13.BÖLÜM

550 64 13
                                    

    

         Köyde kar erimemişti ancak valilik okulu bir gün daha tatil etmek istemedi. Geçen iki gün okulda kimse olmayınca ısınma sorunu ile karşı karşıya kaldık. Bütün gün iki buz kütlesinin üzerinde yürüdüm sanki. Ne yaptıysam ayaklarımı ısıtamadım. Gelen öğrenci sayım 3 idi. Bende onları alıp öğretmenler odasına girdim. En azından ısıtıcı ile biraz daha fazla ısınıyordu oda. Masa başı etkinlikleri ile vakit geçiriyorlardı. Ben de Feridun Hoca ile sohbet ediyordum. Kendisini okulun en başarılı öğretmeni olarak görüyordu. Dolayısıyla sohbetin konusu benim acemiliğime gelmişti. Ona göre öğretmenlik konusunda başarısız biriydim. Çocuklarım fazla şımarık imiş. Otorite sağlayamıyormuşum falan filan... Anlatmaya çalıştıkça sığ bir görüş açısıyla beni dinledi. Evet dedim
—Acemiyim ama bunun yanında
—Bu okulun en kalabalık ve yüz ölçümü en küçük sınıfına sahibim
—Sınıfımdaki çocuklar 3 ile 5 yaş arasında karma bir yapıda
—Teneffüs yok
—Yardımcı eleman yok.
—Sınıfımın içerisinde lavabo yok, tuvalet yok!
—Durumları olmadığı için doğru düzgün materyal yok.
Hepsinden önemlisi ne biliyor musun? Aileler ile birlikte bu okuldaki kaloriferciden tut müdüre kadar herkes bana bakıcı gözüyle bakıyor.
Bir nebze olsun anlamış olmasını dilerdim sonuçta okumuş bir insandı ancak aldığım cevap şu
—Ben bir haftada mum ederim o çocukları!
Daha fazla cevap vermenin kendimi yormaktan başka bir şey olmadığını fark ettim.
—Size yarattığınız mumlarla başarılar dilerim, benim çocuklarım kısa süreli ışık saçıp sonunda eriyip giden birer nesne olmayacaklar.
         Dedim ve odadan çıkıp lavaboya girdim. Boşa kürek çekip kendimi şahlandırıyordum çünkü çocuklar o hocanın eğitiminden geçeceklerdi. Mesleğime dair hayal kırıklıklarım böylesine yoğunken bir de böyle egoist hocaların varlığı beni iyice soğutuyordu. Yine boğazım düğümlendi. Derin bir of çekip ağlamamak için yukarıya doğru baktım. Ama geçmiyordu bu düğüm. Gözümden bir damla yaş süzülmeye başladı. Kendimi kaptırırsam durduramayacaktım. Bu halde buradan da çıkamazdım. Cebimden çıkardığım telefonunla Aslan'a yazdım
—Müsait misin?
Geri cevap çok geçmeden gelmişti
—Yani kısmen, bir sorun yok değil mi?
—Her şeyin geçeceğini duymaya ihtiyacım var?
Başımı aşağı eğerek yazdığım için gözyaşlarım artmıştı. Ağlama sebebim yalnızca bu tartışma olamazdı. Bir kaç aylık meslek hayatım beni yıpratıyordu. Bir türlü düzen oturtamıyordum. Şuanda he rşeye ağlardım. Mesajı atmamdan 2 dakika sonra aradı.
—Efendim Aslan
—Sen ağlıyor musun?
—Evet, yani hayır ama eşiğindeyim.
—Ama neden, Barış mı canını sıktı?
—Hayır bir hocayla tartıştım. Beni başarısız öğretmen olmakla suçladı. Ve sanırım haklı da. Ben çok yoruluyorum. Ve beceremiyorum bu işi...
—Güzelim sen sıradan birisi değilsin ki. Sen bu işin eğitimini alarak geldin oraya. Atanmayı bekleyen bir sürü adayı devirdin. Ve Allah oradaki çocukların karşısına seni çıkardı. Bu ciddi bir şans.
—Ya da şansızlık...
—Canım benim bir evi boyamaya karar versin. İlk boyayı sürersin ve o boya duvardaki eski rengi kapatamaz çirkin görünür. Sonra aynı boyayı tekrar sürersin bir öncekinden daha iyidir ama bu kez de fırça izi vardır. Sonra tekrar sürersin ve kusursuz bir görünüme kavuşur. Sen şuan atılan ilk boyasın. Evet belki yeterli değil ama bu senin eksikliğin değil. Sen kararlı ve istikrarlı olursan her şey kusursuz olacaktır.
Kısa bir sessizlik oldu. Ne güzel bir ifade etme şekliydi o. Cevap verebilecek aynı güzellikte cümleler bulamadım. Aslan devam etti
—Senin yaptığın boyayı lekelemeye çalışanlara takılma, sen işine konsantre ol. O lekeler silinir gider. Tamam mı güzelim?
—Teşekkür ederim Aslan. Duymayı istediğimden çok daha fazlasını söyledin. Tuvaletten çıkabilmek için doğru kişiyi aramışım.
—Bu durumda beni aramış olman beni tahmin edemeyeceğin kadar mutlu etti. Ama sen yine de bu duruma gelme yani üzülme, ağlama. Ben mutlu anlarında da teselli ederim seni.
—O kadar kararlı, dik durabilen bir yapım olmadı hiç. En küçük esintide yıkılıyorum. Ama sözlerin iyi geldi gerçekten.
—Bu konuyu tekrar konuşalım seninle. Şuan hiç istemesem de işe dönmek zorundayım.
—Aa tabi tabi özür dilerim. Kolay gelsin sana
—Sesini duymak güzeldi. Görüşürüz Eylem
—Görüşürüz
Tuvaletten çıkıp öğretmenler odasına girdim. Feridun Hocanın tarafına bakmadan öğrencilerimin yanına geçtim. Onlar etkinliklerine devam ederken Aslan'ın söyledikleri kafamda geziniyordu. Bana mükemmel olduğumu iddia eden cümleler kurmamıştı. Yersiz göklere çıkarmamıştı. Başlangıçların başarısız sonuçlar doğurabileceğini ancak bunun iyi sonuçlara giden doğal bir süreç olduğunu ifade etmişti. En azından ben öyle yorumladım. Kararlı ve istikrarlı ol demişti. Nasıl olunuyordu ki?
Ders saati sona ermişti. Ayaklarım hala birer demir parçası. Bu durum da ayrıca sinirimi bozmuştu. İnşallah hasta olmam. Servise binmiş eve doğru giderken, kulağımda müzik şekerleme yapıyordum. Gelen arama ile müzik kesildi. Ekrana baktığımda Onur arıyordu. Ben üç gün önce onu arayacağımı söylemiştim değil mi?
—Aaa Onur bu ne sürpriz böyle? Nasılsın?
—Aramalarım sürpriz oluşturacak kadar seyrek değil. Hiiiç şirinlik yapıp kendini kurtarmaya çalışma. Çünkü fırçalayacağım seni!
—Nedir bugünden beri beni boya yapma gayretiniz. Günlük fırça hakkımı kullandım ben. Rica edeceğim kızma.
—Aramadın ama, merak ettim seni. Her şey yolunda mı?
—Haklısın aramadım. Unuttum ben.
Söyleyecek bir mazeretim yoktu. Gerçekten unutmuştum. Onur bana bunun için kırılmazdı. Yani umarım.
—Özrü kabahatinden daha beter diye buna denir. Tamam Eylem anlat artık sıkıldım.
—Eee o zaman şey özet geçiyorum. Pazartesi seninle konuşmuştuk. Salı Barış'tan ayrıldım. Kendisi bu ayrılığı kabul etmediğini, kafa dinleme için biraz daha süre tanıdığını iddia eden bir mesaj attı. Ben ciddiye almadım. Çarşamba, perşembe okul yoktu kar tatili idi. O yüzden dün Aslan'la görüştüm. Kendisini affettirdi. Keyifli güzel bir gün oldu. Pazar günü tekrar görüşeceğiz.
—Yani artık Aslan'la çıkıyorsun?
—Yoook, öyle değil... Şimdilik birbirimizi tanıyoruz, birlikte vakit geçirmekten keyif alıyoruz diyeyim.
— Evet bu durum beni şaşırtsa da sonunu merak ediyorum. Öyleyse biraz da ben seni şaşırtayım. Ya da kızdırayım mı desem?
—Neeee bir şey oldu kesin?
—Elif ile takılmaya başladım yine
—Şu babanın ortağının kızı olan mı?
—Bile bile soruyorsun değil mi?
—Belki hayır cevabı alırım diye bir heyecan soruyorum işte. Neden Onur? Memlekette kız mı kalmadı?
—Eylem burası çok küçük bir yer, ben çok sıkıldım. En azından Elif ile özgürüm. Sınırlar yok. Free takılıyoruz yani.
—Bilirim ben senin o free takılmalarını.
Biranda ses tonumu sır verir gibi alçalttım
—Bana bak oğlum dul kadınla takılıyorsun, bir kazaya maruz kalırsanız genç yaşında iki çocuk babası olursun. Ayrıca o küçük dediğin yerde buna nasıl cesaret ediyorsun onu da anlamış değilim. Hayır önceki yaşananları da mı unuttun. Oofff kızmayacaktım güya ama hatırladıkça afakanlar bastı beni. Senin mantığına ne oldu?
—Tamam Eylem sakin ol. Bunu geniş zamanda konuşuruz, ben sadece öylesine paylaşmak istedim.
—Geniş zaman geldiğinde ayrılmışlığınızın üzerinde konuşalım. Yoksa babanı ben ararım..
—Uuuu tehdide bak çok korktum.
—Geç dalganı sen.
Servis ineceğim yere gelmişti. Ve ben gerçekten sinirlenmiştim. Telefon kulağımda atar yapıyordum resmen. Servisten indiğim gibi karşımda Aslan'ı gördüm. Hiç beklemiyordum ve gerçekten şaşırdım. Ve sinirim uçup gitti, o şaşkın aptal gülümseme yüzüme yerleşti.
—Eee Onur ben seni sonra arayacağım tamam mı?
—Ne oldu, ben daha sayarsın sanmıştım?
—Aslan geldi. Hadi görüşürüz dedim ve pat diye telefonu kapattım.
Aslan iyice yanıma yaklaştı yanağıma öpücük kondurdu
—Hoca hanım nasıl oldunuz bakalım?
—Konuşmamızdan sonra baya toparladım. Teşekkür ederim. Sen nasılsın?
—İyim ben de. Yakınlarda bir yere malzeme getirdik. Öyle 5 dakika seni göreyim dedim.
—İyi ettin. Zamanın varsa şu ilerde çay bahçesi var bir çay içebiliriz?
—Çok isterdim gerçekten ama Yaman beni bekliyor. Aracı teslim etmem gerek. Bugün öyle üzgün olunca seni görmek istedim. Başka türlü içim rahat etmeyecekti.
Başımı eğdim hafif tebessüm ederek. Böyle düşünceli davranışlar karşısında söz bulamıyordum.
—Neyse ben çok oyalanmak istemiyorum.
—Tamam geldiğin için teşekkürler, Yaman'a selam söyle.
—Eylem bir şey sorabilir miyim?
—Tabi ki.
—Onur kim?
Kaşlarımı hafif çatık düşünceli bir tavırla hangi Onur u soruyor acaba diye aklımdan geçiriyordum.
—Şey, servisten inerken telefonda konuşuyordun.
—Haaa tamam yaa. Üniversiteden arkadaşım. Dost demek daha doğru. Biranda sorunca bende şaşırdım.
Ağzı kulaklarına gelene dek gülümsedi
—Arkadaş yani.
—Evet Aslan. İnşallah bir gün tanışma fırsatınız olur. Ama burada yaşamıyor.
—Yaaa burada yaşamıyor demek. İyi iyi..
—İyi derken?
—Yani şey yaniii... Neyse Eylem yaa inşallah tanışırız ben kaçayım.
         Hızlı bir şekilde tekrar yanağımdan öptü ve bir şey dememe fırsat vermeden arabaya bindi. Kornasına kısa bir dıt yaptıktan sonra uzaklaştı. Bende öyle gülümseyerek seyrettim. Bayır aşağı eve doğru yürürken hala suratımda o şapşal gülümseme vardı. Eve girdiğimde tuhaf bir durum vardı. Garip bir sessizlik. Üzerimi çıkarmak için odama girdim, ışığı yaktığım anda annemin koltukta oturduğunu görüp küçük bir çığlık attım.
—Ne oluyor yaa, korkuttun beni?
—Asıl sana ne oluyor küçük hanım?
—Anlamadım?
—Kiminle görüşüyorsun sen?
—Ne kimi ne görüşmesi neden söz ediyorsun?
—Otur karşıma Eylem
Yatağa doğru iliştim ama gerginliğim hat safhadaydı. Ne öğrenmişti, birileri mi beni görmüştü, neyin sorgusuydu bu, neye nasıl cevap vermeliyim, neyi inkar edip neyi açıklamalıyım bilmiyorum. Ama durumu anlayabilmek için sakinliğimi korumaya çalıştım.
—Barış'tan ayrılmışsın. Neden?
—Sen bunu nerden biliyorsun?
—Soruma cevap ver!
—Ayrılmak istediğim için ayrıldım, sebebin ne önemi var.
—Neden neden söylesene?
—Asıl ben neden sana açıklama yapıyorum sen onu söylesene?
—Ben senin annenim cevap vermek zorundasın.
—ilişkim hakkında sana bir açıklama yapmak zorunda değilim Anne!
—Hayır efendim yapmak zorundasın!
—Ama nedeeennn?
Sinirleniyor ve sesimin tonu istemesem de yükseliyordu
—Neden anne! Bunca yıldır ilişkime dair neyi bildin? Nasıl başladık, neler hissediyorum, ne gibi sıkıntılarımız oldu, ne zaman görüştük... Söylesene hangisini biliyorsun? Barış'a dair kurduğun tek cümle " ayrılmalısın! Sana göre değil, ha bir de bence sen onu sevmiyorsun" şimdi gelmiş bana neden ayrıldınız diyorsun. Bunun cevabını bilmeyi hak etmiyorsun.
—Bunca senedir birliktesiniz, ben artık ciddi bir şeyler olur diye beklerken sen ayrılmaya karar vermişsin. Sebebi açıklamıyorsun. Ben sana söyleyeyim başka birisi var hayatında.
—Sen benim sadece annemsin, arkadaşım olmadın hiç. Ben sana bir şey anlatamıyorum çünkü senin kafandaki doğru bildiğin şeyleri yıkamıyorum. Hayatımda birisi falan yok. Ayrılmak istedim çünkü doğru olanın bu olduğuna karar verdim.
—Karar vermişmiş.. Sen kimsin de böyle bir kararı alabiliyorsun, neye dayanarak? Madem hayatında kimse yok geçen ellerinde çiçeklerle geldiğin günü açıkla. Kimden o çiçekler?
—Ağır konuşuyorsun anne. O zaman açıkladım sana.
Artık annem de bağırmaya başlamıştı.
—Bana yalan söylemee!
—Bırak beni rahat, bu ilişki benim ve sen benim ilişkimde yoksuuunn..
Ağlamaya başlamıştım. Annemde karşımda ağlıyordu. O sırada telefonum çaldı. Arayan Esma ablam idi. Açtım
—Eylem nerdesin?
—Evde
—Tamam biz seni kafede bekliyoruz.
—Biz?
—Ezgi, Barış ve ben. Hadi oyalanma gel konuşalım.
Barış, ablam ve ezgi. Ne alaka yaa.. Neler dönüyor arkamdan ben bir şey anlayamıyorum. Şuan resmen başımdan aşağı kaynar su dökülüyor. Algılamam sıfırlandı. Düşünme yetimi yitirdim. Boş gözlerle anneme baktım. Oda beni izliyordu.
—Siz ne yapıyorsunuz anne!
Cevap vermeden montumu çantamı alıp dışarıya çıktım. Soğuk rüzgar yüzüme vuruyordu ama içimde yanan ateşi bir nebze olsun ferahlatamıyordu. Nefes alamıyordum. Beni neyin beklediğini bilmeden gidiyordum. Dolmuşa bindim. Ağır ağır ilerliyor. İçimde ise bir telaş var. Her şey olup bitsin diye. İnmem gereken yerde indim. Barış'a ayrılmak istediğimi söylediğim kafeye geldim. Kapıdan içeriye girmeden derin nefes aldım ve Allah'ım sen bana yardım et dedim. İçeriye girdim ilerdeki masada üçünün oturduğunu gördüm. Yanlarına gittim. Barış'ın karşısına, ablamın yanına oturdum. Barış
—Hoş geldin Eylem
—Ne oluyor Barış?
Ablam söze girdi
—Eylem biz Barış'la konuştuk. Olan biteni bize anlattı. Seni çok seviyor. Bu güne kadar senin için bir çok şey yapmış. Bunca yıldan sonra yarı yolda bırakmak olmaz. Şimdi burada barışın.
—Şaka falan mı bu?
Gözümden bir damla yaş firar etti. Barış'a bakıyordum en acınası bakışımla. Yüzünden bir açıklama okumaya çalışıyordum. Ama Barış sessizdi. Ezgi devam etti
—Geçen gün her kiminle buluştuysan hiç hoş bir davranış olmadı. Bize ayrı, Barış'a ayrı yalan konuşmuşsun. Ortaya çıkmayacak mı zannettin. Yazık...
Benden küçük kardeşim şuan bana ahlak dersi veriyordu. Sinirlerim iyice bozuldu. İçinde bulunduğum duruma inanamıyordum. Bir çıkmaza girmiş gibiydim. Barış konuşmaya başladı
— Eylem kiminle görüşmüş olduğun umurumda değil. Herkes hata yapabilir. Ben seni seviyorum. Ve eskisi gibi devam edelim.
Ablam
—Böyle düşünen birini bulmuşsun ve reddediyorsun. Kızım sen salak mısın? Bunca yıllık ilişkiden sonra görüştüğün kişiler sana hangi gözle bakarlar. Az aklını kullan. Barış'tan ayrılamazsın.
İçimde yükselen bir kasırga vardı. Dizginlemekte zorlanıyordum. Karşımda kardeşlerim vardı kırmak istemiyordum, kafede olduğumuz için sesimin tonuna hakim olmaya çalışıyordum. Aslında patlamak istiyordum ama susuyordum
—Abla siz neden karışıyorsunuz? İlişki dediğin iki kişi arasında yaşanır. Evde annem, burada siz ne oluyor? Bırakın buna biz karar verelim. Siz çıkın aradan lütfen.
—Bu ilişki iki kişi olmaktan çoktan çıktı Eylem sen çıkardın. Pazar günü yediğin haltla sen yaptın! Şimdi toparlanma zamanı.
Barış
—Lütfen Eylem ben gerçekten seni istiyorum her şey daha iyi olabilir.
Ezgi
—Çirkin bir duruma sokma kendini Eylem.
Ablam
—Annemi düşün, başını mı eğeceksin kadının.
Barış
—Aşkım lütfen
Barış uzanıp elimi tutar. Herkes acınaklı gözlerle bakıyor ve bana kötü yola düşmüşüm hissi uyandırıyorlardı. Ne desem, ne söylesem boşaydı burada. Beni anlayabilecek kimse yoktu. Ağır bir baskı hissediyordum, nefes alamıyordum. Her biri başka bir cümle kuruyordu. Barış'ın bu güne kadar bana yaptığı iyilikleri, sürprizleri sıralıyorlardı. Boğuluyordum. Kaçmak kurtulmak istiyordum. En sonunda dayanamadım ve
—Tamam.. Tamam ayrılmıyorum. Haklısınız ben bir hata yaptım. Ama düzeltirim bunu. Sizin içiniz rahat olsun!
Barış'ın gözleri parladı, gülümsemeye başladı. Benim boğazımda yutkunamadığım bir düğüm. Kalkıp tuvalete girdim ve ağlamaya başladım. Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Aslan'ı düşündüm. Başlamadan bitmişti onunla her şey. Üzüntümün hiçbir açıklaması yoktu. yüzüme su çarptım tuvaletten çıktım. Yanlarına gittim. Ezgi ve Esma Ablam toparlanmışlardı.
—Biz geçiyoruz. Siz biraz daha konuşun, toparlayın ilişkinizi öyle gelirsin. Ama geç kalma eve Eylem.
Ben boş gözlerle, anlamayan bakışlarla bakıyordum.
—Tamam.
Onların kafeden çıkmasıyla Barış elini elimin üzerine koydu ve
—Aşkım çok mutlu oldum gerçekten dedi.
Sert bir şekilde elimi çektim. Deli gibi ağlamaya başladım Ve sordum
—Sen bana bunu nasıl yaparsın!
—Ben ne yaptım ki?
—Sen ilişkimize benim ailemi nasıl sokarsın! Sen onlarla olan ilişkimi bilen tek kişisin, bu dünyada beni anlayabilen tek kişiydin! Söylesene bana bunu nasıl yaşattın?
—Ben sana ulaşamadım bir türlü ve ailenle bir olup sıkıntını çözersek rahatlarsın böylece bana geri dönersin diye düşündüm.
Ayağa kalktım hem konuşuyor hem ağlıyor hem de üzerimi giyiniyordum.
—İyi bok yedin Barış! Sayende tüm sıkıntılarım çözüldü. Sana olan aşkım da bir kat daha arttı. İçimde karşı konulamaz bir mutluluk var bil bakalım kimin sayesinde. Tabi ki de SENİN! Aferin sana mükemmel düşünmüşsün. Ama sana bir sır vereyim mi
Masaya eğildim suratına doğru
—Sen bir daha sakın düşünme. Sana olan sevgim vardı, yıllarımıza olan saygım, sayende onları da yerle bir ettin. Şimdi ben buradan çıkacağım. Eve yürüyerek gideceğim. Kafamı toparlamam gerek. Sen peşimden gelmeyeceksin.
—Tamam, tamam aşkım nasıl istersen.
Bana aşkım dedikçe daha çok sinirleniyor dişlerimi sıkıyordum. Daha fazla konuşmayarak kafenden çıktım ve yine hızlı adımlarla durağa geldim. Peşimden geleceğini bildiğim için kendimi pasaja attım, alt kata indim ve ağlamaya devam ettim. Kendimi toparlayamayacağımı anladım. Telefonu elime aldım ve Aslan'ı aradım. İki çalmada açtı
—Efendim Eylem?
—Aslan
—Eylem sen ağlıyor musun? Ne oldu?
—Aslan çok kötü şeyler oldu, ben hiç iyi değilim gelip beni alır mısın?
—Nerdesin?
—Merkezde, dolmuş durakların orda pasajdayım.
—Tamam 10 dakika içerisinde ordayım.
Telefonu kapadım ve ağlamaya devam ettim. İşin içinden çıkamıyordum. Sağlıklı düşünemiyorum. Merdiven basamağında oturmuş bacaklarımı kendime çekmiş, yüzümü dizlerime gömdüm öylece ağlıyordum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Omzuma dokunan bir el, ruhuma ulaşan bir ses ile başımı kaldırdım.
—Eylem?
—Aslan
Ayağa kalktım, boynuna sarıldığım gibi daha çok ağlamaya başladım. Burnuma dolan kokusunu bir daha alamayacağımı hissediyordum. Hıçkırıklarım arttıkça kollarımla daha da sıkıyordum Aslan'ı. Oda aynı şekilde karşılık veriyordu bana.
—Canım, hadi gel buradan gidelim. Olur mu?
Cevap vermeden evet anlamında başımı salladım. Bir eli belimden tutarak arabaya doğru ilerledik. Önce beni oturttu sonra kendisi oturdu. Arabayı çalıştırdı.
—Gitmek istediğin bir yer var mı?
—Büyükannenin evine gidelim.
Cümlemi bitirmemle kafasını bana çevirip bakması bir oldu.
—Emin misin?
—Kimseyi görmek, kimsenin de beni görmesini istemiyorum. Sadece ikimizin olabileceği tek yer orası.
—Tamam canım. Gidene kadar ne olduğunu anlatacak mısın?
—Barış beklenen atağını yaptı. Bütün ailemi yanına çekti ve beni kendisiyle barışmaya zorladı. O kadar kötü bir durumdaydım ki. Kardeşlerim ille de barışmam için neler neler söylediler bana. Çok fazla üzerime geldiler.
Konuşmalarımın arasında hıçkırıyor, burun çekiyordum. Anlattıkça kederim daha da büyüyordu. Çaresizliğim artıyordu.
—Amına koduğumun herifine bak! Peki Sen ne dedin?
—Beni rahat bıraksınlar diye ayrılmadık tamam dedim. Ancak öyle sustular. Ama istemiyorum. Ailemi karşıma almadan bu durumdan nasıl sıyrılacağım bilmiyorum.
O sırada gelmiştik. Arabayı park etti. Önce kendi indi sonra benim inmeme yardım etti. Gözlerim artık buğulanıyor görmüyordu. Merdivenleri çıktık. Kapıyı açtı.
—Eylem ışık açmayalım. Komşular merak edip gelmesinler.
—Böylesi daha iyi Zaten gözlerim çok acıyor.
Oturma odası zannettiğim yere geldik ve gözlerim ortama alışana kadar kapısında bekledim. Sonra Aslan'ın yönlendirmesiyle koltuğa oturduk. Aslan arkasına yaslanmış derin derin nefes alıyordu. Aynı zamanda düşünüyordu. Bende koltukta ona dönük oturup bağdaş kurdum. Artık ağlamıyordum. Ama gözlerim yarı kapalı haldeydi.
—Eylem ne olacak şimdi?
—Bilmiyorum
—Bir daha görüşmeyecek miyiz?
Net bir cevap bulamıyordum.
—Bilmiyorum gerçekten ama bu ihtimali yaşamak istemiyorum.
Aslan kolunu açtı ve gel buraya dedi. Ben de hemen kolunun altına girdim, başımı omzuna koydum. Gözlerimi kapadım. Sırtımdaki eliyle daha sıkı sarılıyordu. Ben de bedenimi tamamen ona yaslamıştım. Bir süre sessizce öylece kaldık.
—Aslan?
—Efendim güzelim
—Beni bırakma.
Aslan bir cevap vermemişti başımı kaldırıp yüzüne baktım. O da bana dönünce burun buruna geldik. Yarı kapalı gözlerime odaklanmış öylece duruyordu. Yavaşça biraz daha yaklaştı ve dudaklarımız buluştu. İçimdeki acı dokunuşuyla dışarıya çıkıyordı. Sırtımda gezinen eli dokunduğu yerde ateş açıyordu. Karnımdan kasıklarıma geçen dalga inleme sebep oldu. Ben istemsizce inleyince Aslan beni çekip kucağına oturttu. Bacaklarım iki yana açık halde oturdum. Dudaklarımız ayrıldı burunlarımız birbirine değiyor, odanın sessizliğinde nefeslerimiz duyuluyordu.
—Sen benden gitmedikçe seni asla bırakmayacağım.
Söylediği cümle ile ben dudaklarına yapıştım ve öpüşürken hafifçe gülümsüyordum. Aslan'ın varlığı bana inanılmaz güç veriyordu. Herşeyin üstesinden gelebilecekmişim gibi hissediyorum. Henüz nasıl yapacağımı bilmesem de Barış hayatımda olmayacaktı. Öpüşmemiz ilerlemiş üzerimde sütyenle kalmıştım. Küçük bir hamleyle onu da üzerimden çıkardı. Dudakları göğüslerime gelince inlemerim arttı. Ben inledikçe giydiğim kumaş pantolonun altından Aslan'ın hareketliliğini hissediyordum. Ve kasıklarımdaki baskıyı arttırıyordu. Daha çok arzulamama sebep oluyordu. Sırtımda gezinen eli yavaşça pantolonumdan içeriye giriyordu. Bir yandan bedenimi hafifçe dizlerine doğru kaydırıp geri çekiyordu. Sürtünerek boşalmaya çalıştığını anladım. Sessizliği yine ben bozdum
—Aslan
—Canıım?
—Lütfen, sana ait olmak istiyorum.
—Bunu ben de istiyorum ama şimdi değil. Daha özel, daha mutluyken olmalı.
—Ama?
—Ama yok Eylem, ben erkeğim ve şuan içine girmemek için kendimi zor zapt ediyorum lütfen sen de düşünceme anlayış göster. Eğer birbirimizin olacaksak aklında sadece ben olmalıyım. Yaşadığın olaya inat bir birliktelik değil!
—Tamam nasıl istersen... Dememle daha sesli bir inleme ağzımdan çıktı. Sürtünmenin verdiği uyuşma ile anlamını bilmediğim bir yükselme yaşadım ve içimden bir şeylerin aktığını hissettim. Aslan da o esnada boşalmış olacak ki sürtünmeyi durdurdu oda hafifçe inledi. Yeniden dudaklarıma yapıştı. Uzunca ve konuşmayı desteklercesine beni öptü. Dudaklarımız ayrılınca nefes nefese kaldık. Kucağından inip yeniden önceki pozisyonuma geçtim. Başımı omzuna koydum. İkimizde üstten çıplaktık. Ama bundan utanmıyordum.
—Eylem bu ikili durumu çözümle. Bunu ancak sen yapabilirsin. Benim her durumda yanında olduğumu bil. İstediğin zaman ara, anlat, hatta çağır gelirim. Eğer çözümünün sonunda Barış olursa giderim. Ama ben olursam -ki sen de istersen- o zaman ömrümü ömrüne eş tutarım.
Bir şey söylememe fırsat olmadan telefonumun titremesini duydum. Önce sütyenimi giydim sonra telefonu açtım. Arayan Barış'tı
—Nerdesin Eylem, hala eve varmamışsın?
—Ooo ne güzel yaa ev ile bağlantıların baya sıkı. Maşallah!
—Ben değil, annen beni aradı geç olduğunu artık eve gitmen gerektiğini söyledi. Ben de sorun olmasın diye yanımdaymışsın gibi davrandım ve tamam dedim. Lütfen sen de eve git artık her nerdeysen..
— Neden beni değil de seni arıyorlar? Tarifsiz sinirlenmiş. Ve sertçe tamam deyip telefonu kapattım.
Aslan suratıma bakıyordu, kimdi diye bile sormadı. Söylenmesi gerekeni söylemişti zaten. Sessizlik içinde üzerimizi giydik. Suratlarımız asıktı.
—Beni eve bırakır mısın?
—Tabi ki.
Evden çıkıp arabaya bindik, ikimizin de ağzını bıçak açmıyordu. Eve yaklaştıkça içimde yükselen bir sıkıntı kalbimi sıkıştırıyordu. Boğulduğumu anlayıp camı açtım. Derin derin soludum havayı. Aslan
—İyi misin? Diye sordu.
O zaman yeniden ağladığımı fark ettim.
—Değilim.
—Elimden bir şey gelmiyor Eylem. Ve bu beni mahvediyor. Ailenle olan sıkıntına nasıl dahil olabilirim ki. Lütfen ağlama, dik dur ve her şeyin üstesinden gel.
Arabayı durdurdu, bana döndü.
—Ben hep buradayım.
—Teşekkür ederim dedikten sonra sıkıca boğazına sarıldım. İyi ki varsın dedim.
          Arabadan indim eve doğru yürümeye başladım. Kapının ardında beni neyin beklediğini bilmiyordum. Apartmanda evin olduğu kata çıktım. Kapıda duran çöpün içerisinde kurumuş papatyalar vardı. Tıpkı şuan ki ruh halim gibiydiler. Solgun, kırgın ve ev sahibi tarafından kapı dışarı edilmiş. Eğildim bir tane papatyayı kopartıp avucuma aldım. İçimden tekrar ediyordum 'Ömrün ömrüme eş olsun Aslan'. Söylediği gibi dik durdum ve kapıyı çaldım. Şimdi başlıyorduk...



Sevgili okurlar lüüütfen aşağıdaki yıldıza bir dokunun ve yorumlarınızı bana yazın. teşekkürler iyi okumalar :)

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin