35.BÖLÜM

268 43 9
                                    

—Hoş geldiniz.
Cansu ağız dolusu gülümsüyordu. En mutsuz insanı bile gülümsetebilecek bir enerjisi vardı. Aslan'ın elini hiç bırakmak istemesem de Cansu'ya sarılmak için ayrılmıştık.
—Cansu, şezlongda uyuya mı kaldın bu ne hal?
—Hahaha yani kısmen öyle de denilebilir.
Yaman hemen araya atlayarak cevap verdi :
—D vitamini çok iyidir diye diye az kalsın Arap bacılara dönecekti.
—Ama yakışmış be Yaman...
—Sen bir de bana sor Eylem, o günlerin bir de geceleri vardı. 'Koluma değme Yaman, ay ay dokunma Yaman, çok acıyo Yaman. Kremler nerdeydi getirsene aşkım, sürsene aşkım. Off tamam sürme vazgeçtim çok acıyo!' Siktiğimin balayında karıya dokunamadık.
Sesini incelterek yaptığı taklitle gülmekten kırılmıştık. Cansu ise hafif kızaran haliyle dişlerinin arasında konuştu
—Yani hayatım ayrıntılara girmeseydin iydi.
—Ne yapayım Cansum şu iltifatı alacaksın diye bana balayımda bayat hayatı yaşattın.
—Eee tamam neyse hadi balkona geçelim.
Cansu konunun uzamasından korkup biran önce kapatma derdine düştü. Bende hediyeleri taktim ettim.
—Açıkçası ne alacağımı bilemedim, umarım beğenirsin. Bak sevmezsen değişme imkanı var, içinde de fişi, aldığım yeri de hemen söyleyeyim.
—Dur Eylem bir açayım.
Endişeli bakışlarla sessizce bekledim. Paketi açınca bana döndü
—Ayy Eylem ne zamandır aklımdaydı ama bir türlü fırsatım olmadı. Bunlar çok güzel, çok zarif. Teşekkür ederim.
—Gönlümü almak için demiyorsun değil mi?
—Valla borcam alsan aynı tepkiyi vermezdim. Gerçekten teşekkür ederim. Hatta bunları hemen yakalım.
—Beğenmene sevindim, güle güle ve en romantik anlarında kullan inşallah.
—Hahaha Eylem yaa az evvel gördün romantiği. Nasıl çirkince taklidimi yaptı.
—Yok ya çok tatlıydı.
Aslan ve Yaman çoktan balkona geçmiş kahkahalarla gülüyorlardı. Bulunduğum yerden onun kısılan siyah gözlerine bakıyorum. Gülüşüyle ben de kayboluyorum. Nasıl dalmışsam Cansu burnumun dibine girip el salladı.
—Huuuu, yerim senin dalıp gitmelerini. Evi gezmek ister misin?
—Eee şey tamam olur.
—Utanma hemen, haydi gel.
Cansu'nun peşinden ilerledim.
—Salonu gördün zaten, mutfakla bir. Günlük olarak da orayı kullanacağız. Ben evden çalışacağım o yüzden bu odayı çalışma odası yaptık.
Odada ahşap ve siyahın güzel bir uyumu vardı.
—Çok spor ve karizmatik görünüyor gerçekten. Beğendim.
—Bu oda biraz son dakika oldu. Çok araştırmadan öyle ilk beğendiğimize konduk. Zamanla daha çok sevdiğim bir gerçek. Bir de yatak odası var.
Koridorun sonundaki odanın kapısını açtı. Ardından ışığı yaktı. Ferforje başlıklı bir yatak, hemen üzerinde irili ufaklı çerçeveler. Komodin yerinde duran ayaksız raflar ve üzerindeki abajur lambalar. Karşı duvarda kocaman bir boya aynası. Ve arkası giyinme odası ile lavabolar. Odanın sade bir tarzı olduğu belliydi, ancak ben daha çok çerçevelerdeki fotoğraflara takılmıştım. Dikkatlice bakarken açıklama ihtiyacı duymuş olmalı.
—İlişkimizin en önemli anlarının fotoğrafları onlar. Tanışma, hastane günleri, evlilik teklifi, nişan, sizinle teknedeki günümüz falan son çerçeveye kısmetse düğün fotosu koyacağız. Henüz almadık fotoğraflarımızı.
—Gerçekten çok güzel, sevginiz huzurunuz mutluluğunuz hep sürsün. Sağlıkla bir ömür birlikte yaşlanın inşallah.
Nedense konuşurken boğazım düğümlendi. Ağlamaktan korkup hemen başımı eğdim. Cansu yanıma gelip elimi tuttu.
—Daha güzelleri senin, sizin olsun. Birlikte sizin evinizi de gezeriz inşallah.
—Cansu, ben ne diyeceğimi bilmiyorum. İnşallah demek umut demek benim için ama umudum yok. Heyecanını, mutluluğunu kıskanmadım desem yalan olur. Yanlış anlama sende olmasın demiyorum daha fazlası olsun. Sadece aynı hisleri ben de yaşamak isterdim.
—Her şey bitmiş değil Eylem, bu kadar karamsar olma.
Ayak sesleri yaklaştı ve kapıyı tıklatarak Yaman kafasını içeriye uzattı.
—Eylemcim biz daha bu odada bu kadar uzun süre uyanık kalamadık. Cansu'yu uyanık tutan o cümleleri bana da söyle bir umut bu geceyi uzatırım.
—Yaman ne biçim konuşuyorsun aşk olsun.
—Hadi ama Aşkım, haremlik mi takılacaksınız.
—Aman iki dedikodu yaptırtma zaten. Geliyoruz.
Yaman içeriye geri döndü ve Cansu da bana
—Hadi içeriye geçelim, sen de asma yüzünü bu gece gülüp eğlenelim sonra bakacağız duruma.
—Nasıl istersen.
Balkona geçtim ve Aslan'ın yanındaki sandalyeye oturdum. Aslan sandalyeyi biraz daha kendine doğru yaklaştırıp koluyla belimi sarmaladı. Şaşkınca bedenine yaslandım
—Ne yapıyorsun?
—Hiiiç, bana yakın ol istiyorum.
Gülümsedim ve manzaraya doğru baktım. Gerçekten oldukça ferahtı. Ve yazın bu sıcağına rağmen serinletiyordu. Yaman ve Cansu masayı hazırlıyorlardı. Bende karanlıkta yıldız gibi parlayan evlere bakıyordum. Aslan sol omzuma çenesine koydu.
—Bugün seninle ilgilenemedim güzelim, ne oldu hastane işi?
—Anlatmaya değmez sanırım, gereksiz bir kaç ilaç işte.
—Ne ilacı?
Yüzümü tamamen Aslan'a döndüm. Kaşlarımı havaya kaldırarak gülümsedim
—Kafa!
Benim tepkime inat Aslan kaşlarını çattı.
—Kullanacak mısın?
—Bilemiyorum ama ilk kullanımımı yaptım.
—Yani kendini öyle daha iyi hissedeceksen kullan, ama benim Eylem'imin buna ihtiyacı yok.
Cümlesini bitirmesiyle eğilip boynuma en kokulusundan bir öpücük bıraktı.
—Haklısın senin olan Eylem'in ihtiyacı yok, ama nişanlı olan Eylem'in var.
Yüzü asılarak önüne döndü. Masaya konan krakerlerden bir tane alıp ağzına attı. Bu kez ben yanaştım ona. Kedi gibi koltuğunun altına sokuldum.
—Ne olur bu gece sen de yüzünü asma, çünkü burada senin kadının var.
Cevap vermek yerine sarmaladığı koluyla biraz daha sıktı beni. Elindeki içeceklerle balkona giren Yaman
—Gençler gönlüm sizi içeriye göndermek isterdi ancak
—Ancak sohbet etmeye geldik buraya değil mi aşkım!
Aslan'ın getirdiği çiçekleri vazoya koyan Cansu bastıra bastıra cevap verdi.
—Ben de öyle söyleyecektim hayatım. Buyrun içkiler şirketten.
Aslan ikimize ait olan bardakları alıp ikisini de kendi önüne koydu.
—Güzelim sen sudan devam et.
—A-a nedenmiş o?
—Çarpıyor seni.
—Çarpsın, sen toparlarsın.
—Geceyi benim yanımda geçireceksen şişeyi getireyim sana.
—Aslan ama?
—Off Eylem yapma şu suratı, bir bardaktan fazla yok.
—Söz abicim.
Yaman hemen atladı
—Abi deme lazım olur!
—Aaa ama aşkım sana ne oldu, pek bir ayarsızsın bu akşam.
—Bilmem, ortamı şenlendiriyorum.
—Ortamı rahat bırak.
—Vaaayyy bak sonra çook ararsın?
—Zannetmiyorum, hadi kadeh kaldıralım. Mutlu sofralara
—Cansu bence mutlu evliliğinize kaldıralım?
—Durun ben size bir sebep daha vereyim.
Tüm kafalar Aslan'a döndü
—Hazır mısınız?
Herkes merakla ne söyleyeceğini bekliyordu
—Son bütten geçmişim, yani sonunda mezun oldum.
Biranda herkesten aaaa kelimesi çıktı ve hemen ardından bardakların tokuşma sesi. Alınan ilk yudumlardan sonra Aslan'a döndüm, gözlerinin içine bakıp o en derindeki anlamı görebiliyordum. Simsiyah gözlerindeki ışıl ışıl bakışlarına aşıktım...
—Tebrik ederim canım, umarım iş hayatın daha kolay geçer.
—Teşekkür ederim, iş hayatımda da yanımda olursan zorlanacağımı sanmam.
Ne cavep vereceğimi bilemedim. Neyseki Yaman hemen araya girdi.
—Oooo Aslan desene artık tam zamanlı çalışabilirsin bizimle.
—Sağol Dostum almayayım, bir haftada 1 yıllık iş kitlediler bana. Şimdi sıra sende, hem artık sorumlulukların da var.
—Yok yok bu iş meselesini konuşalım bir ara biz.
—Kendi işimi yapmak istiyorum Yaman.
—Klasik yeni mezun idealistliği. Neyse Türkiye şartlarında çok sürmez zaten. Ne zaman istersen beklerim.
Biranda konuşmalar ikili hale döndü. Cansu da bana balayındaki otel sürprizlerini anlatmaya başladı. Keyfim yerindeydi açıkçası. Aslan elini masanın altından bacağımın üzerine koydu. Neyi aradığını çok iyi biliyordum. Bende elimi götürdüm ve parmaklarını parmaklarımın arasına geçirerek elimi tutmasına izin verdim. Şimdi ikimizde karşımızdakini dinlerken sırıtıyorduk. Cansu konuşmasını bölüp herkesi susturan ses tonuyla
—Aaaa aklıma ne geldi?
Kafalar meraklı bakışlarla Cansu'ya döndü.
—Şimdi biraz çocukça bir şey ama
—Aşkım saçmalama şişe cevirmece falan oynamayacağız değil mi?
—Ya bir dakika hayatım anlatmama izin ver. Evet, aslında kalabalıkta daha keyifli olur ama nerden bulacağız o kadar kalabalığı. Neyse şimdi herkes sevdiği için bir şeyler yazacak ve katlayıp ortaya koyacağız. Kağıtları karıştıracağız ve bir tane çekeceğiz. Çektiğimiz kağıdı okuyacağız ve okuyan kişi kimin yazdığını bulmaya çalışacak. Bulursa ödül, bulamazsa ceza.
—Aşkım yazı tipi diye bir şey var. Kimse ceza almaz.
—Aynı renk kalemle ve büyük harflerle yazarız. Heves ettim be kırma beni.
—Nerede oynadın bunu sen, lisede falan mı?
—Oynamadım, bir filmde izledim. Başroldeki aşk itirafı yapıyordu ve çok güzel bir sahneydi. Ve aşkım şuan gerçekten beni üzüyorsun. Hakkımda bir şey yazamayacağın için yapıyorsun bunu değil mi?
Yaman gözlerini kıstı,
—Kağıtla kalemleri getireyim.
Cansu hevesli bakışlarla bize baktı. Onaylayan gülümsememiz ile sevindi.
—Tamam bende tatlıyı getireyim o zaman.
İkisi de masadan kalkınca biz de birbirimize döndük.
—Ne yazacaksın, ceza almayayım şimdi durduk yere.
Aslan bakışlarını indirdiği dudaklarıma giderek yaklaşıyordu. Tane tane konuşarak cevap verdi.
—Bilmiyorum, kalemi elime alınca düşünürüm.
Aslan dur dememe kalmadan dudaklarıma değdi. Yumuşacık, masum bir öpücük kondurdu. Öksürük sesiyle birbirimizden ayrıldık, dudaklarımı dişleyerek tabağıma bakmaya başladım. Yaman sırıtarak konuşuyordu
—Gençler tekrar bölmek istemezdim ama ikinci bir odamız şimdilik yok.
Elinde tatlı tabağıyla balkona gelen Cansu
—Aşkım rahat bırak onları, onlar birbirine hasret kalmış bir çift. Ve korkarım hep de öyle kalacaklar.
—Ne öyle kalacakmış, gerekirse kaçırırız Eylem'i. Siz onay verin yeter.
—Teşekkür ederim Yaman, şimdilik zamana bıraktık.
—Öyleyse buyrun kalemler, kağıtlar. Evet Cansu sendeyiz, Ödül ceza ne olacak?
—Bilmiyorum, o esnada diğer çift düşünüp karar verir buna. Biraz da spontane olsun canım.
Herkes birbirine sırtını dönerek bir şeyler karalamaya başladı. Yazmayı ilk bitiren Cansu oldu. Kalkıp içerden hoparlörü getirdi ve sakin bir müzik açtı. Yaman Cansu'ya bakıp bakıp bir şeyler yazıyor ve yazarken sırıtıyordu. Ne yazdığına dair delice bir merak duydum. Aslan'ın yüzünü hiç göremiyordum ama çiçeğime yazılı nottan sonra güzel şeyler çıkacağını biliyordum. Kağıtları katlayıp ortaya koyduk. Herkes Aslan'ın bitirmesini bekledi.
—Hadi oğlum mektup yazmayacaksın. Üç beş cümle yazsan yeter.
—Tamam tamam bitirdim.
Cansu çekiliş yapar gibi kağıtları karıştırıp ortaya attı ve herkes bir tanesini aldı.
—Kimse açmasın, ilk ben başlayacağım.
Kağıdı yavaşça açtı ve
—Ya hayır ama, kendi kağıdım geldi bana. Yeniden karıştıracağım.
Cansu'nun haline gülerken yeniden kağıtlar karıştırılıp çekildi. Cansu kağıdı açtı ve gülümsemeye başladı.
—Tamam başlıyorum.
"Seni öylesine çok istedim, seni ölesiye diledim ki.. Kayan bir yıldızda, gözümden düşen kirpikte, koparılan papatya yapraklarında. Çünkü radyoyu açtığımda çalmaya başlayan en güzel şarkı sendin, bir kitabın hayat kokan yaprakları sendin. Koklamaya doyamadığım parfüm senin kokundu, kafamı koymaktan bunalmayacağım tek göğüs sana aitti. Gökten yeryüzüne düşen yıldızı sevdiğim gibi, düşen kirpiğimde tuttuğum dilek gibi, papatya yapraklarında seni aradığım gibi... Seni seviyorum"
—Tamam bu yazı bir erkeğe ait olamayacak kadar romantik ve ince düşünülmüş. Eylem sana ait.
Ben sadece onaylayan bir gülümseme ile cevap verdim. Aslan belimden biraz daha sıkarak bana sarıldı. Ve kulağıma fısıldadı:
—Benim de tek dileğim sensin.
Yaman:
—Neyse gençlerin romantizmi bozulmasın ben okuyayım.
"Benim yanımda saçmalamanı seviyorum, kimseye benzemek zorunda olmadığını bilmeni ve kendin gibi olmanı seviyorum. Başıma ne gelirse gelsin yanımda olacağını biliyorum ve bana verdiğin bu sonsuz güveni seviyorum. Bir kalıba girmeye gerek kalmadan seninle olan rahatlığımı seviyorum ve tabakta kalan son kurabiyeyi seninle paylaşmayı seviyorum...Seni seviyorum."
Yaman Cansu'ya döndü.
—Ben de seni seviyorum Aşkım.
—Ama yaa hemen anlaşıldı. Tüh...
—Ne oldu hayal ettiğin gibi olmadı mı?
—Olmadı. Neyse hadi siz de okuyun.
—Önce Aslan okusun. Zaten ya kendisininkini okuyacak ya da Yaman'ı. Anlaması zor değil.
Aslan elindeki kağıdı açtı. Gülümsedi. Direk okumaya başladı.
—"Seninle daha çok gülüyorum, kendimi daha fazla hissediyorum, sana sonsuz güveniyorum. Bir şeyler doğru ya da ters gittiğinde, tuhaf bir şey gördüğümde hatta komik bir fıkra duyduğumda bile bu konuda ilk konuşmak istediğim sensin... Seni seviyorum" Yaman'a ait.
—Güzel yazdım ama değil mi, üstüne alınacaksın diye korktum biran.
—Yok artık.
Cansu duyduklarından mest olmuş bir şekilde gülümsüyordu.
—Şu durumda bir tek Aslan kaldı ve oda senin elinde Eylem. Hadi oku:
Kağıdı açtım.
—"Sonra sen geldin.
Mevsimlerin dörtten fazla olduğunu öğrendim.
Günleri saymayı öğrendim, ellerini tutmak için.
İlk önce seni,sonra seni,
en son olarakta yine seni düşünmeyi öğrendim. Bir şehrin bir insan tarafından ne kadar güzelleşebileceğini senin yanında öğrendim. Sonra sen geldin işte.
Geçmişte yaşadığım herşeyi unutmak istediğimi fark ettim.Sırf kalbim gibi aklımda sadece sen ol diye.
Ellerimin ilk defa terleyişini öğrendim,
ellerini sımsıkı tuttuğumda yanında.
Hatta ve hatta baktığın bir insanı özlemenin ne demek olduğunu seninle öğrendim.
Sonra sen geldin işte.
Yaşanılası en güzel duyguların seninle var olduğunu öğrendim..."
Şiiri bitirince dolan gözlerimle Aslan'a baktım. Ellerini yanaklarıma koydu ve gözlerimin içine bakarak: 
—Sakın ağlama ne olur, ben yazmadım internetten çaldım. Vallaha. Ağlama...
Ağlamamam için panik halinde verdiği cevapla gülmeye başladım. Diğerleri de bize eşlik etti. Ve ardından sıkıca sarıldık.
—Hadi dans edin. Ödülünüz olsun. Değil mi Yaman?
—Biz de dans edeceksek olur.
—Tamam, o zaman bizim şarkımızla.
Cansu ayağa kalktı ve pervane şarkısını açtı. Biz de ayağa kalkarak dans etmeye başladık. Mırıldanarak konuşuyorduk.
—Cansu bizim için baya çabalıyor.
—Farkındayım. Ama ben seninle başbaşa kalmak istiyorum.
—Ben de istiyorum. Bir haftaya okullar açılıyor.  Seni görmek için türlü taklalar atmama gerek kalmaz.
—Sabretmesi ne zor bir zaman.
Başımı omzuna koydum. Aslan da sıkıca sardı beni. Ahh keşke hiç bırakmasa. Keşke şuan kendi evimizde olmuş olsak, yıldönümlerimizi kutlasak, utanmadan çekinmeden vicdan azabı duymadan birbirimizin olsak. Aahh keşke...
—Güzelim biraz erken kalksak, yürüsek birlikte. Ayıp olur mu?
—Anlayışla karşılayacaklardır.
Aslan biranda onlara döndü
—Gençler biz kaçsak?
—Aaaa hayır, daha tatlınızı yemediniz.
—Eminim çok güzeldir, başka zaman da tatlı yemeğe geliriz.
—Oldu canım senin için kalırdım mutfakta. Lütfen yiyip öyle gidin. Söz uzatmayacağım.
Aslan tam itiraz edecekken elini sıktım.
—Tamam olur dedim.
Masaya oturduk.
—Durun size temiz tabak getireyim diyerek ayağa kalktı.
—Bende yardım edeyim dedim. Masada bir kaç
kirliyi alıp mutfağa geçtim. Tezgaha koydum. Cansu biranda bana döndü
—Eylem, gerçekten ne istediğini bilmek istiyorum?
—Anlamadım, ne açıdan?
Bana eğilmiş fısıltı halinde konuşuyordu
—Yani Aslan'ı mı istiyorsun yoksa nişanlını mı?
—Bu ne niçim soru Cansu, tabiki de Aslan'ı.
—Ya tamam öyle görünüyor zaten de, şakaya vurduğumuzda da kaçıyorsunuz bu ilişkiden sanki. Olmayacağına inandırmışsın kendini. Kafam karışıyor.
—Cansu ben Aslan'ı çok seviyorum. Öyle ağızdan çıktığı kadar basit de değil. Çok kelimesinin yerine koyabileceğim o yoğunlukta kelime yok. Ve ben onunla olmak için hazırım, her şekilde. Ama Aslan herşeyin usulünce olmasını istiyor. Ailem Aslan'ı istemiyor. Ben ailemi ikna edemiyorum. Evden kaçamıyorum. Orda kalamıyorum. Aslan'la olamıyoruz, Barış'la yapamıyoruz... Ay işte ne bileyim. Zaman diye bir şey var. Saldım artık...
—Aslan nasıl bu şartlarda usulü düşünür. Ellerinden kayıp gidiyorsun.
—Sanırım aileye önem veriyor. Sadece benimkine değil, kendininkine de. Bir de tabi ortada iş yok, para yok, askerlik var... Kendi önünü göremediği için beni de o bilinmezliğe çekemiyor.
—Ama bilinen de çok ciddi bir şey var, nişanlısın ve evliliğe doğru hızla gidiyorsun. Bir şeyler yapmak istiyorum ama sanırım önce Aslan'ı çekmeliyiz kenara.
—Sizi benim doldurduğumu düşünmesini istemem. Ben onu anlıyorum. Seviyor beni de sanırım biraz güvenini kırdım. Ondan da korkuyor olabilir.
—Güvenini kıracak ne yaptın ki?
—Aslanla birlikteyken Barış'ı idare ettim. Artık ne kadar ettim denirse.
Cansu kaşlarını kaldırıp şaşırmakla anlamak arasında kaldı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Tıpkı benim aylardır arada kaldığım gibi. Tezgaha yaslandım. Boydan boya olan camdan balkonu rahatça görebiliyordum. Yaman'la konuşup gülümsüyordu. İzlemesi öyle keyifli ki, ondan gözümü ayırmadan konuşmaya devam ettim
—Öyle korkuyorum ki Cansu, o 'zaman' beni tamamen ayıracak diye, kokusuna hasret başka ellere yar edecek diye. Güzel duygularla güzelleştirdiğim bu şehre düşman olacak diye. Benden ölesiye nefret edecek diye delice korkuyorum. Beni bu kadar sevmese ona bu acıyı yaşatmam. Çeker giderim! Ama böylesi çok zor. Çünkü içim eriyor...
Ağlıyordum artık, Cansu gelip sıkıca sarıldı.
—Çok seviyorum Cansu, ve onu kaybetmekten çok korkuyorum.
—Biliyorum canım, biliyorum.
Derin nefes alıp toparlanmaya çalıştım.
—Sağol, yanımda olduğun için.
—Ne demek, tatlı bahaneydi. Bunu sormak istemiştim sana. Hadi şimdi azad ediyorum sizi. Gidin başbaşa kalın biraz. Evden yana sıkışırsan beni ortaya sürüp Aslan'la görüşebilirsin.
—Çok tatlısın, sağol. O zaman biz gidelim.
—Tamam.
Yüzümü gözümü toparladım. Balkona kafamı uzattım:
—Aşkım hadi biz gidelim.
—Eee tatlı?
—Ben mutfakta yedim. Haydi..
Anlayamaz bakışlarla kalktı. Masadan telefonunu alıp cebine soktu.
—O zaman bu güzel akşam için teşekkür ederim. Bir gün de dışarda takılalım böyle. Zahmet vermeden.
—Aşk olsun Aslan, keyifle hazırladım. Tekrar tekrar beklerim, ayrıca çiçekler ve hediye için ikinize de teşekkür ederim.
—Canım sağlıklı, huzurlu, musmutlu yıllarınız olsun birlikte. Her şey ama her şey için teşekkür ederim.
Cansu'ya yeniden sıkıca sarıldım, Yaman ile tokalaştım. Çantamı omzuma asıp asansöre doğru ilerledik. Kabine girip kapı kapandığı an sanki anlaşmışız gibi ikimizde dudaklarımızı buluşturduk. Bir saniye bile harcamak istemiyorduk. Aslan'ın elleri aynı hızla kalçalarıma doğru ilerleyince onu durdurmak zorunda kaldım. Her ne kadar daha ilerisini istesem de durmak zorundaydık. Sıfıra geldiğimizi söyleyen çınlama ile dudakları ayırıp sadece ellerimizi birleştirdik. Dışarıya çıkıp durağa doğru yürümeye başladık.
—Çok tatlılar gerçekten. İyi ki geldik. Hem seni görmüş oldum. Hem de o kadar iyi geldi ki bana. Yemin ederim insan olduğumu hatırladım. Günlerdir evin içinde sessiz sakin bir bitkiden farksızdım.
Aslan yaptığım benzetmeye kahkahalarla gülüyordu.
—Söylesene çiçeğim, ne zaman göreceğim bir daha seni.
—Fırsatını bulduğum ilk dakikada kaçarım sana. Sen söylesene Gaye işi ne alemde?
—Ne var ne yok, öyle garip bir noktada.
—Nasıl oluyor o?
—Günlerce yazmasam oda yazmaz ve neden yazmıyorsun demez, ama canım sıkılıp bir mesaj atsam sanki gece gündüz görüşüyormuşuz samimiyetinde yazışıyor. Bir şey olacağı yok, öyle duruyor köşede.
Çekinerek cevap verdim:
—O zaman tamamen ayrılsana.
—Kalsın öyle boşver.
—Neden ama?
Yürürken biranda durdu. Bana döndü.
—Almıyor için değil mi? Dayanamıyorsun bir başkasıyla görüşmeme, üstelik tam anlamıyla var bile diyemediğim birisi. Peki ben Eylem? Ben nelere dayanmak zorundayım düşünüyor musun? Peki ben soruyor musun sana hiç o herifi? Sormuyorum! Neden sence? Dur onu da ben cevaplayayım çünkü verecek olduğun hiçbir cevabı duymak istemiyorum, çünkü başka birinin aklına olma fikri bile beni yerken başkasının yüzüğünü taşıyıp koluna takmana katlanamıyorum. Onunla şunu yaptık diye vereceğin en masum en boktan cevap bile beni yiyecek biliyorum. Sen de biliyor musun bunları?
Put gibi karşısında dururken, sesini yükselterek benimle konuşmasıyla gözümden sessizce yaşlar süzüldü. Bir cevap bekler gibi bakıyordu, ağlama demiyordu. Zoraki açtığım ağzımda "ben" diyebildim. Sonra tekrar konuşmaya başladı. Bu kez daha sakindi.
—Bence söyleyecek bir şeyin yok. Ben seni köpek gibi seviyorum. O yüzden ne senden gidebiliyorum, ne de kalabiliyorum. Gaye'yi sorup durma. Böyle dellendiğim anlarda frenliyor beni. Yoksa daha büyük hatalar yaparım. Haa merak etme dokunmadım ona, şimdilik öyle bir niyetim de yok. Haydi gidelim geç oldu.
Elimi tuttu, çekeler gibi yürümeye başladık. Durağa gelip beklemeye başladık. Kimseler yoktu. Sesimiz çıkmıyordu. Tüm keyfim kaçmıştı. Uzun sürse şaşıracaktım zaten. İşin kötü yanı tamamen haklıydı. Bencilce davranıyordum. Ama söz konusu Aslan olunca mantığım çalışmıyordu. Kalbim de başkasını kabul edemiyordu işte. Ben Barış'ı yok sayıyordum ama Aslan'ın gözüyle öyle olmadığını anlayamıyordum. Anladım... Aslan'a döndüm
—Özür dilerim.
—Dileme.
—Haklısın ama.
—Değilim.
—Öylesin.
—Eylem, sesimi yükseltmemeliydim. Senin durumunu da anlıyorum aslında. Ama işte anlatamadığım organlarım var. Şuan sadece koynumda yatmanı istiyorum ve bu imkansızlık beni öldürüyor.
Cevap vermek yerine sıkıca sarıldım ona. Aynı şekilde sıkıyordu beni.
—Konuşmana, kendini anlatmana bile gerek yok. O kadar aynıyız ki..
Korna sesiyle toparlandık, gelen dolmuşa bindik. Söylenecek söz yoktu daha. Ellerim avuçlarında, başım omzundaydı. İçim eriyordu, tüm eriyenler ona doğru akıyordu. Bir mucize diliyordum Allahtan. Aylar sonrasına değil, yarına değil, hemen bu geceye şuana bir mucize istiyorum. Bu elleri bir ömür ayırmayacak bir mucize...

Güzel okuyucular, beğeni ve yorumlarınızı unutmayınız.
İyi okumalar 😘

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin