daha küçük olanları ise yerdeki çimlere yarenlik ediyordu.

   "Senin bir şeyler söylemen daha uygun düşmez miydi? Hani gerçekleri anlatmak değil de onun yerine bir şeyler bulup söyleseydin keşke."

   "Bunu denedim." dedi Simay Kayra'ya dönerek. "Ama yapamadım. Yalan söyleyemediğimden değil, insanlar zor durumda kaldıklarında istemeseler de küçük bir yalana başvururlar ama ben ne diyeceğimi bilemedim. Konuşmak yerine sıkıca sarıldım ona. Bir daha hiç göremeyecekmiş gibi uzun uzun baktım o ela gözlerine. Ağzımı açsaydım her şey dökülürdü oradan. Gerçekler, yaşananlar ve yaşanacaklar... İşte bu yüzden bu işi Selim'e bıraktım. Eminim o daha makul bir şeyler söyler."

   "Ya Tarık?" diye sordu Kayra, Simay'ın karşısındaki daha küçük bir kayaya otururken.

   Kayra'nın gözlerine bakarak sustu Simay. Tarık'ın ismini duymak bile kalbinde istirahata çekilmiş, yaralı minik kuşu uyandırmıştı. Özgürce kanat çırpmak istedi gözlerini açınca ama içinde durduğu kafes buna engel oldu. Tekrar başını kanatlarının arasına alıp bir köşeye kıvrılmasına neden oldu.

   Bir sıkıntı gibiydi o kuş kalbinde. Üstünde oturduğu kayadan daha büyük ve daha ağır. Acı veriyordu ona. Bazı zamanlar nefes almaması için elinden gelenini yapıyor, bazı zamanlar ise kalbinin hızlı atmasını sağlıyordu ama bu yaşananlardan ufacık kuşun ne suçu vardı ki? O istemez miydi özgürce kanat çırpmayı? Bir acı olmaktan çıkıp neşe kaynağı olmayı? Ama herkesin bu hayattaki rolü farklıydı. Onlara düşen kendilerine biçilmiş rolü iyi ya da kötü başarılı ya da yorgun bir şekilde oynamalarıydı.

   Gözlerini Kayra'dan alıp kavak ağaçlarının en üst kısmına dikti Simay. Tarık'la ayrılmalarının üzerinden sadece üç gün geçmişti ama sanki ona 3 yıl gibi geliyordu. Özlemişti onu. Nerede olduğunu, ne yaptığını deli gibi merak ediyor ama elinden onu düşünmek dışında hiçbir şey gelmiyordu.

   "Anlatmama gerek kalmadı, yurt dışına gitti zaten." Kısa süren sessizliğini bu sözleriyle bozup ayağa kalktı ve üzerindeki ceketi silkeledi.

   "Yurt dışına mı?" Nedenini sormak istese de vazgeçti Kayra bundan. Simay'ı soruları ile daha fazla bunaltmak istemiyordu. "İyi olmuş her şeyi anlatmaman." dedi ama yine de kendini tutamayarak. "Gerçekleri bilmemesi daha iyi."

SEÇİLMİŞ: İŞARETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin