53.BÖLÜM (+18)

535 45 35
                                    

            Merhaba arkadaşlar
yine dinlemeniz için bir şarkı bıraktım ☝🏼 yukarıya.
Yeri geldiği zaman *** koyacağım. Mutlaka dinleyin.
Şimdiden teşekkür ederim.
Keyifli okumalar



           Sabah Aslan'dan önce uyandım. Sıcacık koynundan hiç çıkmak istemesem de hazırlanıp bugünki sürprizim için start verdim. Lobiye inip her şeyi ayarladım ve tekrar odaya geldim. Aslan ilginç bir şekilde uyuyordu. Valizleri ayarlayıp kenara bıraktım ve yatağa çıkıp yüzüm ona dönük bağdaş kurdum. Bir süre öylece onu izledim. Yüzündeki en küçük noktayı bile ezberlemek istiyordum. Buna aşk demek az kalır, bu basbaya delilikti. Çünkü onu delicesine seviyordum. Ne var ki sınava kaç kalmamam gerekiyordu, o yüzden burnunun ucuna öpücük kondurup bekledim. Uyanmayınca gözlerine öpücük kondurdum. Yine uyanmadı alnına, sonra çenesine, yanağına, boynuna, şakaklarına... derken gözlerini hiç açmadan konuştu
—Dudaklarıma ne zaman sıra gelecek?
Otuz iki dişimi gösterecek şekilde gülümsemiştim.
—Ne zaman bana bakarsan.
Aslan yavaşça araladığı gözleriyle bana baktı.
—Aman Allahım bu nasıl bir ışıltı gözüm kamaştı.
Hemen gözlerini kapattı.
—Yaaa yemezler, hadi kalk geç kalacağım.
—Önce öp.
        Eğilip dudaklarını istediği gibi öptüm. Aslan biranda belime sarılarak beni yatağa yatırdı. Üzerime çıkarak yüzüme baktı.
—Sabah sabah nereye kayboldun?
—Sürpriz.
—Ben de beni terk ettin sandım.
—Hahaha evet, seni kirli bir mendil gibi fırlatıp atmak istedim. Ama vicdanım el vermedi. Hemen geri geldim.
           Söylediğim söz üzerine Aslan kahkahalarla gülmeye başladı.
—Kirli mendil mi?
—Evet, türk filmlerinin klasik sözüdür.
—Duymamıştım. Ama komikmiş.
—Benden öğrenecek ne çok şeyin var senin. Ama sınava geç kalıyorum.
           Aslan hızlıca boynuma bir öpücük kondurup lavaboya gitti. Ben de dağılan saçlarımı toparladım. Lavabodan çıkınca valizi gördü. Üzerini giyerken konuştu
—Dönüşümüz yarın değil mi?
—Evet ama bu otelden bugün çıkış yapacağız.
—Bu gece nerede kalacağız?
—İstanbullll sokakları...
          Şarkıdaki gibi söyleyip valizi alarak kapıya çıktım. Aslan yanıma gelip valizi elimden aldı
—Ne işler karıştırıyorsun sen?
—Süüürpriz.
—Öyle olsun bakalım.
           Lobiye inip çıkış işlemlerimizi yaptık. Önceden hazırlattığım sandviçlerimizi aldım. Otelin önüne gelince vale önümüzde duran yüksek model aracın anahtarını bana uzatarak
—Buyrun Eylem Hanım aracınız hazır.
           Valeye gülümseyip teşekkür ederek anahtarı aldım. Ve Aslan'a uzattım. Hayret dolu bakışlarla baka kalan Aslan'a bende aynı bakışlarla cevap verdim
—Neee? Ben olsam benim şoförlüğüme güvenmezdim. Hele de İstanbul trafiğinde.
          Aslan hala bakışlarını sürdürdü.
—Hayatım anahtarı alır mısın? Korkma satın almadım kiraladım. Ayrıca sınava geç kalıyorum artık.
           Sonunda anahtarı alan Aslan valizi arkaya koyarak beni koltuğa oturttu. Kendisi de soför koltuğuna oturarak aracı hareket ettirdi.
—Ne gerek vardı böyle bir araca?
—Sınavdan sonra lazım olacak.
—Nereye gideceğiz?
—Sürpriz.
—Eylemm!!!
—Tamam tamam itiraf edeyim madem. Ama şundan bir ısırık al.
           Aslan'a uzattığım sandiviçi ısırttım. Sonra devam ettim.
—Bir dağ evine gideceğiz. Daha doğrusu bir otel. Ama küçük bungalov tarzı odaları olan bir otel. Tamamen başbaşa bir gününüz olsun istiyorum.
—Güzel bir düşünceye benziyor. Çok uzak mı?
—Bilemiyorum. Araç kiralama yaparken özellikle arazi aracı olsun ve navigasyonu olsun dedim. Adresi gireceğiz buraya.
—Tamam. Geldik. Küçükhanımı sınava sokalım sonra da yaşayalım sürpriziii.
           Arabadan indik soğuk biranda içime içime girdi. Aslan koltuğunun altına beni alıp öyle kapıya kadar yürüdük.
—Sonunda öğrendim sürprizini.
—Sadece bir tanesini.
—Başka da mı var?
—Tabi ki..
—Eylem ben sürprizleri beklerken geriliyorum.
—Gerginlik sonraları gelen rahatlığına bayılıyorum.
—Ha-ha-ha
—Ya aşkım merak etme hepsi güzel şeyler.
—Tamam birtanem, heyecanını bozmayacağım.
              Kapıya geldiğimizde bana döndü ve ellerini çenemin iki yanına koyarak yanaklarımı öptü.
—Hadi bakalım ver şu sınavı da gel.
—Oooo çifte kumrularımız da buradaymış.
           Ses yoldan bize doğru gelen Eymen'den geliyordu. Sesini duymasıyla dişlerini sıkan Aslan'ın eline sıkıca sarıldım. Bir arbede çıksın istemiyorum. Onca sürprizi çöp edip günü hastanede ya da karakolda geçirmek istemem. Aslan elini sıkmamdan bunu anlamış olacak ki sadece iğrenir gibi bakıp bana döndü. İkimizin duyabileceği bir sesle konuştu.
—Lütfen ondan uzak dur.
—Merak etme. Hadi git cv lerini dağıt hızlıca. İki saat sonra harika anılar biriktireceğiz.
—Başarılar dilerim.
           Aslan oyalanmayıp Eymen'in yanından geçerek hızla arabaya doğru gitti. Bende aynı hızla ters istikamette ilerleyerek içeriye girdim. Eymen gelip yanıma oturdu.
—Beni görmezden gelmeniz ne tatlı bir davranış. Ben de olsam öyle yapardım.
          Haftaiçinde çalıştığım konuları hatırlamaya çalışarak kafamdan tekrar ediyorum. Eymen'i duyup gaza gelmemek için yoğun bir çaba harcıyorum. Hoca ortama girince herkeste bir sessizlik oluştu. Eymen kulağıma doğru eğildi
—Sana harika bir hediyem olacak.
           Yine tarafına bakmadım ama sinirlendiğini hissedebiliyordum. Ne yapacağını bilmediğim için tetikte bekledim. Sınav kağıtları dağıtılınca arkamı Eymen'e dönerek soruları çözmeye çalıştım. Birazdan kıpraşan çantam ile başımı hiç oynatmadan Eymen'e doğru bakındım. Ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışırken elindeki kağıtları çantama doğru sıkıştırdı. Birazdan elini kaldırarak söz hakkı istedi. Onun konuşmasını fırsat bilerek koyduğu kağıdın ne olduğuna bakmadan onun montunun cebine soktum. O kadar hızlı hareket etmiştim ki, biranda içime dolan hata yapacağım korkusuyla karışık o heyecan dalgası ellerimi titretti. Ancak eğer bunu yapmasaydım sonum olacaktı. Çünkü Eymen hocaya beni şikayet ediyordu.
—Hocam yanımdaki arkadaş kopya çekiyor.
           Hayret dolu gözlerle Eymen'e bakınca sinirim bozuldu gülmeye başladım. Yanımıza gelen eğitim Hocasına çantamı işaret etti. Çantamı alan hoca açmamı söyledi ben de kendimden emin bir şekilde çantamdakileri dışarıya döktüm. Ekstra incelemesi için hocanın eline verdim ancak içinden bir şey çıkmadı. Eymen nasıl olur ya diyerek elimizden çekip aldığı çantayı incelemeye başladı.
—Ne oldu?
—Buraya koydum, yani şey gördüm seni buradan aldın.
—Birisine iftira atacakken biraz daha dikkatli olmalısın. Hocam arkadaşın ceplerini karıştırın. Sizin dikkatinizi dağıtmaya çalışıyor.
            Hoca elini Eymen'in cebine atmasıyla kağıtları çıkarması bir oldu. Ardından sınav kağıdığını önünden aldı.
—Bir daha bu sınava giremeyeceksiniz dedi.
Ve Eymen'e kapıyı işaret etti. Eymen eşyalarını alıp çıkarken bunu sana ödeteceğim diye bağırıyordu. İnsanların kötülük yapmak için bir sebebe ihtiyaç duymamaları beni şaşırtıyor. Ben ona hiçbir şey yapmadığım halde gösterdiği muamele çok saçma. İçinde yaşadığı hangi duygu eksikliğini bu kötülüklerle kapatmaya çalışıyor acaba?
           Kendimi sınava vererek kaybettiğim zamanı telafi edebilmek için hızlı hızlı okudum soruları. Sınavdan sonra da binadan çıkmadan lavaboya giderek Aslan'ı aradım. Çünkü eğer Eymen kapıda beni bekliyorsa onunla tek başıma uğraşmak istemiyorum. Aslan on dakikadır kapıda beklediğini söyleyince rahatça dışarıya çıktım. Arabaya doğru hızlı adımlarla ilerlerken Eymen bir anda önüme atladı. Yüzünde sinirle karışmış garip bir duygu vardı.
—Bu sınav benim için çok önemliydi, sen neyi mahvettiğini bile bilmiyorsun.
—Sen kendi kendine ettin. Ben bir şey yapmadım.
           Aslan arabadan inip hızla yanıma geldi. Eymen'i göğsünden ittirip
—Nedir lan senin zorun, orospu çocuğu diye bağırdı.
             Eymen kendinden beklenmeyecek bir şekilde düştüğü yerde ağlamaya başladı. Aslan sorusuna bir cevap gelmeyeceğini anlayınca elimden sıkıca tutup arabaya doğru çekiştirdi. Ağlayan insanlara nedense hep üzülmüşümdür. Hele de bir erkekse. Erkekler kuyruğu dik tutmak için içlerinde yoğun bir savaş verirler. Ağlamanın acizliğine sığınmazlar. Eğer ki ağlıyorsa gerçekten çaresiz kalmışlardır. Benim gözlemim böyleydi ve Eymen şuan çaresizdi. Belki ona yardım edebilirdim ama artık imkansız. Geriye dönüp haline baktığımda vicdanım sızladı. Ama içeride bana yaptığını farketmeseydim o bana böyle acımayacaktı. El için kuyu kazan kendi düşer içine deyimi tam anlamıyla hayat bulmuştu az evvel. Umarım yaşadıklarından bir ders alır. Onu böylesine ağlatan bencil hislerinden arınır.
            Arabaya bindiğimizde sessizlik oldu. Aslan bir süre sakinleşmeye çalıştı. Sonra bana döndü
—Ne dedi sana?
—Sınav esnasında çantama kopya koyarak beni şikayet etmeye çalıştı. Ama ben durumu erken farkedip koyduğu kağıtları onun cebine yerleştirdim. Dolayısıyla kopyadan yakalanan o oldu ve bir daha bu sınava giremeyecek.Kapıda hayatımı mahvettin gibi bir şey dedi bana. Sonra hemen sen geldin zaten.
—Öğretmen değil mi bu? Nasıl böyle davranabiliyor?
—Bilmiyorum ki, hiç muhabbet etmedim onunla. Ama sadece öğretmenler almadı bu semineri. Çok farklı alanlardan öğrenciler var, usta öğreticiler var, tiyatrocu var...
—Yazık, bu kafayla bir arpa boyu yol alamayacak.
          Aslan beni şaşırtmıştı
—Sen de üzüldün haline?
—Üzüldüm diyemem de erkek adam o kalabalıkta öyle ağlamaz. Neyse Eylem boşver. Hadi nereye gideceksek gir adresi de gidelim biran önce.
           Uzanıp yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.
—Seni çok seviyorum Aslan. Her yönünü ayrı ayrı çok seviyorum.
—Sınavı verirsin değil mi?
—Veririm yaa geçen seferkinden çok daha iyi geçti.
—İyi bari.
           Navigasyona gideceğimiz yerin adresini girdim. Harita yol düzergahını çıkarmak için konumlandırıldı. Ve 2,5 saatlik yolculuk başladı. Eymen konusu da bir daha açılmamak üzere tamamen kapanmış oldu. Hayatımdan geçen garip bir kişilik olarak...
          Yolculuğu anlamlı kılmak için sürprizlerime start verdim. Arabanın torpido gözünü açarak sözde orada bulduğum cd yi arabanın çalarına soktum. İçinde ne olduğunu bilmiyormuşum da, birlikte öğrenecekmişiz gibi.
—Bakalım nasıl müzik var?
          ***  Aslan bir navigasyona bir yola bakarak dikkatli bir şekilde ilerlemeye çalışırken cd çalarda müzik başladı. Ben gözlerimi Aslan'a diktim, vereceği tepkiyi hafızamın en güzel yerine kaydetmek için bekliyordum. Sözler okunmaya başlayınca düşünceli bir şekilde kaşlarını çattı. Bana dönüp kısa bir bakış attı tekrar yola baktı. Dinledi dinledi dinledi. Nakarata gelince gülümsemeye başladı. Kalbim heyecandan atarken bir şey söylesin diye sabırsızlandıkça o susuyordu. Nakarat sonrası müzik girince arabayı yolun kenarına çekip dörtlüleri yaktı. Ağız dolusu gülüşünü bana yönelterek ışık saçan aşk dolu gözlerle baktı. Ben daha fazla dayanamayarak
—Eeee? Dedim
          Uzanıp iştahla dudaklarımı öpmeye başladı. Tepkisine şaşırsam da hemen karşılık verdim. Yoldan geçen arabaların kornalarıyla benden uzaklaştı. Burnumun ucunu öptü
—Çok güzel söylemişsin şarkıyı. Teşekkür için o güzel ağzını öpmek istedim.
—Anlamadın zannettim..
—İlk kelimeden anladım. Ama tamamını dinlemek istedim. Sanırım bu güne dek dinlediğim en keyifli şarkı.
—Gerçekten beğendin mi, bak doğruyu söyle.
—Bayıldım.
—Yaaa çok sevindim.
—Ayrıca torpido da cd olmadığını biliyordum. Bu cd den bişe çıkacağı belliydi.
—Off çok kötüsün neden söylemedin.
—Sesinden yansıyan heyecanı yitirmeni istemedim.
            Şimdi ben dudaklarına uzandım. İçimdeki mutluluğu ona yansıtabilmek için öptüm.
—Eylem biraz daha öpüşürsek arabanın arka koltuğuna geçiş yapacağız.
—Aaaa yok yok yok.. akşam olmadan gidelim. Haydi.
            Aslan arabayı yeniden çalıştırınca
—Tekrar çaldır bakalım şu sürprizi.
             Ben keyifle cdyi yeniden oynattım ve bu şarkıyı nasıl kayıt altına aldığımı anlattım. Bunu çekebilmek için yaşadığım aksilikleri, Cansu'nun arkadaşı olan gitaristin defalarca şarkıyı çalmak zorunda kalışını anlattım. Kızcağızın 'yeter' bakışlarının taklidini yaparak gülmekten kırıldık. Varacağımız yere bir saat kala mekanı arayarak yolda olduğumuzu ve aç olduğumuzu bildirdim. Gerekli hazırlıkları yapacaklarını söyledi. Umarım internetten göründüğü kadar güzel bir yerdir.
Varmamıza 20 dakika kalmıştı, yol kenarlarında karlar heyecanlanmama sebep oldu. Oturduğum yerde diklenip yüzümü camlara yapıştırdım.
—Yaaa kar yağmış buraya.
—2 saattir yükselişteyiz çok normal.
—Benim için bu yılın ilk karı ve seninle tadacağım.
—Her güzelliği bize bağlamana bayılıyorum.
—Biz olunca her şey güzelleşiyor çünkü.
          Vardığımız yerde daha çok kar vardı. Araba durur durmaz kendimi dışarıya attım. Temiz ama nefes kesen soğukluktaki havayı içime çektim. Aslan da indi ve vücudunu esnetti. Ardından yanıma gelip montumun önünü kapattı, şapkamı kafama geçirdi.
—Zamansız üşütme.
           Ardından valizimizi aldı. Ve resepsiyon - restoran yazan küçük kulübe gibi bir yere girdik. İsmimi söyleyince bizim için ayrılmış odaya kadar yanımızda eşlik ettiler. Bungalow tarzı odamızın kapısını açtılar.
—Efendim şömineniz yakıldı ve masanız hazır. Bir ihtiyacınız olursa odanızdaki telefondan 12 yi tuşlanız yeterli. Size iyi istirahatler.
—Teşekkür ederim.
          Odaya girdiğimizde sıcak hava hemen kendini gösterdi. Camların buğusundan da belli oluyordu. Dışarının sessizliğine çıtır çıtır yanan şömine eşlik ediyordu. Şömineye yakın kurulmuş masamızda tüm yiyeceklerin üzerini kapatmışlardı. Tam karşısında kocaman bir yatak vardı. Ve cam kenarına manzara karşısına konulmuş bir ikili koltuk. Montlarımızı çıkarıp ellerimizi yıkadığımız gibi masaya kurulduk. Sabah yediğimiz sandviçlerle duruyorduk ve gerçekten acıkmıştık. Sessizliğin içinde bağıran duygularımızla yemeğimizi yedik. Huzur dolu bir yerdi.
—Nasıl beğendin mi sürprizimi?
—Evet çok güzel yer ve son zamanlarda yaşadıklarımıza bakılırsa bu sakinlik şimdiden iyi geldi.
—Beğenmene sevindim. Açıkçası ne gerek var diyerek gelmeyeceksin diye çok korktum.
—Dün gece söyleseydin derdim, ama yola çıkınca söyledin ve geri dönemedim.
—İyi etmişim o zaman.
—İyi etmişsin bence de.
—Sen neler yaptın beni beklerken?
—Sadece üç yere cv verebildim. Bir şey çıkacağından değil ya. İçimi rahatlatmak.
—Bu kadar karamsar olma ya. Nereden ne çıkacağı belli olmaz.
—Geçen sefer verdiklerim olmaz demek için bile aramadı. Bir kaç tanesi hariç tabi. Deneyim olmadan kimse kabul etmiyor. Böylece hiç deneyim sahibi olamayacağım.
—Belki de ne olur ne olmaz diye yok dememişlerdir sana. Yarın öbür gün hadi gel başla demek için bekletiyorlardır.
—Polyannam, yarını bekleyecek zamanım mı var? Bu işlerden birisi olmalı. Olmak zorunda.
—Sana yardımcı olamamak üzüyor beni. İnşallah olur. Bir yerlerde yiyecek ekmeğin bekliyor seni.
—İnşallah.
—Hadi ama asma suratını.
—Doydun mu, hava tam kararmadan biraz yürüyelim.
—Olur, haber verelim masayı da kaldırsınlar.
—Tamam.
          Odadan çıkıp çamurlu patika yollarda yürümeye başladık. İki yanımızda orman vardı. Ve orman içinde yer yer karlar vardı. Soğuk sessizlik hakimdi. Ayağımızda ezdiğimiz dalların çıtırtısı vardı bir tek. Aslan'ın koltuğunun altında beline sarılı yürüyordum.
—Eylem?
—Efendim birtanem.
—Böyle bir yerde yaşar mıydın?
—Böyle derken?
—Küçük bir ev, belki eski, medeniyetten uzak, ne bileyim işte.
—Böyle bir yerin içerisinde sen de var mısın?
—İki şekilde de cevap ver.
—Sen varsan her yer cennet bana yaşarım, sen yoksan cennet bile cehennemdir bana nerede yaşadığımın bir önemi olmaz.
—Ne yani istemez misin manzaralı geniş balkonlu bir ev.
—Aşk olsun. Ne zaman maddiyata dayalı hayal kurdum? Ben sen diyorum sadece. Tek hayalim bu. Her sabah uyandığımda gördüğüm manzara sen ol. Senin geniş kalbinde yaşayayım hayatı.
—Tamam bu sözleri evlenince hatırlatacağım sana.
—Ayy hadi inşallah.
—Eskiden yani bir kaç sene önce üniversiteyden çocuklarla kafe açma hayali kurardık. Sanıyorum her genç kurmuştur bunu. Çocukların içinde her şeyi düşünen tek ben olurdum. Onlar da Aslan bu hayali bir sen gerçekleştireceksin gör bak derlerdi. Görünen hayallerin ne kadar da aksi.
—İş konusunda modun çok düşük. Kafe hayali ben hiç kurmadım. Ama seninle kurayım mı?
—Hadi kur bakalım benimkine benzeyecek mi?
—Hımm bir kere küçük bir kafe olacak. Ama daima işlek ve kalabalık. Pastane tarzında. Tatlı yemenin mutluluğuyla oturacak herkes. Kafenin üst katında camekandan senin odan olacak. Orada mimari işlerini ve kafenin muhasebesini yürüteceksin. Ben hesap işimden anlamam, okuldan arta kalan zamanlarda gelip kafemizde yardım ederim.
—Beyaz önlüğünü önüne bağlayıp insanlarla gülümseyerek konuşmanı, koşturarak servis yapmanı izlerim. Uzaktan seni kıskanır bir yandan da benim eşim olmanın gururunu yaşarım.
—Dinlenmek için odana çıktığımda kazancımızı gereksiz harcamalarla tükettiğim için bana kızarsın.
—Bak yaa, daha az evvel maddiyata dayalı hayal kurmuyordun?
—Canım bunlar sayılmaz, öyle yatlar katlar saraylarda gözüm yok. Sana güzel görünmek için giyime harcarım.
—Bana giyinmeden daha güzel görünüyorsun.
—Yaa pislik.
          Biraz daha sarmaladı Aslan beni.
—Bitti mi hayal?
—Bilmem, belki benimle beraber kafede koşturan bir kız çocuğumuz olur. Yorulduğunda odanda masanın karşısındaki koltukta uyur. Sen de ona bakarak çalışırsın.
           Aslan kurduğum hayale hafifçe tebessüm ediyordu. Gözlerindeki anlamlı bakış hep iç çektiriyordu.
—Ama onu benden çok seversen kıskanırım. En iyisi erkek olsun çocuk. Evet evet daha iyi.
           Aslan kahkaha atmaya başladı.
—Sen nasıl bir şeysin. Merak etme senin sevgini hiçbir şey geçemez.
—Evlat sevgisi başka diyorlar ama. Neyse bu kısmı düşünmeyi yaşanmak üzere erteliyorum.
—Üşüdün mü?
—Evet biraz.
—Hadi dönelim.
          Odamıza doğru dönerken hava iyice karardı ve ortam iyice ıssızlaştı.
—Neden lamba koymamışlar ki yollara. İnsan kaybolur burada.
—Korktun mu sen?
—Yooo....
—Kolumu sıkmandan belli.
—Üşüdüm ondan o.
—Tabi tabi.
—Ama gökyüzü çok güzel gözüküyor. Bir sürü yıldız var. Hava güzel olacak yarına.
—Ben bir tek yıldız görüyorum.
—Bir tek mi? Milyonlar var yukarıda baksana
—Bakıyorum.
—Aslan, bana değil yaa yukarıya. Çok tatlısın.
          Odamıza geldik. Ve sönmeye yüz tutmuş şöminenin karşısına geçtik. Aslan hemen kenarda duran odunlardan attı, ateşi harmanladı. Birazdan kapımız çaldı. Aslan'dan önce davranıp kapıyı açtım. Beklenen sürprizlerimden biri daha geldi. Kapıdakine teşekkür edip elimdeki pasta ile Aslan'a döndüm.
—İyi ki doğdun Aslan, iyi ki doğdun Aslan...
—İyi de daha üç gün var.
—Geçen yıl da bugün kutlamıştım. İlk kutlayan olmak için.
—O günü hatırlamak istiyor musun gerçekten?
—Kötü bitmiş olsa da o gün de bizim. İçinde sen olan hiçbir günümü silemem. Hadi bakalım kapat gözlerini ve dilek tut. Seni sevdiğimi hiç aklından çıkarma.........Tuttun mu?
—Evet.
—Aç şimdi yavaşça. Farzet önünde bir demet papatya. Başla yapraklarını koparmaya seviyor, sevmiyor. Seviyor diyen yaprakları kendine sakla, sevmiyor diyenleri bana yolla. Onlara seni nasıl sevdiğimi anlatayım bilmeden konuşmasınlar bir daha.
          Aslan gülümsüyordu. Mumu üfledi. Sonra da yanağıma bir öpücük kondurdu.
—Teşekkür ederim güzel kadın.
—Ne diledin?
—Söylenmez.
—Hadi ama?
—Seni.
—Teşekkür ederim yakışıklı adam.
           Pastayı dilimleyip tabaklara koydum, koltuğun yastıklarını şömine karşısına alarak oturduk.
—Aslan?
—Evet.
—Sana hediye alamadım. Dürüst olmak gerekirse param kalmadı. Şuan verebileceğim tek hediye bu yaşadıklarımızın anısı.
—Bu yaptıkların o kadar güzel ki, iyi ki almadın hediye. Varlığın yeter.
—O zaman bir söz vereyim sana.
—Ne sözü?
—Her yıl bu gün başka bir yerde kutlama yapacağız. Doğum gününden üç gün önce. Olur mu?
—Olur, neden olmasın.
—Söz veriyorum.
—Söz olan hediyeni alıyorum ve kalbime saklıyorum.
—Pasta güzelmiş.
—Hıı bende beğendim.
          Pastalarımızı bitirdik. Aslan yatağa yaslanmış yerde oturuyordu, ben de önünde bacakları arasında Aslan'a yaslanarak oturdum. Sağ omzuma çenesini koydu. Belimden sarıldı. Sessizce ateşe bakıyorduk.
—Küçükken evimiz sobalıydı. Üstündeki havalandırma deliğinden kağıt atardım içerisine ve onun yanışını izlerdim. Garip bir zevk verirdi bana. Şimdi bu odunların yanışını izleyince o geldi aklıma. Sobalı günler, çocukluğumun huzuru. Yanında o günlerin sıcaklığını hissediyorum.
—Bizim evimiz de sobalıydı. Kış gelince evdeki hayat onun etrafında dönüyor. Onun verdiği sıcaklık önce tenimizi sonra içimizi ısıtırdı. Tıpkı şuan senin bana hissettirdiğin gibi.
            Başımı yana çevirip yüzüne baktım ve gülümsedim.
—Eylem?
—Efendim
—Bir daha bakar mısın bana?
            Dönüp baktım. Aslan gülmeye başladı.
—Yanakların domates gibi oldu.
—Komik olan bu mu? Ateşin karşısında ne olmasını bekliyordun?
—Bende de oldu mu?
—Yooo
—O zaman bunu beklemiyordum. Ama çok tatlı oldun. Yerim o yanakları.
—Yesene.
            Verdiğim cevapla Aslan'ın gülüşü yüzünde dondu. Bakışları eridi. Parmaklarının tersiyle yanağımı okşadı. Sonra elini enseme koyarak kendine yanaştırdı. Tam öpecekken
—Dur dur dur
—Ne oldu?
—Benim mumlarım yok ama ateşi harlayalım, ışığı söndürelim. Romantizmi buradan yakalamak istiyorum.
—Nasıl istersen güzelim.
           Aslan ateşe kalın iki odun parçası attı bende ışığı kapattım. Yanına gelip dizlerimin üzerinde durarak Aslan'ın kazağını çıkardım. Ardından atletini. Parmağımı boynundan başlayarak yavaşça aşağıya kadar indirdim. Dudaklarımı yaklaştırdığım dudaklarında beden ateşimizin ilk fitilini yaktık. Öpüşmemiz alevlenirken parmaklarım kotunun düğmelerini çözüyordu. Kulağıma çalınan çıtırtılar bir melodi gibi bize eşlik ediyordu. Dudaklarımızı ayırdığımızda Aslan benim kazağımı ve atletimi çıkardı. Gözlerini gözlerimden hiç ayırmadan hareket ediyor. Bakışlarındaki o istekli ışıltıda kayboluyordum. Saçlarımı sol omzuma toplayarak sağ omuza öpücüklerini kondurdu. Bedenimi saran kolları sütyen kopçamı çözüyor. Bense ateşin yarattığı ışıkta duvara yansıyan aşk dolu gölgemizi izliyordum. Dudakları göğüs uçlarıma geldiğinde ilk günki arzuyla yanan bedenim ağzımdan iniltiyi çıkarttı. Başımı geriye doğru atarak belime değen saçlarımın gıdıklamasıyla, Aslan'ın verdiği zevkiyi toplayıp kıpraşıyordum kollarında. Yavaşça yere doğru yatırdı beni. Alttan giydiklerimi çıkardı. Elini yumuşacık gezdirdiği bedenimde dokunduğu her nokta ateş olup yanıyordu. Dudakları bacaklarımın arasına değdirdiğinde uzun zamandır bedenime bu zevki yaşatmadığını hatırladım. Dilinin ıslaklığı tenimdeki suyla karışıyordu. Parmakları içimde dans ediyor ve iniltilerim çıtırtılara karşıyordu. Aldığım zevkten göğsüm inip kalkıyor hem daha fazlasını isterken hem de dursun istiyordum. Ellerimle uzanabildiğim kadarıyla bazen Aslan'ın başını daha derine bastırdım bazense omuzlarından ittim. Bu kararsız zevk alan halim dakikalarca sürdü, içimdeki volkan ayak parmaklarımdan başlayarak yavaşça yukarıya doğru yükseldi. Kasıklarıma geldiğinde incecik bir sızıyla beraber taştı. Daha fazla inlerken üzerine yattığım örtüyü sıkıyordum. Bedenim patlama sonrası biraz sakinleşince Aslan dudaklarını yeniden göğsüme getirip tamamen içime yerleşti. Terlerimiz sularımıza karıştı içimde rahatça rahat ediyordu. Dudakları yüzümde gezinirken elleri göğsümü sıkıyordu. Durmadan girip çıktığı bedenim yorulmuştu. Dudaklarım "hadi hadi" diye mırıldanıyor, Aslan'sa "doyamıyorum sana" diyordu. Kulağıma dayadığı sesiyle. Boşalmak üzereyken içimden çıkıp inleyerek "Seni çok seviyorum" dedi. Yorulmuş bir halde yanıma devrilirken ikimizinde yüzünde tatlı bir gülümseme vardı.
—Yine batırdık ortalığı.
—Boşver.
          Kolunu açarak davet ettiği göğsünün sol yanına başımı koydum. Hala sıcak olan yanaklarımı onun bedeninde soğutmaya çalıştım.
—Aslan.
—Hııı
—Yatağa bile gerek yokmuş. Sen varsan eğer en sert zemin bile kuş tüyü geliyor.
—Nereden çıktı şimdi?
—Bugün bana sordun ya böyle bir yerde yaşar mısın diye?
—Hala orada mısın?
—Geleceğimi göremiyor olmak beni fazlasıyla endişelendiriyor. O yüzden 'an'da kalmaya çalışıyorum. Yaşadığım yerin eşyanın bir kıymeti yok gerçekten. Ben tüm gücümü senden alıyorum, her eksik kapanır, her şey yerine gelir. Ama sen yoksan sarayda da yaşasam hep bir eksiklik duyarım.
           Aslan sıkıca sardığı bedenimi.
—Keşke sana ömrümce hep yanında olacağım diyebilsem, ölüm de var Eylem. Ben elimden geleni yaparım da gerisi Allahın taktiri.
            Ölüm kelimesiyle içime bir ürperti doldu. Sıkıca sarıldım.
—Belki çocukça gelecek ama sen ölme. Ve benden hiç gitme. Hiçbir türlü yokluğuna katlanamam.
—Sen daima mutlu olmayı hakediyorsun. Benimle veya bensiz.
—Sensiz bir hayatı yaşamayı beceremem ben.
—Ahhh Eylem ahhh...
—Ne çok his barındırıyor bu ahların. Ben sana az evvel doğum günü hediyesi olarak bir söz verdim. Sen de yıldönümümüz olarak bana söz ver. Beni sensiz bir hayata bırakmayacaksın?
—Eylem yapma.
—Ölümse de beraber Aslan, ben mezarına ziyarette bulunacak kadar cesaretli biri değilim.
           Aslan duraksadı. Sırtımda gezinen elleri içimi gıcıklıyordu. Beklediğim o kelime sanki hiç gelmeyecek. Sustukça aramızda bir şeyler kapanıyor gibiydi. İçimde yükselen endişe çanları ötmek için sabırsızlanıyordu. Tüylerim diken diken oldu, titremiştim. Aslan usulca kalkarak elimden tuttu. Beni ayağa kaldırdı. Yatağa doğru götürerek içine soktu. Ateşe yaklaşıp iki odun daha attı. Camda kıpraşan şeyin ne olduğuna bakmak için perdeyi araladı. Gülümseyerek bana baktı.
—Kar yağıyor.
          Bedenime sardığım yorganla ayağa kalkıp camın önüne geldim. Gördüğüm manzara masallardan fırlamış gibiydi.
—Gökyüzünü görüyor musun? İçindeki masumiyeti atmak için loş bir aydınlık sunuyor. Kararamıyor.
          Camdan gökyüzüne bakan Aslan'ı izliyordum şimdi. Kar yağışı her zaman beni mutlu ederdi ama şuan garip bir burukluk vardı içimde. Ona baktığımı farkeden Aslan hafifçe gülümsedi. Gözlerimin içine baktı.
—Sen de benim içimin en masum hissisin. Kararmama izin vermiyorsun. Sen varsan aydınlığım ben, sen varsan yaşarım ben. Seni bensiz, kendimi sensiz bir hayata mahkum etmeyeceğim. Ölüm bile olsa. SÖZ....


Nasıl buldunuz yıldönümü kutlamasını 🎂
Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum 😊

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin