4. BÖLÜM

1K 103 34
                                    


Ne acıdır bir cumartesi sabahına alarm ile uyanmak. Bir yerlerde acımasızca çalıyor ama nerede? Anlaşılan yine mesajlaşırken uyuyakalmışım. Alarmın sesiyle tam çileden çıkıyordum ki tortop olmuş çarşaf yığınının içinden çıkıverdi telefon. Telefon ekranındaki 08.00 yazısına boş gözlerle baktım. Hafta içi 6 da uyanan birisi için bu saat gerçekten bir lüks. Koca bir yılın hafta sonlarında da erken kalkacağımı bilmek ise o lüksün iç acıtan yanı oluyor.

Seminerle mesleki girişimimizde çok önemliymiş gibi dayatılıyor. Mecbur kılınıyor, gelmemek için tek bir mazeretimiz yok ölüm dışında! 4 yıl okumak yetmiyor, bir de kpss ye hazırlanıyorsun kazanıyorsun yine yetmiyor. Al sana seminer, eğitimi al sınavına gir bunu da geç deniyor. Sonra da kafada akıl bırakmışlar gibi hadi yetiştir en iyi bireyleri diyorlar. Ben yetiştireceğim sen alıp yıkacaksın...

Gözüm anlamlı bir şekilde saate takıldı 08:15 yok artık ! 15 dakikadır sistem eleştirisi mi yapıyorum ben. 45 dakika içinde okulda olmam gerekiyor. Allahtan seminer aldığım okul eve çok yakın. Hızlı bir şekilde kotumu ve badimi giydim. Az biraz makyaj ve saç yapımı. Saat oldu 08:36. Kısa sürede iyi başarı. Kendimle gurur duydum.

Ceketimi de alıp mutfağa indim. Hızlı bir şekilde sandviç hazırlayıp kendimi dışarıya attım. Bu kez sokaklarda tuhafiyeci amca ve kahvehane dışında insanlar da vardı. Demek ki bu saat insanların aktifleşme saati. Sandviçimi yiye yiye gittim. 1-2 dakika daha vardı başlamasına. E birazda hoca geç gelir. O zaman doğru kantine çay almaya. Birkaç tanıdıkla klasik günaydın, nasıl gidiyor hayat muhabbeti ve kendi haline dönüş.

Ders başladı ama hala açılamadım. Anlatılanlar ninni gibi adeta. Gözlerim ha kapandı kapanacak. Millet nasıl dersi erken bitirebilirizin derdinde ben ise uyumadan bu dersi nasıl atlatırım diye düşünüyorum.

Ve çantamda titreşim. Barıştan geliyor

--Günaydın aşkım. Kaçta çıkıyorsun, ona göre merkeze geçeceğim?

--Sana da günaydın. Aynı saatte işte 4'te. Erken çıkarsak –ki hiç sanmıyorum- söylerim sana.

--Tamam aşkım.

Allah yalvarması ile 15 dakika erken bıraktılar. Bir de yarın böyle olmaz ama diyorlar. Lütfettiler...

Ben çıkar çıkmaz merkeze. Anneme tabi ki kısa bir durum mesajı attım.

Merkeze gelince Barış'la buluştum. Hemen kendimize uygun bir kafe bakındık ama ne mümkün. Barış beyimizin takıntılarından önümüzü göremiyoruz ki. O kafe olmaz orda tartışmıştık, bu kafe olmaz çok pahalı, burdakindeki garsonları çok nemrut kalkın gidin ifadesi var suratlarında hep, bu kafenin çayı hiç güzel değil, burası da olmaz baksana hep çoluk çocuk takılıyor burada bazılarında da burayı sevmiyorum diyor, neden sevmiyorsun? Sevmiyorum işte boşver... ve daha bir sürü şey... en sonunda sabrım taşıveriyor ve

--Allah aşkına söyle bir yerde oturalım diyorum.

--Tamam hadi geçen gittiğimize gidelim diyor.

Evet geçen gitmiştik, ondan önce de oraya gitmiştik hatta daha önce de. Koca memleketteki tek yer çünkü. Yakında bize de bir hisse verirler artık. Neyse bi şekilde oturduk kafeye.

--Gerçekten çok acıktım. Öğle arasında yediğim yarım paket bisküvi ile duruyorum.

--Tamam canım ne istiyorsan seç. Ama benim karnım tok çay içerek eşlik ederim sana.

--Canım eğer paran yoksa dert etme, ha sen verdin ha ben takılmam böyle şeylere biliyorsun.

--Yok yok gerçekten aç değilim.

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin