33.BÖLÜM (+18)

591 39 7
                                    

Ağustosun yakıcı güneş ışığı yarım bıraktığım perdenin aralığından yüzüme vuruyordu. Kalkıp kapatırsam uykumun bölüneceğini, bir daha uyuyamayacağımı düşünüp kafamı yastığın altına soktum. Gün daha yeni açıyordu ve ben uykuya dalalı daha bir iki saat olmuştu. Erken uyandığımda gün bitmek bilmiyor, ruhumu saran azap artıyor. Zaten bütün bir gece o azap yüzünden uyuyamıştım. İçimde hissettiğim en güzel duygular nasıl oluyor da böylesine acı verebiliyor anlayamıyorum. Yaşamak istiyorum, bu kadar. Anlamını bildiğim hislerle yaşlanmak istiyorum, sevgiyle... Bir mecburiyete bağlı biçilmiş bir ömürle değil, razı gelinmiş bir kaderle hiç değil.
           Kafamın içinde aynı sahneler tekrar tekrar döndü durdu. Önce karşılaştık, sonra dans ettik, sonra öpüştük ve seni seviyorum. Her tekrarda vucüdum yeniden alev alıyor her bitirişte sönüyor. Ruhumda bedenimde daha fazlasını istiyor. Karnında kelebeklerin uçuşundan, ellerimin buz kesip terlemesinden çok başka bir his. Karnımdan kasıklarıma doğru inen bir ürperti, heyecan dalgası. Onun olmanın verdiği ayrıcalığı yaşama isteği. Bazı tekrarlarımın sonu eski yaşadıklarımızın hayalleriyle bitiyor. Elimden tutuyor ve bildiğim o evde çekinmeden birbirimizin oluyoruz. Her ayrıntısını tek tek düşünüyorum. Baştan aşağı her hücremle teslim oluyorum, göğsünün sol tarafına kıvrılıyorum...
          Olmayacak şeylerin hayaliyle yanan bedenimi balkona atıp sakinleştirmeye çalışıyorum. Ardından sebepsiz bir ağlama krizi. Sonra yeniden karşılaşıyoruz ve gülümsüyorum. Tam bir çıldırış...
          Aslan'ın beni sevdiğini iliklerime kadar hissedebiliyorum. Dokunuşunda, bakışında, söylediği sözlerle, gülümseyişinde. Onun yanında tepeden tırnağa aşkla doluyorum. İçine doğru çekliyorum. Ve her seferinde yanından ayrılıyorken bir daha onu göremeyecekmişim hissiyle tüm bedenimi saran aşk, bu kez acıyla kıvrandırıyor. Dönüyorum Barış'a ister istemez aynı hisleri arıyorum. Ancak bana olan tüm yaklaşımını bencilce buluyorum. Bana olan hisleri, beni sevdiğinden değil de kendisine olan sevgisindenmiş gibi. Kendi mutluluğunu önemsiyor. Onu mutlu eden şey de benim varlığım. Kimi seviyormuşum, ne istiyormuşum, nasıl hissediyormuşum umrunda değil. Yanındaysam eğer yeter!
          Ah bu içime dolan çaresizlik... Yıkıp geçiyor tüm benliğimi. Geriye bir ben kalıyor, ben olmayan...
Ezgi başımın üzerindeki yastığı kaldırdı. En neşeli haliyle uyandırmak için seslendi
—Heeeyyy, uyan hadi. Öğlen oldu neredeyse. Gideceğim birazdan.
          Gözümü açmadan, en mahmur halimle cevap vermeye çalıştım.
—Hııı... Doğru sen gidecektin değil mi.. İyiii git. Beni neden uyandırıyorsun?
—Hadiii... annem ve ablam kahvaltıya bekliyor.
—Ooo teşkilat kurulmuş desene, sen in. Ben de gelirim beş dakikaya.
          Ezgi odadan çıktı, ben de istemsiz bir şekilde yatakta oturdum. Gözlerim açılma konusunda zorlanıyor. Saate bakmak için telefonu elime aldım. Murat Abi'den bir kaç mesaj vardı. Kaşlarımı çattım hepsini öyle okudum
"Günaydın Eylem, uyanınca ara."
"Hala uyanmadın mı, müsait mi değilsin? Merak ettiğim şeyler var."
"Eylem, gitmeyeceğini söylediğin halde neden gittin düğüne?"
"Kendine zulüm ediyorsun bunu anladım da, Aslan'a bunu neden yaşatıyorsun?"
"Off Eylem neredesin?"
          Sabahın 7 sinden beri mesaj atmış. Saat 11'i geçiyor. Neyse bir cevap yazayım da öyle ineyim aşağıya.
"Sana da günaydın, sormadın ama iyim sağol! Zor bir akşamdı, neyi neden yaptığımı sorgulama çünkü inan ben de cevabını bilmiyorum. Sadece aşktan! Şimdi müsait değilim sonra konuşuruz." Telefonu kitleyip banyoya girdim. Morarmış göz altlarımın yer aldığı yüzümü yıkayıp aşağı indim. Annemde kızının gidecek olmasının hüznü varsa da keyifli bir sofraydı. Ben sessizce yerime oturup her zaman ki dinleyici pozisyonuma geçtim. Bir  kaç gün sonra da ablam tatile gidecekti. Bir süre sessizlik iyi gelecek.
          Kahvaltıdan sonra Ezgi toparlandı ve hepimizi öperek evden çıktı. Annem kulağına küpe olacak bir sürü nasihat etti. Ardından da koruyucu dualarını okuyup yolladı. Ezgi'yi kıskanmadım desem yalan olur. Kendisi kabul etmese de ailenin özgür kızı. Fırsatları avantaja çevirmesini çok iyi biliyor. Kendisini kurtarmanın bir yolunu bulmuş. Asla bir Eylem olamayacak bu evde, o kadar aşikarki...
          Odama çıktım, elime telefonumu aldım. Murat Abi cevap yazmıştı.
"Aşk böyle bir şey değil Eylem, aşk Barış'ın sana hissettiği şey. Her şeye rağmen sana koşan ruhu, seni seven kalbi! Senin yaptığın sadece bencillik. Biraz da o çocuğu düşün!"
         Gece boyu olan düşüncemle ne kadar zıt şeyler. Barış'a yakıştırdığım bencillik aslında benim yaptığım bir şey mi? Ama Aslan beni seviyor, nasıl bencillik olur ona yaklaşımım. Diğer kızı sevdiğini hissetsem asla böyle yaklaşmam ona. Yok hayır bencillik böyle bir şey değil, olamaz. Ama Aslan acaba ne anlattı ona da böylesine tepki veriyor.
"Hayırdır abi, ne duydun da böyle konuşuyorsun?"
"Sana bir şey anlatmayacağım daha, geçen sefer anlattıklarımı söylemişsin Aslan'a. Güvenmiyor bana daha!"
"Kusura bakma zor duruma düşmeni istemezdim."
"Eylem hep söyledim tekrar söylüyorum, Aslan'ı her görüşünde umut aşılıyorsun ama o umudun bir oluru olmayacak. Kendi anlık mutlulukların için kullanma şu çocuğu. Barış'a yanaş. Onu sev, onunla mutlu olmaya bak."
          Umut mu verdim Aslan'a ben, gelecekten mi bahsettim? Evet onu görmek bana mutluluk veriyor, ama zaten kaç kez elime böyle bir fırsat geçiyor ki? Gelmiyor başka türlüsü elimden, sürekli onu görmek yanında olmak istiyorum. Kendimi bu kadar frenleyebiliyorum. Ve bu kadarını yapabiliyor oluşuma bile şaşırıyorum. Ona olan hislerimin yanında öylesine zor bir şeyi başarıyorum ki. Beni görmek Aslan'ı üzüyor mu acaba? Üzüldüğünü hissetmiyorum, sadece eski görüşmelerimizi yapamıyor oluşumuza üzülüyor. Her "Ahh Eylem" deyişinde bunu hissediyorum. İşin içinden çıkamıyorum, silip atamıyorum. Hangi kesik iz bırakmadan bedenimizden silinip gider ki, Aslan da benim kalbimin kesiği, iyileşmesi mümkün değil. Ben yüzüm asık elimde telefon öylece otururken yatağımda Barış'dan mesaj geldi.
"Bir kez olsun ilk günaydın mesajını sen atsan, bir kez olsun ağzından güzel bir şey çıksa, özlediğim ama o çok uzaklarda kalan Eylem yine benim olsa. Nişanlımla mutluluğu hissetmek istiyorum, her davranışını irdeleyip ordan kendime mutlu edecek bir pay aramak istemiyorum. Umarım anlamışsındır. Güne bu şekilde başlamak istemezdim ama bana yüzünü çevirme lütfen. Günaydın Aşkım."
Yüzümü çevirmeyeyim de beni rahatça öp öyle mi, istediği şey bu mu? Ne oluyor yaa... Biranda odama narkotik şubeden baskın yemişim gibi annem ve ablam girdi. Elimde telefon şaşkın bakışlarımı onlara doğrulttum, annem sazı eline aldı:
—Kiminle konuşuyorsun?
          Korkuyla çırpınan kalbim doğru kelimeleri seçmekte zorlanıyordu. Yarı kekeler vaziyette cevap verdim
—Be be ben mi? Şey Barış'la.
—Yalan konuşma artık Eylem, kimdir o adam? 30 yaşındaki herifle sen ne konuşabilirsin delirtme beni.
          Annemin ses tonu direk son desibele kadar çıktı. Murat Abi den bahsediyordu ama yaşına kadar onu nerden tanıyorlardı. Ne yapıyordu bunlar, ne türlü bir istihbarat topluyorlar, kimden, nasıl? Sıradan bir ev hanımı olan annem neden FBI gibi davranıyor? Gözünde nasıl bir suçlu pozisyonundayım ben? Sabah sabah ne oluyor? Konuşmaya cevap vermeye çalıştım ama o kadar ezik konumdayım ki, ağzımdan çıkanların doğru olduğunu bildiğim halde bakışları benim bile kendimden şüphe etmeme sebep oluyordu.
—Zannettiğiniz gibi bir görüşme değil. Öylesine sohbet ediyoruz işte.
—Kimdir o? Sohbet edecek adamın mı kalmadı? Elin herifleriyle ne konuşabilirsin sen?
—Benden ne istiyorsunuz?
—Açıklama yapmanı.
—Tamam, Aslan'ın kuzeni kendisi. Aslan ile görüşmüyorum, arada bir bununla yazışıyoruz. Yanlış bir konuşma da yok devamlı Barış'la mutluluğumu isteyen konuşmalar yapıyor.
—Benim buna inanmamı mı bekliyorsun?
—Ben sana inanacağın bir şey söyleyeyim mi? Olmuyor anne!
Cümleye başlamamla gözümden yaşlar süzülmeye başladı. Sesimin tonu ne yüksek ne de sessizdi. Sadece çaresizdi. Çaresizliğin bir ses tonu olur mu? Oluyor işte. Izdırap doluydu tınısı. Öylece devam ettim.
—Olmuyor! Ne yaparsan yap, dünyanın en iyi insanı da olsa içimden bir şeyler Barış'a akmıyor. Yapamıyorum, sürdüremiyorum. Çabucak bizi nişanlandırdın, sonra evlendirdin ama olmuyor. Mutlu değilim görmüyor musun? Görmüyor musun?
          Başım öne eğik ağlamaya başladım. Tükenmiştim artık. Ben de herkes gibi etten kemikten idim neden bunca yük var sırtımda, neden parçalanıyorum böyle. Derken annem de ağlamaya başladı.
—Ben mi suçlu oldum şimdi, hepsi benim hatam mı? Tabi yaa ben yaptım, ben doğru!
         Şok olmuş inanamayan haliyle konuşuyordu. Odadan söylenerek çıktı. Ardından ablamla bakıştık. Hiçbir anlam çıkaramıyordum bakışlarından, ne bana inananıp acıyordu ne de anneme. Arafta kalmış gibiydi. Ayağa kalkıp annemin peşinden gittim. Bu kez konuşacaktım, bu kez beni anlayacaktı. Başladığım işi bitirmeliydim. Yatak odasında en köşeye sinmiş ağlıyordu. Yanına oturdum ve tane tane konuşmaya başladım
—Anne sen hiçbir zaman ilişkimin içinde olmadın. Bana hep uzaktın. Bu belki benden belki senden kaynaklıydı bilmiyorum. Ama yoktun işte. Barış'ı hiç hayatımda istemedin. Hatırlarsan sen kendin bana 'onu sevdiğine hiç inanmıyorum, aşk böyle bir şey değil' demiştin. Ben bu cümlenin anlamını yeni kavradım. Haklıydın, aşk değildi o. Bunu anlayınca ayrılmak istedim ama engel oldunuz. Yılların hatırı dedin, elalem dedin ayrılmama izin vermedin. Hayatım karmakarışıkken vakit kaybetmeden gelsin istesinler dedin. Ve sen -işi olmayana, askerliği yapılmamış adama asla kız vermem diyen sen- beni nişanlandırdın. Sonra da yok istemiyorum dememe rağmen bana kulaklarını tıkadın nikahlandırdın. Yalan mı? Sen istemedin mi?
—Ben istedim evet, nikahta keramet vardır seversin sandım.
—Olmadı işte anne, sevemedim. Daha çok soğudum. Yapamıyorum, içten gelen bir şey bu ve benim içimden gelmiyor.
—Benim suçlu yani öyle mi? Ne istiyorsun o piçle mi evleneceksin? İ-zin ver-mem!
—Ben öyle bir şeyden söz etmiyorum, şuan konumuz Barış!
—Biz onları araştırdık herkes iyi şeyler söyledi, istihareye de yattım ben çok güzel şeyler gördüm. Barış iyi bir çocuk.
—Tamam ama bunlar bana yetmiyor.
—Benim yüzümden! Ben karışmıyorum artık ne yaparsan yap. Git at yüzüğü, babana da kendin söylersin ben başkasını seviyorum diye. Artık baban sever mi döver mi seni umrumda olmaz. Madem ben yaptım her şeyi buyur toparla.
          Ağlamaya başlamıştım, boşa çırpınıyordum öyle aşikardı ki.
—Anne sen beni desteklemezsen toparlayamam. Ben babama söylesem de sen beni desteklemediğin için babam da desteklemeyecek. Bu hep böyle olmuştur. Babamı en iyi sen ikna edersin.
—Ben mahvetmişim hayatını ama daha karışmam.
—Yapma anne, bunu bana yapma...
Annem ağlıyordu, ben ağlıyordum. Ablama döndüm baktım
—Yanlış bir şey söyledim mi? Uyduruyor muyum ben, kırıp döktüm mü kimseyi, sen söyle?
          Hayır anlamında başını salladı ama hiç konuşmadı ablam. En azından o destekleseydi beni. Belki annemi daha çabuk ikna ederdik ama sustu. O sustukça ben daha çok ağlamaya başladım. Ayağa kalktım odama çıktım. Olmayacak bir umuda sarılıp içimi döktüğüm annemden hayal kırıklığı ile ayrılmıştım. Ötesi yoktu, anlayamıyordu beni. Bir süre ağladıktan sonra balkona çıkıp toparlanmaya çalıştım. Oturup uzaklardaki denizi izliyordum. Öylesine dalmıştım ki ablamın odaya girdiğini duymadım. Gelip başımda dikildi. Sanırım hakkımda aldıkları kararı açıklayacaktı. Her zamanki gibi!
—Eylem, senin sinirlerin bozulmuş. Daha sağlıklı düşünebilmen için psikiyatristten senin için randevu aldık. Çarşamba günü gideceksin.
         Şaka mı yapıyorsun bakışı attım. Kurduğu cümle aklımda tekrar edince gülmeye başladım.
—Benim değil de sinirlerimi bozanların gitmesi gerekmez mi?
—Ne istiyorsun kadından, senin iyiliğin için çırpınıp duruyor. Daha ne yapsın senin için. Suçlayıp durma, üzüyorsun onu.
—Ben iyilik görmek istemiyorum ki, beni boşversin. Benim için Hiçbir şey yapmasın istiyorum.
—Sen onun kızısın ve toplumda onun adını temsil ediyorsun. Gittiğin yol doğru değil, inan bana ilerde çok teşekkür edeceksin.
—Duyanda annemi topluma mal olmuş bir sanatçı zanneder. Bırak Allah aşkına. Takmışsın diline ilerde teşekkür edeceksin diye başka bir şey demiyorsun. Suçsuz yere hapis yatan mahkumlar gibiyim, yıllar sonra ya siz pişman olursanız. Ya ben teşekkür etmezsem ne olacak?
—Görüyorum ki doğru bir karar almışız.
          Arkasını döndü ve ilerlemeye başladı soruma bir cevap vermek yerine tam kapıdan çıkacakken seslendi
—Unutma çarşamba sabah.
          Kendi kendime gülmeye başladım. Bir psikiyatrist eksikti hayatımda. Neyi değiştirebilecek acaba? Mesela Aslan'a olan sevgimi azaltabilir mi, ya da Barış'a aşık olmamı sağlayacak bakış açısını verir mi? Ailemle daha samimi olabilmem için üç maymunu oynamayı öğretir mi? Tüm bu yaşanmışlığı silebilir mi? Ne yapabilir bana bir psikiyatrist? Sinirlerim bozulmuşmuş.. Resmen beni boş konuştuğuma ikna etmeye çalışıyorlar, delirtmeye çalışıyorlar. Doktor da ispatı...
          Yeniden sessizliğe gömüldüm, denizi izlemeye devam ettim. Biraz sonra Barış aramaya başladı o an Barış'a cevap yazmadığımı hatırladım. Elimle başıma vuruyordum, ne diyecektim şimdi?
—Efendim Barış
—Yazdıklarıma bozuldun değil mi?
—Yok hayır bozulmadım.
—Çünkü umrunda değil.
—Ne ilgisi var. Annemle atıştık biraz, canım sıkkındı ondan yazamadım.
—Senin daima bir bahanen vardır zaten.
—Bahane değil gerçekten tartıştık.
—Tamam neden tartıştınız?
—Yaw ne yapacaksın sebebini. Sıradan şeyler işte.
—Bu kısım için bir şey uyduramadın mı?
—Of Barış, devamlı bir şeyleri ispat mı etmeliyim. Nereye varmaya çalışıyorsun?
—Beni başından savmandan sıkıldım, zaman istedin verdim. Yeter artık. Toparlan.
—Toparlanmazsam?
—Bilmiyorum, belki yardım alırsın.
—Bir dakika ya, annemle mi konuştun sen?
—Annen mi, hayır ne ilgisi var?
—Ağız birliği yapmışsınız gibi yardım al demen.
—Aklın yolu bir demek ki.
—Yardıma ihtiyacım yok benim. Tavırlarımdan sıkıldıysan yapman gereken gayet açık. Söyleyecek başka bir şeyim daha yok. Kapatıyorum.
—Konuyu hemen nasıl oraya getiriyorsun ama. Kapat bence de. Görüşürüz
Tarifsiz sinirlenmiştim, benim adıma karar vermeleri, benliğimi bu kadar hiçe saymaları boğuyor beni. Burayım ben, yaşıyorum aklım da var fikrim diye bağırmak istiyorum! Yardımmış... Evet haklılar aslında yardıma ihtiyacım var. Ama bana yardım edebilecek tek bir kişi var. Bakalım oda yardım etmek istiyor mu? Telefonumu elime aldım.
—Sana ihtiyacım var?
Hiç düşünmeden, ne olabileceğini tartmadan yazdım. Düşünürsem bunu yapamayacağımı biliyorum, ama devamlı benim ömrümden çalmalarından yoruldum. Üç kuruşluk mutluluğu çok gördüler. Öyleyse ben de gizlice kazanırım o mutluluğu. Tabi oda isterse.
—Bir sorun mu var?
—Müsaitsen görüşebilir miyiz?
—Olabilir, nereye geleyim?
—Büyükannene.
—Nasıl istersen, 10 dakikaya ordayım.
—Tamam ben de hazırlanıp çıkıyorum.
           Hiç vakit kaybetmeden ayağa kalktım, eşofmanımı giydim. Kulağıma kulaklığımı geçirdim. Aşağı indim.
—Ben yürüyeceğim biraz.
          Kimsenin bir şey söylemesine fırsat vermeden evden çıktım. Koşar adım Aslan'a doğru yürümeye başladım. Bir dakikayı bile boşa harcamak istemiyordum. İçim karmakarışık. Duygularım savaş halinde. Doğru ile yanlışı ayırt edemiyorum. Akıl, mantık, vicdan hepsini susturup öyle ilerliyordum. Ruhumun ona ihtiyacı var yoksa atlatamayacağım biliyorum. Benim Psikiyatristim O. İlacım O. Önümü gösterecek olan ışığım O. Şuan benliğimi saran tek kişi O.
Mesajlaşmamızdan 23 dakika sonra kapısındaydım. Nefes nefese kalmıştım. Acımla iç içe geçmiş olan heyecanla kapıya vurdum. Bir kaç saniye sonra kapı ardına kadar açıldı. Ben öylece ona bakarken Aslan bileğimden tutup hızla beni içeriye çekti, kapıyı kapattı. Kapının kapanmasıyla boynuna atlamam bir oldu. Sıkıca sarmaladım onu. Aslan da aynı şekilde belimden sarıyordu beni. Kokusu boğazımı yakarak içime doluyordu. Boğazımdaki yakıcı o tat gözlerimi sulandırıyor. Bir kaç dakika hiç konuşmadan, ama hiç de ayrılmadan öylece sarıldık. Parmak ucunda yükseldiğim yerden yavaşca yere bastım. Kollarımı gevşettim. Yüzüne baktım. O hep bildiğim tanıdık yüze.. Buruk bir gülümseme yerleşti dudaklarıma. Aslan da hafifçe gülümseyerek ilk kelimeyi söyledi:
—Hoşgeldin ruhuma.
—Hoşbulduk.
—Kapının önünde kaldık, hadi içeriye geçelim.
Elimi tuttu ve içeriye geçip yanyana koltuğa oturduk. Elim elinin içinde kaybolmuştu çoktan. Gözlerindeki ışık öyle parlaktı ki onlara bakarken hiçbir derdimi düşünemiyordum. Sanki bir tek bu an varmış ve sonsuza dek sürecekmiş gibiydi.
—Anlat bakalım Eylem, nedir seni bana getiren?
—Sensizliğe ancak bu kadar dayanabiliyorum.
—Rekor kırdık desene.
—Ben bir daha bu kadar uzak kalmak istemiyorum. Şuandan itibaren söyleyeceklerim çok saçma biliyorum. Ama sensizlik beni günbegün öldürüyor. Bir geleceğimiz yok seninle bunu bugün çok iyi anladım, ama geçmişimizi silmeye de gücüm yok. Açıkçası isteğim de yok. Seni görmeye devam etmek istiyorum.
          Gözlerime bakıp kararlılığımı ölçmeye çalışıyordu. Bir yandan da başını kaşıyarak düşünüyordu. Söylediğim şeyi mantığına yatırmaya çalışıyordu.
—Seni görmeyi ben de istiyorum. Ama bu şartlarda çok tehlikeli. Yakalanırsak senin için çok kötü olur Eylem.
—Umrumda değil. Çünkü dayanamıyorum artık. Dayanamıyorum...
Aslan yeniden sarıp sarmaladı beni. Onun sıcağı yaz aylarında beni serinletiyordu. Geri çekilmeden yüzüne baktım, göz göze burun burunaydık.
—Aslan, birbirimizin olalım ölesiye.
Dudakları dudaklarıma değdiğinde tüm arzularımla cevap verdim ona. Aklımda kimse yoktu ne ailem, ne Barış, ne Murat Abi, ne Gaye... Biz vardık. Aslan ve Eylem. Bitik bir ilişki, sonsuz bir aşk. Üzerime doğru eğilip beni koltuğa yatırdı. Dudaklarını hiç ayırmadan elleri tişörtümün içine daldı. Yukarıya doğru çıkıp sütyenimin kopçasını yine tek seferde açtı. Rahatça avuçladığı göğüslerim daha fazlasını istiyordu. Önce Aslan'ın tişörtünü ardından kendi tişörtümü çıkardım. Ve dudaklarını göğüslerime yönlendirdim. Dudaklarıyla daha çok irkilip kabaran göğüs uçlarım dişlerinin arasında tatlı tatlı zevke geliyordu. Elini eşofmanımın içine daldırıp çamaşırımı aşınca ağzımdan derin bir inilti çıktı.
—Şşşşş bitanem, çok arzulusun ama sessiz ol.
Bunu söyleyip ustaca kullandığı parmaklarıyla daha çok inlememe sebep oluyordu. Kendimi susturamayacağım için dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Ağzının içine inliyordum artık. Aslan'ın buna dayanamadığını biliyordum. "Ooff çok güzelsin Eylem" diyerek öpücüklerine ara vermeden aşağıya doğru kaydı. Üzerimdeki her şeyi çıkardı dudaklarını bu kez en kuytumla buluşturdu. Öyle yumuşak, öyle tatlı bir his ki öylece sürüp gitsin istiyorum. Öte yandan onun olmak için deliriyorum. O kadar yoğun zevk alıyordum ki çok erken olmasına rağmen boşalmak üzereydim..
—Aslan, gel...
Aslan çağrımı bekletmeden bacaklarımı aralayıp araya yerleşti. Bu kez inleme sırası ona geçmişti. Üzerimde gidip gelirken ellerimiz bedenlerimizi keşfediyordu. Avuçlarımla terlerini siliyordum. Anlından yüzüme damlayan damlalarla keyif alıyordum. Boynunu öptüğüm sırada kulağına doğru fısıldadım,
—Geliyorum...
Aslan'ın ismini haykırarak, tırnaklarımı sırtına geçirerek boşaldım. Benden sonra kendini daha fazla tutamayan Aslan göbeğime doğru boşaldı. Bitkin bir şekilde üzerime doğru yattı. Başını göğsüme koydu.
—Üzgünüm tatlım.
—Önemli değil.
Biraz dinlendikten sonra ayağa kalkıp üzerimizi temizledi. Ardından yanıma yattı ben de tabiki kolunun altına girerek sol göğsüne kıvrıldım. Onun olmanın verdiği rahatlama çok başkaydı. Ait olduğum yerdeydim. Ruhumun yuvasıydı yanı. Biliyorum ki hiçbir güç bunu değiştiremezdi.
—Senin olmayı özlemişim.
—Aynen, seninle tek vücut olmak harika.
Sessizce yatıyorduk. Aslan sağ eliyle yanağımı okşuyordu. Bense günlerce özlemine nasıl katlandığımı bilemediğim o kara gözlerine bakıyordum.
—Eylem, emin misin?
—Neyden?
—Bu şekilde görüşmek istediğine.
—Bilmiyorum, açıkçası derinlemesine düşünmedim. Sana gelen yollarımı istemediğim halde kapattılar. Ben de gizli yollarla gelmek istiyorum. Bir inatlaşma gibi, onların istediği kişi olmak istemiyorum.
—Ama bunu bilmeyecekler, bu inadını senden başka gören olmayacak ve onlar senin oldurmak istedikleri kişi olduğunu sanıp mutlu olacaklar.
          Doğru söze verecek bir cevabım yoktu.
—Yani birtanem, sen kendini cezalandırıyorsun.
—Seni görmek bana ceza mı?
—Şuan çok öfkelisin ailene. Ama öfke denen şey hızla geldiği gibi hızla da gidecektir. Ve o zaman sürekli bir vicdan muhasebesi yapacaksın, gizli görüşmeye çalıştıkça strese gireceksin, bana olan hislerin hiç azalmayacak, hayatıma giren kişileri kıskanacaksın ama bir şey diyemeyeceğin için susmak seni yıpratacak, yani nereden bakarsan bak zor bir süreç. Bence bir derinlemesine düşün. Şimdiki duygularınla değil ama, geleceği düşünerek...
—Bu kadar mantıklı olmak zorunda mısın?
—Dikkat ettiysen kendi hiçbir duygumdan söz etmedim, yalnızca seni düşünüyorum.
—Ettim tabi etmem mi. Hadi şimdi bunu bir kez de kendi açından değerlendir.
—Peki... Seni görmek, bedeninle bütünleşmek bana tahmin edemeyeceğin hazzı ve mutluluğu yaşatıyor. Evet ölesiye bunu yaşamak istiyorum. Ama öte yandan gizlenmek beni de yoracak sana ulaşmak istersen acaba yanında biri var mıdır zora düşer mi diye kendimi yiyeceğim, sana yazıp cevap alamadığımda bir şey mi oldu acaba diye düşünerek sen cevap vermeden yazamayacağım için iki kat kendimi yiyeceğim, onu geçtim şuan kollarımda olan benim olduğunu hissettiğim bir kadını başka bir herifle paylaşmak zorunda kalacağım ki bu içlerinde en katlanılmaz olan durum.
Dişlerini sıkıp. Derin bir nefes aldı. Kollarıyla beni sıkıca sardı. Öylece devam etti.
—Şimdi tek bir soru var. Bunca sıkıntıyı anlık mutluluk için çekmeye değer mi?
Göğsünde doğrulup önce dudaklarına kısacık bir öpücük kondurdum
—Bana gülümseyerek baktığın bir kaç saniye değil bu saydıklarını tüm dünya sıkıntılarını çekmeye değer. Çünkü o saniyeler sıkıntılarımı göğüslemek için bana güç veriyor.
          Aslan'ın yavaşça dudakları yayıldı. Sonra uzanıp beni öptü.
—Sen çok güzelsin, ama yine de bunu bir kez daha düşün.
Beni devirip üzerime çıktı. Daha uzun bir öpücükle yeniden sevişmenin ilk kıvılcımlarını attı. İçimde değişik bir huzur vardı. Bu huzur beni korkutuyordu ama yinede yanında gülümseyebiliyordum.
Aslan bir ateşti bense su. O benim sularımda kulaç atarken ben onun ateşiyle yanıyordum. Biz birbirimizin günahıydık. Ve ben günahımı çok seviyorum...


Dünyada bunca günahın olması sevgiden değil mi? O günahları yaşatanların yaptıklarını haklı görmeleri değil mi? Hadi düşünün en basit günahınızın bile eminim içinizde mantıklı bir sebebi vardır.
Beğenilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum.
İyi okumalar 😉

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin