*37. BÖLÜM*

242 58 61
                                    


   Desenli kapının altın renkli kolunu kavrayıp kapıyı açtı Kayra. Arkasında aydınlık bir koridor bırakarak odaya girdi ve kapıyı kapattı. Oda fazla aydınlık olmasa da o önünü görebiliyordu. Küçük adımlarla taş yapıtın yanına gelip dedesinin önceden söylediği rakamlara basarak ateş küresinin ortaya çıkmasını beklerken dedesiyle buraya geldiği ilk gün aklına geldi. Heyecanı merakıyla harmanlaşırken görünmez cama çarpıp yere düşüşü gözlerinin önünde belirdiğinde gülümsemeden edemedi. Gerçekten dedesinin yanında rezil olduğunu bir kez daha fısıldadı kendisine ve dönüp ateş küresinin altındaki boşluğa baş parmağını basıp görünmez camınkalkmasını bekledi.

   Görünmez cam yine aynı tiz sesle ortadan kalktığında Kayra gözlerini Tulpar'a dikti. Artık neredeyse iyileşmişti sadece kanadının üstünde hafif bir kızarıklık kalmıştı o kadar. Canının eskisi kadar yandığını da düşünmüyordu çünkü gözlerindeki hüzün ve acı görünmüyordu artık.

   Tulpar'a yaklaştığında at ayağa kalktı ve yavaş hareketlerle devasa kanatlarını iki anına uzatıp açtı. Öndeki ayaklarından birini büküp başını da aşağı eğerek selamladı Kayra'yı ve odayı dolduracak kadar güçlü bir şekilde kişnedi.

   Kayra, Tulpar başını kaldırıp kanatlarını da kaldırınca yanına gitti ve üzerinde tek bir nokta dahi beyazlık olmayan boynuna sarıldı. Seviyordu bu atı, hep yalnız kaldığında ya da içindekilerini birine söyleme ihtiyacı hissettiğinde hep onun yanına gelir, onunla dertleşirdi.

   Dedesi artık onunla fazla ilgilenemiyordu bugünlerde.İşler artık daha da zorlaşmışken o, laboratuvarda bir şey üzerinde çalışıyordu. Ne olduğunu hala söylememişti ona ama Kayra da artık eskisi kadar sabırsız biri değildi, dedesinin anlatacağı zamana kadar sabırla bekleyecekti.

   Tulpar'ın boynuna sarılmayı bırakıp geri çekilince Tulpar da yere oturup ayaklarını altına aldı. Sağ kanadını yanına açıp uzatırken Kayra hiç düşünmeden yanına gidip kanadının altına oturdu. Başını Tulpar'a yaslayıp yumuşak, siyah yelesinde gezdirdi elini.

   Yalnız hissediyordu Kayra kendisini. Dedesinin dediği gibi birçok kişi katılmıştı onlara ama o, biriyle arkadaşlık kuracak kadar cesaret gösterememişti. Belki de korkuyordu birine bağlanmaya. Çünkü ne kadar geç fark etse de bağlanmıştı kasabasına. Hem kasabasına hem de içindekilerine.

   Selim'i çok özlemişti. Onun esprilerine, gelininden memnun olmayan kaynanalar gibi her gün mızmızlanmasına ve en önemlisi de onun o saf kalbine, dostluğuna ne kadar uzak kaldığını bir kez daha anladı ve bu gerçekten de çok can yakıcıydı ne yazık ki.

   Elleri hala Tulpar'ın siyah yelesinin arasında dolanıyorken Simay da aklına geliyordu o her ne kadar istemese de. Duyduklarının üzerinden ne kadar zaman geçse de unutamamıştı hala ve bu, onu aklına getirmemesi için verdiği bütün çabaları yerle bir ediyordu.

   Şimdi ne yapıyordur acaba, diye geçirdi içinden. Kasabadan ayrılmasının üzerinden çok zaman geçmişti. Değişmiş miydi? "Belki ama keşke fikirleri de değişseydi." dedi fısıltıyla. "En azından Tarık'ın güvenilir biri olmadığını anlasaydı."

   Ona göre Tarık, sırlarla dolu biriydi. Güvenilmezdi ve bu konuda haklı çıkacağından da emindi. Elinde herhangi bir kanıt yoktu ama hislerinin onu yanıltmayacağını da biliyordu. "İllaki bir gün ortaya çıkacak nasılsa ama her şey için çok geç olmazdır umarım." dedi kendi kendine mırıldanarak.

   Aklındaki düşüncelerden kurtulmak istedi Kayra. Başı hala Tulpar'a yaslıyken gözlerini kapattı usulca ve derin bir nefes aldı . Artık geçmişini, geçmişteki insanları düşünmemeliydi. Onun için önemli olan tek şey geleceğiydi hatta tüm insanların geleceği. Altın Yelpaze'yi bir an önce bulmalıydılar. Sangal'dan önce bulup Bükrek'e yani sahibine vermeliydiler. Belki o zaman savaş da çıkmadan işler hallolunur, dünya eski düzenine kavuşurdu.

SEÇİLMİŞ: İŞARETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin