18. BÖLÜM

405 54 7
                                    

Alarm acı acı bağırıyor, gözlerim acıyarak açılıyordu. Her sabah; akşam erken yatacağım diye kendime söz vererek, Kış mevsiminde hele hele sabahın ilk ışıklarındaki o soğukta, yatakta, yorganın altında olmanın keyfini bir gün bende çıkaracağım diye umut ederek doğuyor. Yorganı tekmeleyerek, oflayıp puflayıp çıktım yataktan. Banyoya gidip soğuk suyu yüzüme çarpınca gerçekten uyandım. Boğazımdaki morluğa günaydın diyerek, onu sevdim. Esneyerek odaya girip dolapla bakıştım. Mavi gömleğimi, kot pantolonumu giyip boğazıma fular bağladım. Kahvaltı etmek için alt kata indiğimde masanın üstündeki çiçekleri gördüm. Bir kaç hafta önce Aslan'ın papatyalarını misafir eden vazo şimdi Barış'tan gelenlere ev sahipliği yapıyordu. Kafamda istemsizce çiçekleri kıyaslıyordum. Karışık bir demet yaptırmıştı Barış, tıpkı kendi karakteri gibi her türü barındırıyor. İlk bakışta insana hoş görünüyor ama tek tek incelediğinde gerçekten karmaşık, içinde dayanıksız bitkisi çok. Papatyalar öyle miydi, sade ve şık. Üstelik dayanıklı. Tıpkı... Aman ya ne saçmalıyorum. Bir insanı sevmiyorsan ondan gelen güzelliği de sevmezsin. Canın kusur bulmak istesin en olumlu davranış bile batar sana. Ama seviyorsan zaten körsün. En boktan huyları bile ballı börek gelir insana. Sahi Aslan'ın kötü var mıydı? Bence yok ;) kahvaltımı bitirdim. Yarım yamalak soframı toparlayıp dişlerimi fırçaladım. Kabanımı giydim kendimi dışarıya attım. Aheste aheste yürüyerek düşünüyordum. 5 gün sonra yılbaşı. Yeni bir yıl yeni umutlar, yeni bir aşk. Keşke o geceyi Aslan ile geçirmemin bir yolu olsa. Ama imkansız. Bu konuda boşuna hayal kurmayayım. Dersteyim ve gözlerim kapanıyor. Sınıftaki sıcaklık arttıkça ben sandalyemde mayışıyorum. Gözümü bir kaç saniye kapalı tutsam gittim. Bir ben değil tüm herkes böyle. Hocaya ölü balık gibi bakıyoruz. Aylardır hem hafta içi hem hafta sonu erken kalkarak uykuya meydan okuyoruz resmen. Sınıfın yaş ortalaması 23-24, eminim kimse erken yatmıyordur. Zaten bakışlardan da belli. Hala anlayamıyorum neden bu saçma seminer? Hoca da bu durumu fark etmiş olacak ki tüm camları açtırdı, ses tonunu yükseltti. Bir kaç kişiyi uyandırabilse de ben hala direnişteydim. Telefonum titredi. Eğer Barış'tan mesaj gelmişse kesin uyanırım. Yarı açık gözlerle ekrana bakındım mesaj Onur'dandı.
—Eylem yola çıkıyorum 2 saate ordayım. Ha bir de günaydın.
Gözlerimi pörtlettim. Mesajı bir daha okudum. Nasıl yani? Onur buraya mı geliyor? Ağzım yayıldı, nasıl mutlu oldum anlatamam.
—Günaydın, senin eğitim seminerin yok mu?
—Biz de sendeki kadar sıkmıyorlar. Seninki seni görmeme engel olmaz değil mi?
— Yok yok, bir şekilde hallederiz. Çok sevindim ya. Özlemiştim seni. 
—Bayadır kötüsün, az dertleşiriz.
—Yalnız geliyorsun di mi?
—Evet, korkma Elif mevzusu kapandı.
—İyi ya sevindim. Ben sana başka kız bulurum.
—Ben boyumun ölçüsünü aldım bir süre bana bulaşma.
—Bir şey olmuş?
—Gelince konuşuruz araba kullanıyorum.
—Tamam tamam. Dikkatli ol. Arada haber et.
Ağzım kulaklarıma dayanmıştı resmen. Başımı telefondan kaldırdım hoca bana bakıyordu. Sınıfın hepsi sessiz. Ne zamandır bakıyor acaba. Resmen mesaj gelince kendimi kaybettim, sınıfta olduğumu unuttum.
—Hoca hanım bitti mi görüşmeniz?
—Özür dilerim hocam, önemli bir durum vardı ondan böyle şey oldu.
Konuşurken sesimin tonu giderek azaldı. Son kelimeler ağzımdan mırıldanarak çıktı.
—Gülümsemenizden belli oluyor ne derece önemli bir durum olduğu.
—Hocam ben?
—Yeterli! açıklama istemiyorum. Dedi ve ben sustum. Bir iki dakikalık mutluluk da böylece boğazıma dizildi. Sıradan bir insan iken artık tüm sınıf beni tanıyor. Ve uyuyan herkes uyanmış vaziyette. Hoca da nutuk atmaya başladı ki değme keyfime.
Kendisi de şuan burada olmak yerine tatil yapabilirmiş ama bazen insanlar değil yönetmelikler konuşurmuş. Bu işte de öyleymiş. Elleri mahkummuş. Uyuyan bir sınıfa ders anlatmanın bir mantığı olmadığını oda biliyor ve görüyormuş ama yapabileceği bir şey yokmuş. Yataklarımızdan çıkıp gelmişiz hafta içi yoruluyormuşuz bir de yeni öğretmen olduğumuz için adaptasyon süreci de bizi ayrıca yoruyormuş. Bu yüzden uykulu halimizi anlayabiliyormuş. Ancak telefonla ilgilenmek tam anlamıyla saygısızlıkmış. Biraz empati ile bunu daha rahat anlayabilir mişiz. Netice de öğretmenmişiz. Ama belli ki durumun ehemmiyetini farketmemişiz, bu eğitimlerin sonunda olacak olduğumuz sınavlardan geçemezsek tüm haklarımız elimizden alınacakmış. Falan filan anlattı durdu. Sonra da kısa bir ara veriyoruz deyip çıktı. Yanımdan geçerken herkes bana bakıyordu. Çünkü bu eşsiz konuşmanın sebebi idim. Yere o kadar bakındım durdum ama yarılmadı! Ben de kalkıp tuvalete kaçtım. Bir sonraki derste aynı hocaya aitti. Bir süre birbirimizi görmesek iyi olurdu ama... Tuvaletten çıkıp kantine gittim. Hoca orda tek başına oturuyordu. Kalbim hayır yapma dese de aklım yanına git diyordu. Kendisi yapmadığımızı söylese de empatimi kurdum, öğretmenlik akılcı olmayı gerektirirdi. Yanına gittim.
—Hocam oturabilir miyim?
—Tabi ki buyurun dedi.
—Hocam ben özür dilerim. Yaptığım doğru bir davranış değildi.
—Sorun değil. Sana yüklenmiş gibi oldum ama tek sen değildin. Derste o kadar çok kişi telefonla ilgileniyordu ki. Sen sadece son damla oldun. Ben de taştım. Şahsi olarak algılama yani, geneleydi sözlerim.
—Evet ama tüm dikkatleri üzerime çektiniz, genelin hiçbiri o sözleri üzerine alınmadı, saygısız kelimesinin tek sahibi ben oldum. Bakışlarınızı kurarken ve sözlerinizi söylerken siz de empati kurarsanız iyi olur. Netice de hepimiz öğretmeniz öyle değil mi?
Sustum, hoca da sustu. Belli ki söyleyecek bir şeyi yok diye düşünüp ayağa kalktım ve
—Size afiyet olsun deyip kantinden çıktım.
İyi mi ettim, kötü mü anlayamadım. Biraz yavuz hırsız gibi davrandım. Keşke şu davranışımı herkese gösterebilsem. Mesela anneme, ablama, Ezgi'ye, Barış'a... onlar bana yüklenirken ben de onlara akılcı olabilsem..
Rahatlamak için kalan 5 dakikamda Aslan'ı aradım.
—Günaydın güzel kadın.
—Günaydın güzel adam.
—Mola mı verdiniz?
—Açıkçası bitmek üzere. Bazılarına haddini bildirmekle meşguldum da.
—Ne oldu, birisi seni rahatsız mı ediyor?
—Sonra anlatırım vaktim az. Şuan güzel şeyler duymaya ihtiyacım var?
—Akşama görüşelim, kulağına fısıldayayım olmaz mı?
—Çok güzel olurdu ama Onur geliyor. Hemen dönmezse onunla takılırım.
—Neden geliyor?
—Beni görmeye.
—Garip..
—Garip olan ne?
— Bir erkeğin, senin için şehir değiştirmesi. Fazla büyük bir fedakarlık.
— Hayatında bu fedakarlığı samimiyetle gösterecek arkadaşın yoksa. Ben ne yapabilirim..
— Yok değil var elbette ama hemcinsimden.
—Hayatım kıskançlık etme, sen de gel. Tanıştırayım sizi ve zannettiğin gibi olmadığını gör.
—Gelemem Eylem işim var.
—Az evvel, akşam gel kulağına fısıldayayım diyordun, iş yerine mi çağırmıştın beni?
—Eylem sen de gitme.
—Aslan yapamam, kaç yıllık arkadaşım şehrime geliyor, ben nasıl gelemiyorum diyeyim.
Hocanın sınıfa doğru yürüdüğünü gördüm, bir de derse geç kalırsam iyice dikkatleri üzerime çekerim.
—Bu arada ders başlıyor, kapatmak zorundayım. Tekrar konuşuruz.
—Konuşmaya gerek yok, git gör arkadaşını!
Pat diye telefonu kapattı. Canım sıkılmıştı. Şimdi mesaj da atamam derste, nasıl geçecek zaman. Off Aslan yaa..
Derse başlamadan önce hoca kaldığı vaazına devam etti. Sağ olsun konuşmamın ne derece etkili olduğunu da gösterdi.
—Arkadaşlar biraz önceki konuşmam sanırım yanlış anlaşılmış, söylediklerim hepinize hitaben idi. Arkadaşınız yanıma gelerek yanlışımı fark etmemi sağladı, kendisine fazlaca yüklendim. Hepinizin önünde özür dilerim.
           Dönüp bana baktı. Bir şey söyleyecek durumum yoktu. Onaylar gibi tebessüm ettim sadece. Sonra hızla derse girdi. Benim aklım Aslan'daydı. Kıskanç olduğunu söylemişti tamam da. Kendimi anlatmama izin vermiyor. Sanki gizli saklı bir durum var ortada. Neyin tribini yiyorum. Gel diyorum, tanış diyorum yanlış bir durum olmadığını kendi gözleriyle görsün istiyorum. Elimi çeneme koydum öylece     düşünüyorum. Yine dersi dinlemediğim kesin. Öğle arası geldi. Hemen Aslan'ı aradım. Çaldı çaldı açmadı. Herhalde işi vardır. Onur'u aradım.
—Onur, ne alemdesin geldin mi?
—Evet, okulları şaşırmadıysam kantindeyim.
—Oturacak bir kantin bulduysan doğru adrestesin, malum hafta sonları okullar gibi kantinlerde kapalı olur.
Bir yandan da kantine doğru yürüyordum. Kapıdan içeri girdim ve kenarda otururken gördüm. Telefonu kapatıp yanına gittim. Hoş geldin diyerek sarıldım. Gerçekten özlemiştim.
—Haydi gidelim, az ilerde güzel bir kafe var orda oturalım. Daha sessiz.
—İyiydi böyle.
—Onur, hadi dedim.
Ayağa kalktık. Yürüyerek kafeye geçtim. Aslan'ı tekrar aradım ama yine açmadı. İçime bir sıkıntı oturmuştu. Kafeye gelip oturduk.
—Onur yaa gelmene çok sevindim ama etrafımdakiler hiç mutlu olmadı.
—Kimmiş o?
—Önce ders aldığımız hoca payladı, sonra Aslan.
—Hoca geleceğimi ne biliyor?
—Aslında bilmiyor, derste senle görüşürken yakalandım ve dersin ortasında azarı yedim.
—Hadi yaa kötü olmuş.
—Aman boşver üniversitede çok uyarılırdık. Ama en azından yan yana olurduk ve ikimiz birbirimizden güç alırdık.
—Değil mi? En güzel azar dersten atıldığımızda olmuştu.
—Evet seni lunaparka götürmüştüm.
—Korkunç bir gündü.
—Haayııırr.. Tamam biraz korktun, belki birazdan fazla ama güzeldi. Sonra sen de eğlendin.
—İlk ve son deneyimim oldu.
—Hahaha. Zevksizsin çünkü. Zevksiz demişken Elif le ne oldu?
—Nasıl bağlama şekli bu?
—Hadi hadi anlat çok vakit yok. Derse gideceğim yine.
—Ben ne olacağım.
—Bilemiyorum, sen de gel derse.
—Ben dersten kaçtım Eylem.
—O zaman ne yaparsan yap. Elif diyorum?
—Dediğin gibi oldu. Evinden çıkarken görenler olmuş. Ben durumu yalanlayınca Elif'e afakanlar bastı. Sanırım onunla evlenmemi falan bekliyordu. Dolayısıyla benim yalanladıklarımı,
—Herkese anlattı değil mi?
—Kısmen.
—Sen de tabi kaçıp geldin. Ne yapabilirim senin için?
—Oh bee, insanın kendisini anlayanlarla konuşması ne güzel. Ben söylemeden sen zaten biliyor oluyorsun. Hiçbir şey yapamazsın. Zamanla unutulur nasılsa. Sen de durumlar ne alemde?
—Sen gelene kadar Aslan la bir ilişkim vardı. Şuan ne oldu ben de bilmiyorum.
—Neden?
—Sanırım biraz seni kıskandı.
—Olsun Barış da çok kıskanırdı.
—Barış'ınki milletin ağzına bakması. Sonuçta beraber takılıyordunuz. Kıskanan adam öyle yapmaz herhalde.
—Neyse takma çözersiniz bu durumu. Gelseydi tanışırdık.
—Söyledim ama, tercih etmedi. Ne zaman döneceksin?
—Akşama. Barış'ı da arasam mı?
—Sen bilirsin.
—Gel sen de akşam hep beraber konuşalım.
—Aaa yok tatlım yaa, ben bir süre Barış'ı görmek istemiyorum. Şöyle kalan tüm ömrüm kadar.
—Tamamen bitti mi?
—Yooo, birlikteyiz sanıyor. Kafamda, ruhumda, her zerremde bitirdim ben. Ama o ve işbirlikçi ailem devam ettiğimizi sanıyor.
—Sen de gösteriş yapıyorsun.
—Malesef..
—O zaman akşama ben bi yoklayayım onu. Belki çaktırmadan ikna ederim.
—Ömrümce sana dua ederim.
—Kız ayarlayayım mı ona?
—Hahaha. Dilediğini yap. Ama zor. Dikkat et tepelemesin seni.
—Kendi kaybeder.
—Onur be. Senden bir şey daha istesem?
—Söyle?
—Akşam sen Barış'la buluş. Ben de evdekilere beraber olduğumuzu söylerim.
—Aslan'la takıl di mi?
—Heee... Barış'ı arıyorlar kontrol etmek için. Telefonunu açmamasını ya da ne bilim yanınızdaymışız gibi davranmasını sağla. Bir şey yap yani olmaz mı?
—Söz veremem ama denerim.
— Bir de ayrılırken haber et bana.
—Tamamdır.
—Bana bak. Öyle bir saat oturup kalkma hemen haa..
—Oldu canıııım, senin için Barış'a saatlerce katlanırım. Başka derdin?
—Öyle deme. Barış'ta dert çok. Sana yemin ederim kendi dertlerini unutacaksın ve şükredeceksin. İşinden ailene kadar her şeye.Güven bana.
—Tamam. Ama bu iyiliğim karşılıksız kalmaz.
—Aslaaaa! Haydi kalkalım. Ders başlayacak.
Onur bana öylece baktı.
—Keşke üniversite bitmeseydi, öğrencilik çok daha güzeldi.
—Evet. Ama kıymetini bilememişiz.
Ayağa kalktık.
—İyi ki geldin Onur. Çok iyi geldin bana. Akşama da güzel haberler verirsen varya off..
—İnşallah.
Sarıldık ve ben okula o arabasına bindi. Derse girmeden Aslan'ı tekrar aradım. Açmadı!
Üç kuruşluk keyif insanın boğazına nasıl dizilir. Derse girdim hoca değişmişti artık mesaj atabilirim.
—Bitanem akşama güzel sözler fısıldayacak mısın?
Cevap yok.
—Aşkım uzatma lütfen, üzülüyorum.
Cevap yok.
—Bu kadar abartılacak gibi bir şey olmadı. Korkuyorum, başına bir şey mi geldi. Sadece yaşadığını belirtsen?
Cevap yok.
İçim içime sığmıyor, boğuluyorum. Kıskançlıksa bu biraz abartılı. Değilse ne oldu? Düşün düşün kafayı yiyeceğim. Derste sanki uzadıkça uzuyor. Bitmiyor. Dakikalar geçmiyor. Midem bulanmaya başladı. Of yine mi ya.. Derin derin nefes alıp kendimi yatıştırmaya çalışıyorum.
'Yok Eylem kesin telefonunu bir yerlerde unuttu, tabi yaa arabada unuttu işe daldı.'
Ders bitti. Aslan'ı aradım. Açmadı. Ben de bu kez Yaman'ı aradım. Neyse ki birileri telefonumu açtı. Yoksa sorunu kendi telefonumda arayacaktım.
—Yaman, naber?
—Bırak beni Eylem. Aslan yanımda, gel al şunu. Cansu beni bekliyor, çekemeyeceğim onun saçma sapan dertlerini.
—Olur geleyim. Nerdesiniz?
—Sahildeyiz, ama falezin orda.
—Tamam 15 dk içinde ordayım. Geleceğimi söyleme ama.
—Merak etme o iş bende.
Telefonu kapadım Onur'a mesaj çektim.
—Onur ne olur bana akşama Barış'la olacağını söyle.
—Sorun yok Eylem keyfine bak.
—Canımsın sen. Çok sağ ol.
Anneme de gerekli olan gecikeceğim mesajını attım.
Daha çabuk olsun diye taksiye atladım. 7 dakika içerisinde ordaydım. Kenarda oturduklarını gördüm. Aslan'ın sırtı bana dönüktü. Bende arkadan yaklaşıp boynuna sarıldım. Tam morarttığım noktadan onu öptüm. O ayırmak istese de ben sıkıca sarılmaya devam ettim.
—Eylem birileri görecek.
—Umurumda değil. Yeter ki bana soğuk olma.
Önüne geçtim, yüzüne baktım.
—Lütfen dedim.
Ayağa kalktı ve sıkıca sarıldı. İçimin tüm yağları eridi. Biranda yumuşadım, gerginliğim, korkularım, mide bulantım, uçtu gitti. Yerine heyecanım ve kımıl kımıl olan karnım kaldı. Gülümsedim. Elini tutarak yanına oturdum. Sırıtarak suratlarımıza bakıyorduk. Yaman da sessizce toparlandı.
—Gençler bozmak istemem ama ben de gidip Cansu'nun gönlünü almalıyım. Bir saat kadar önce yanında olmalıydım.
—Yardıma ihtiyacın olursa söyle. İkna ederiz. Dedim
Aslan
—Ben hiç etmem, bu yaptığını ödeyeceksin. Tüm gece trip atar inşallah.
—Görüyorsun di mi Eylem, oturdum şurada tanımadığım bir Onur'u dinledim. Dualar edeceğine hep beddua. Bana yandığın dertler Eylemi görür görmez gitti ama.
—Görünce değil, kokusunu alınca.
—Yaa Aslaaann...
Bu kez omzuna yattım.
Yaman
—Çok cıvıksınız, ben ciddi aşkımın yanına gidiyorum. Size iyi oturmalar.
Aslan ayağa kalktı elini uzattı
—Sağ ol ortak dedi.
—Ne demek oğlum lafı bile olmaz.
Yaman gitti biz de baş başa kaldık.
—Eee Eylem hanım, nerelerde bana tercih ettiğiniz DOSTUNUZ.
—Şuan bizi idare etmekle meşgul. Ayrıca sana tercih falan da etmedim. İkinizi aynı kefeye koymuyorum ben.
—Öyle mi?
—Aslan o benim dostum. Onunla iyisiyle kötüsüyle 4 senem geçti. Bazen arkadaş bazen abi oldu. Zannettiğin gibi bir durum asla olmadı. Keşke sen de tanısaydın.
—Ben neyim Eylem?
—Sen her şeysin. Öyle basit bir kelimeymiş gibi görünüyor olabilir ama sen kaybettiğim duyguların başlangıcısın, sen ruhumun bu dünyadaki yansımasısın, sen bu şehri sevmeme sebep olan tek kişisin ve öyle güzel bakıyorsun ki bütün dünyanın kör olmasını isteyecek kadar çok sevdiğim adamsın.
Hızlıca ama kısacık öptü, dudaklarını geri çekti. Ama anlı anlıma değiyordu.
—Özür dilerim. Cevaplamadığım aramalar ve mesajlar için. Aslında hepsi seni kırmamak içindi. Çünkü çok kızmıştım. Çünkü seni çok seviyorum ve ben de o gülüşünün tek sahibi  ve tek göreni olmak istiyorum.
—Öylesin zaten şapşal. Hayatımda senden başka gülümsememi hak edecek kim var.
Cevap olarak gülümsemişti. Sonra da Aslan:
—Tavla oynayalım mı?
—Ooooo alırım anahtarlarını.
—Hadi canım, o kadar iyisin yani.
—Ballı olduğum söylenir.
—Ben ballı yerlerini görmüştüm ama..
—Yaaa sessiz konuş.
Tavla oynamaya başladık ama benim o şans kırıntılarımdan eser yoktu. Delice yeniliyordum. Attığım her zarda Aslan kahkahayı patlatıyor. Ben ise daha çok sinirleniyordum. Hayır insan nezaketen yenilir diyeceğim ama oda yok. Herif defalarca beni mars etti. Ben de yenilen pehlivan hadi bir daha deyip durdum. Sonunda da yeter diyip sert bir şekilde tavla sandığını kapattım. Aslan da direk koltuk altıma iliştirdi. Hala gülüyordu.
—Aman ne komik.
—Ben sana demiştim ballı yerlerini gördüm diye.
—İnsan sevdiğine acır, numaradan da olsa bir el verirdi.
—Güzelim biliyorsun üstte olmayı seviyorum. Ağırlığımı iyice hissetmeni. Altta olmak bana göre değil.
Konuşurken gözleri kısılıyor, gülüşü tam bir serseri gibi oluyordu. Kafede olmasak o an ona yapacaklarım aşikar. Ancak kendimi tüm arzularıma rağmen frenliyordum.
— O zaman tek bir oyun daha oynayalım. Yenilen bir sonraki sevişmede altta olacak.
—Ama kaşınıyorsun Eylem.
—Ne kaybederim ki. Bana her türlüsü güzel.
—O zaman oyuna gerek yok.
—Hayır, oynayalım. Sana altta olmayı tattıracağım.
—Bir el bile alamamışsın. İnancına hayran kaldım.
— Bir amaç uğruna yapılınca kıymetli oluyor.
—İyi hadi bakalım. Önce sen başla. Bu iyiliğimi de unutma.
—Gözlerim yaşardı, centilmen erkek.
Oyun kıyasıya gitti. İkimizden de çıt çıkmıyordu. Tek ses zarların tavla sandığına düştüğünde çıkardığı yuvarlanma sesiydi. İlk kez kazanmaya çok yaklaşmıştım. İçimdeki heyecan da aynı oranda artıyordu. Taş toplama yerinde Aslan'ın 2 benim 4 taşım kaldı.Zar atma sırası bendeydi. Kazanmak için tek şansım herhangi bir çift atmaktı. Aslan arkasına yaslanmış keyifle bana bakıyordu. Olmayacağına o kadar emin ki. Bense elimdeki zarlarla konuşuyor aynı rakamları üste getirmeleri için neredeyse yalvarıyordum. Halim Aslan'a komik geliyor kurduğum her cümle de daha çok gülüyordu. En sonunda zarları attım. Biri hemen iki diye durdu. Diğer zar yuvarlandı, yuvarlandı, yuvarlandı.. Hadi sen de iki hadi güzelim iki iki iki dedim. Ancak 5 geldi. Ve Aslan son showunu yaptı maçı kazandı. Sinirden köpürüyordum ama çaktırmayacağım diye de ekstra çaba harcıyordum.
—Tamam ya demek ki aşkta kazanıyorum. Bundan daha güzel ne olabilir ki. Di mi ama?
—Hı hııı... Sen aşkta kazanıyorsun da ben kayıp mı ediyorum?
—Onu bunu bilmem az evvel çok güzel bir şeyi kaybettin.
—Yooo nerden çıkartıyorsun.
—İddiayı kazandın çünkü.
—Güzelim oyunu kazanmak için yaptığın hırsa bayıldım. Neler yaşatabileceğini merak ediyorum. Oyunu aldım ama iddiayı sana veriyorum.
Serseri gülüşünü kendi suratıma aldım.
—Vallaha mı?
—Yeminle bak.
—Yan çizersen?
—Aslaaa... Bu konudaki yeteneklerini merak ediyorum. Bu hırsa değer birşey çıkacaktır herhalde.
—Haa yaa sen çok da büyütme ama.
—Neyi?
—Aslaaann!!
Aslan gülüyordu.
—Hayal kırıklığına uğramamak için, çok büyük beklentiye girme yani.
—Anladım canım tamam.
Biranda bi sessizlik oldu. Sonra konuşan yine ben oldum.
—Çok çok güzel bir akşamdı.
—Evet öyleydi.
—Bence bu oyun işini ilerletelim. Avmlerin oyun alanlarında da oynayalım.
—Hiç oynamadım oralarda.
—Ciddi misin?
—Evet. Çocukça gelmiştir bana. Hiçbir oyunu bilmem.
— O zaman kesin gitmeliyiz. Seni yeneceğim bir alanı kaçıramam.
—Ya bak şunun derdine.
—Napim Aslan. Egolarım zedelendi. Ben bu kadar kötü bir oyuncu değildim.
—Tamam canım fena oynamıyorsun. Sonlara doğru beni izlemekten iyice öğrendin, geliştirdin kendini.
—Allah Allah yaaa. Seni izlemektenmiş.
Aslan katıla katıla gülüyordu. Bende gülerken kaybolan gözlerinde yok olmaya çalışıyordum. Mutluluk tam da şuan gibiydi. Bir ömür Yaşamak istediğim his tam da buydu. Tek derdim oyunda yenildiğim için olmalıydı. Ve buna sevdiğim adam gülmeliydi. Onun gülüşündeki mutlulukla benim ayaklarım yerden kesilmeliydi.
O sırada mesaj geldi. Onur'dan
—Eylem biz ayrılıyoruz. Herhangi bir arama olmadı. Sen de hızlıca eve git. Ayrıntıları yarın konuşuruz. 2 saatlik yolculuğum var. Her şey için teşekkürler. İyi geceler. Enişte beye de selamlar!
—Onur, hakkını ödeyemem. Dikkatli ol. Ve yine gel. İyi geceler
Başımı kaldırıp Aslan'a baktım. Suratım düşmüştü. Aslan artık anlıyordu
—Eve gitme vakti geldi anlaşılan.
—Maalesef. Yine anı durduramadık.
Ayağa kalktı, eğilip beni alnımdan öptü.
—Anlar tam da burada, istediğin an seninle. Hadi gidelim, sıkıntı yaşama.
Eve her gittiğimde bir sürprizle karşılaşıyorum zaten. Alıştım artık saçmalıklara. Ayağa kalkıp hazırlandım. Arabaya doğru el ele gittik. Saat baya geç olmuştu. Yola koyulmadan önce bütün gecenin açlığıyla uzunca öpüştük. Aslan'ın elleri bedenimde yön bulmaya çalışır gibi gezindi. Bense daha çok arzulanmıştım, ıslandığımı hissediyordum. Biranda kendimi şoför koltuğunun orda Aslan'ın kucağında buldum.
—Güzelim, iddiayı burada mı yaşayacağız.
Dudaklarım dudaklarının üzerinde konuşuyordum.
—Hayır, annem bekliyor, beni eve götür.
—Ama baktığım yol senin göğüslerine çıkıyor.
—Tamam canım. İneceğiz herhalde.
Dudaklarına uzunca bir öpücük daha kondurup. Kendi yerime geçtim.
—Ahh Eylem ahh. Öyle kolay alt üst ediyorsun beni ki.
—E benim de kendi çapımda bir cazibem var.
—O cazibeni başka bir yerde görürsem bacaklarını kırarım.
Kahkaha sırası bana geçmişti.
—Gül sen gül!
—Hadi Aslan hadi, hızlan biraz.
Araba yol alıyordu. Tekerlek eve doğru döndükçe dertlerim sırtıma çıkıyordu. Çok garip bir his bu. Sanki eve değil de bir tabutun içine giriyorum. Öyle bir nefes alamama hissi.
—Aslan yılbaşında bir plan yaptın mı?
—Hayır, sen?
—22 senedir yılbaşlarım sabit. Pijama terlik televizyon.
—Ben de Murat abimle olurum herhalde. Bir kaç senedir öyle geçiyor. İçeriz biraz.
—Evde mi içiyorsunuz?
—Önce dışarıda başlıyor, sonra sitenin bahçesinde çardakta tamamlanıyor.
—Dışarıda nerde? Öyle dansözlü mansözlü meyhanelerde falan mı?
İçimdeki kıskanç Eylem çevrimiçi oluyordu.
—Dansöz olmuyor ama mansöz olabiliyor.
—Ha-ha-haa ne komik ama!
—Eylem yaa, yılbaşı gecesi öyle bir mekana verecek para ben de var mı? Kendi halimizde, salaş saçma bir yerde oluruz. Kesin değil zaten. Konuşmadık hiç.
—Tamam, yanlış bir şey yapma. Dünyadaki insanları kör edemiyorum ama senin gözlerini oyarım.
—Ooff çok korktum..
—İşin gücün dalga geçmek di mi?
Araba durdu. İnme vaktim gelmişti. Eğilip yanağımı öptü.
—Ne demiş şair: Bu gözler seni gördü başkasını görmez artık, bu yürek senle güldü başkasıyla gülmez artık, bu gönül seni sevdi başkasını sevmez artık, bu ömür senle biter başkası olmaz artık.
Bakışlarındaki ışık ömrümü aydınlatıyordu.
—Seni seviyorum Aslan
—Geç kalıyorsun Eylem.
—Çok romantiksin sağ ol.
—Eve git, bana sorun yok mesajı at. O zaman romantiklik meselesini bir kez daha konuşuruz.
—Tamam hadi görüşürüz.
—Görüşürüz güzelim.
Arabadan inip eve doğru hızla yürüdüm. Basamakları üçer beşer çıktım. Derin bir nefes alıp, korka korka kapıyı tıklattım. Kapıyı babam açtı.
—Kızım sen nereden geliyorsun bu saatte, o çocukla mı geziyordun?
Barış'ı kastediyordu.
—Yok ya üniversiteden arkadaşım gelmişti dedim. İkinci soruyu sormasın diye hızla odama çıktım. Kendimi yatağıma attım. Aslan'a sorun yok mesajımı attım. Ve günü düşünerek sırıtmaya başladım. Bugün de Aslan'a olan sevgim artarak uyuyacaktım. Onun ait olmak ayrıcalık gibi geliyordu, kendimi çok değerli görüyordum. Ve o ayrıcalıklı kişi olup değerimi bir ömür hissetmek istiyorum..Allah'ım... Lütfen...


sevgili okurlar, beğenilerinizi ve yorumlarınızı esirgemeyiniz. iyi okumalar

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin