44. BÖLÜM

270 44 43
                                    

Her gün bir öncekinden daha mı beter geliyor yoksa ben bunaldığım için her sözü, her bakışı, her davranışı kötü mü yorumluyorum?
Tamam insan ailesini seçemiyor, öyle bir durum ki her ne olursa olsunlar sevmeye koşullanarak dünyaya geliyoruz. Ne kadar kötü olurlarsa olsunlar, ne kadar canını acıtırlarsa acıtsınlar yine de annem, yine de babam, yine de kardeşlerim diyor insan. Aksi benim aile kavramıma ters. Aksi benim sevme şeklime ters.
Onları çok seviyorum her şeye rağmen. Ama bir gün sevmemekten korkuyorum. O yüzden aramızdaki kötü yaşanmışlığı en aza indirmek için kaçıyorum onlardan. Beni anlayacakları güne kadar da sürdüreceğim kaçmamı. Ya kitaplara sığınıyorum, ya uykuya ya da dışardaki zorunlu çalışma hayatıma.
Sabah yabancı dil kursuna gitmek istediğimi bu yüzden bugün gidip bakınacağımı söyledim. Kabul görmesi zor oldu. Annem söylenmeye başladı " Ne gerek var, işin var zaten ne yapacaksın daha yabancı dili, evleneceksin sen paranı neden böyle şeylere çar çur ediyorsun, evde neden duramıyorsun sen, hep bir yerlerde bi kurslar bir şeyler, İstanbul'a gittin de ne oldu, boşa masraf boşa zaman kaybı. Kendine eziyet etmekten başka bir şey değil. Bir hafta sonun var onu da harcıyorsun. Evini ben mi düzeceğim senin, o alışverişler ne zaman yapılacak. Hepsini geçtim yüzüne hasret kaldık yüzüne!" Eğdim başımı dinledim durdum, dur şu cümlesine cevap vereyim diye başımı kaldıracak oluyorum ama sonra yine susuyorum. Zaten konuşmam için pek de fırsat tanımadı. Sözünü bitirince ayağa kalkıp odama geçtim hazırlandım çıktım. Bu da bir cevap oldu sanırım. İçimden tüm cümlelerine yanıt veriyorum ama kalbimden başka duyan olmuyor. Dolayısıyla yükselen bir sinirle merkeze doğru gidiyorum. Kendi kendimi sakinleştiremezsem Murat Abi'ye davranışından dolayı tüm öfkemi kusacağım. Neyse Polyanna olayım kendimi telkin edeyim, "derin nefes al, tamam Eylem, anne sonuçta, kendince iyi olanı yapmaya çalışıyor, sessiz ol, huzursuzluk çıkmasın, Aslan'a söz verdin ailenle aranı bozma çok güzel, tekrar nefes..."
Murat Abi ile buluşacağım kafeye geldim. Henüz gelmemişti oturup beklemeye başladım. Aslan'dan gizli böyle bir şey yaptığım için içim içimi yiyordu. Çok gergindim. Murat Abi'ye de güvenmiyorum aslında bunu Aslan'a söyleyebilir. Kafamda kurduğum konuşma istediğim gibi giderse çıkışta arar Aslan'a anlatırım. Gitmezse... Bilmiyorum..
Beklerken su içmeye başladım. Epey de geç kaldı. Cansu ile buluşma saatim yaklaşıyor. Acaba gelmeyecek mi? Telefonu elime aldım. Aramakla aramamak arasında öylece ekrana baktım. Bir yanım ara gelsin beynini kemiren bu sorulardan kurtul diyor, diğer yanım yapma Aslan duyarsa yine arıza çıkaracak diyor. Ve diğer yanıma hak veriyorum. Gelmemesi iyi oldu bir daha Aslan'a danışmadan böyle bir şey yapmam. Gitmek için toparlanmaya başlamıştım ki geldi. Aklımda bir karar verdikten sonra aksini yaşamak canımı çok sıkıyordu. Hayat hep benim kontrolüm dışında akıyordu.
—Selam Eylem
—Selam, biraz geç kaldın?
—Tam gün ortası işten çıkmam zor oldu.
—Söyleseydin saatte değişiklik yapar ya da ertelerdik.
—Sorun değil, hallettim.
—Ama pek vakit kalmadı, benim başka randevum var. Neyse ben de çok tutmayacağım seni zaten.
—Dur az soluklanayım.
Garsona çay siparişi verdi. Arkasına yaslandı. Benim aksime kendinden emin rahat bir tavrı vardı. Sürekli gülümsüyordu
—Eee nasılsın?
—Eh işte. Ne iyi ne kötü. Sen?
—İyim ben ya, bu mevsimde işler açılıyor yoruluyorum ama kazanmak iyi oluyor.
—Hımm ne güzel, Allah çok versin.
—Epey zamandır konuşamadık, senin nasıl gidiyor Barış'la?
—Olması gerektiği gibi.
—Aslan'la nasılsınız?
Dün ki konuşmamızı hatırlayarak cevap verdim.
—Aslan'la bir ilişkimiz kalmadı.
—Sevindim.
Yüzünden gerçekten sevindiği belli oluyordu. Ve o sırat ifadesi beni kızdırıyordu.
—Neden?
—Anlamadım?
—Neden sevindin?
—Olmayacak bir iş için kendinizi yıpratmanızı doğru bulmadığım için. Sen Aslan'dan daha iyilerine layıksın.
—Daha iyisi Barış mı?
—Bilmem ona sen karar ver.
—Aslan'ın kötü olduğuna sen karar verdin, bunu da söyle?
—Eylem ne duymak için çağırdın beni?
—Bu sorunun cevabını işte, bizi destekleyen adama ne oldu, neden benimle tehdit eder gibi konuşuyorsun, neden sana dair kuşkular beslememe neden oluyorsun, madem benim iyiliğimi düşünüyorsun neden benim seçtiğim yola kötü diyorsun?
—Senin amacın ne Aslan'a varmak mı, Barış'tan kaçmak mı?
—İkiside aynı şey benim için.
—Değil, düşün ki Barış'tan ayrılman için bir seçeneğin var ama Aslan'a varamayacaksın, kabul eder misin?
—Ederim, Aslan'a varabileceğim güne kadar da beklerim.
—Ya imkansız olursa.
—Müzmin bekar olarak ölürüm ben de.
—Ama şuan yaşadığın ne, Barış'la evleneceksin öyle değil mi? Aslan zaten yok.
—Evet, de anlayamıyorum seni.
—Ben seni Barış'tan kurtarabilirim. Ama tek bir şartla?
—Nasıl, ne şartı?
—Şartı, Aslan'ın adını bile anmayacaksın. Ki bu zaten zor olmamalı sonuçta ayrıldınız.
—Barış'tan beni nasıl kurtaracaksın ki böylesine ağır bir şartı var?
Murat abi sustu bekledi. Çayından içti. Arkasına yaslandı. Bense zamanla yarıştığım için sabırsızca bekledim.
—Ben kaçıracağım seni.
Kaşlarım havaya kalktı, kulakların söyleneni algılayamadı, gözlerim hortlak görmüş gibi açıldı.
—Ne?
—Benimle evlen Eylem, tüm sıkıntılarından kurtarayım seni.
Murat Abi'nin ciddi tavrı karşısında iyice gerilen sinirlerim yüzünden gülmeye başladım. Ben güldükçe Murat Abi hayretle beni izliyordu. O kadar uzun güldüm ki sonunda gözümden gelen yaşları silerek konuştum:
—Güzel bir şakaydı. Epeydir böyle gülmemiştim.
Sakinleşince uzanıp elimi tuttu.
—Çok ciddiyim Eylem. Ben uzun zamandır bunu düşünüyorum. Tüm planı yaptım. Aslan sana istediğin hayatı veremezdi zaten. Ayrılmanız yerinde oldu. Aslan ayrıldığınıza beni ikna etmeseydi, ikinizin de ailesine haber verecektim. Ben bu ilişkiye asla müsaade etmeyeceğim.
Elimi çektim, inanamayan bakışlarla ona bakıyordum. Kafamı bir türlü toparlayamıyordum. Bir sürü seçenek düşündüm ama bir sürü, hiçbirinde bu yoktu. Abi dediğim insan, sevdiğim adamın kuzeni. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum.
—Bu, bu, bu durumdan Aslan'ın haberi var mı? Yani duygularından.
—Yok.
—Peki Aslan'la ayrılmadık dersem sana?
—Buna inanmam mümkün değil, başka bir kızla fotoğrafları var. İki akşam önce gösterdi bana. Oldukça da samimiydiler.
İkinci vurgunu yedim. Mümkün olabilir mi böyle bir şey? Yok olamaz, daha dün benimleydi Aslan. Mutlaka söylerdi bana. Beni denemek, yaralamak için söylüyo bu şerefsiz kesin. Ayağa kalktım
—Tamam Murat Abi bu konuşmayı hiç yapmadık. Ben buraya gelmedim. Bunları duymadım. Hiç görüşmedik tamam mı? Bundan sonra da hiç görüşmeyelim.
—Cevabın bu mu?
—Bir cevabı haketmeyecek kadar saçma bir soruydu. Seninle evlenmektense Barış'la bir ömür mutsuz yaşamak daha cazip! Ben gidiyorum hoşçakal.
Eşyalarımı aldım iki adım atmıştım ki arkamdan seslendi
—Buraya geldiğinden Aslan'ın haberi yok değil mi?
Arkamı döndüm.
—Ayrıldığım adama hesap verecek değilim, tabi ki yok. Olmayacak da!
Bakışlarım ne kadar korkutur onu bilemiyorum ama elimden geleni yaptım. Oysa sadece sırıtıyordu. Yoluma devam ederken arkamdan yine sesleniyordu.
—Teklifim evlenene kadar geçerli. Çaresiz kaldığında geleceksin bana!
'Çok daha beklersin' diye mırıldandım. Dışarıya çıktım. Duyduklarıma inanamıyordum. Sevdiğin bir insan ölürde yokluğuna inanamazsın ya. Kabullenemezsin olmayışını. Öyle bir his içimdeki. Önceden yaptığımız tüm konuşmaları hatırlamaya çalıştım, ona umut vaad eden bir şey mi söyledim ben, Aslan olmasada kaçmaya razıyım falan mı dedim. Ne cesaret, nasıl bir ihanet bu? Aslan öyle severek anlatırdı ki abisini, tanıştığımız gün aralarındaki samimiyet çok net görünüyordu. Onca sırlarını biliyor olmalarından belli. Ama şimdi bu sözler? Bana böyle bir teklifte bulunması beni kendine layık görmesi, onu da geçtim Aslan'a böyle ihanet etmiş olması daha çok canımı yakmıştı. Ben görmem, konuşmam, umrumda olmaz. Ama onlar yine yüzyüze bakacaklar. Bu çok ağır. Şimdi ben bunu anlatmalı mıyım? Ama nasıl, anlatmazsam bu nasıl saklanır?... Kafam allak bullak olmuş öylece yürüyordum. Birinin kolumdan çekiştirmesiyle öylece durdum.
—Cansu?
—Eylem buluşma yerini geçtin öylece yürüyorsun kaç kez seslendim sana. Bu halimle peşinden koştum.
—Hiç farkında değilim kusura bakma. Oturalım hemen dinlen biraz.
—Ne oldu sana, ne bu surat?
—Cansu öyle bir şey oldu ki. Anlatmazsam içimde patlayacak. Bana akıl vermen gerek.
—Tamam gel şu ilerdeki çay bahçesine gidelim.
İleriye doğru yürümeye başladık. Sessizlik hakimdi. Düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum. Masaya gelip oturduk.
—Cansu ben az evvel Murat Abi ile buluştum.
—Aaaa neden?
—Çünkü Aslan'ı da beni de tehdit etti. Dolayısıyla merak ettim bu tutumunu. Daha doğrusu aileme sıçramasından korktum. Ama öyle bir teklifte bulundu ki?
—Bir gecelik ilişki falan mı?
—Hayır Cansu, beni Barış'la evlenmekten kurtaracak sebebi bulmuş.
—Çok güzel, neymiş o?
—Kendisiyle evlenmem!
—Neeee?
—Evet bir de teklifi ben yapmışım gibi şart koşuyor. Aslan'ın adını bile anmayacakmışım!
Cansu bir şeyleri kafasında oturtmuş gibi düşünerek konuşuyordu.
—Yani resmen sana yan gözle bakıyormuş. Tüm zoru bundanmış. Pes doğrusu. Sen ne cevap verdin?
—Sen iyi misin Cansu? Buna ne cevap vermiş olabilirim. Seninle evleneceğime Barış'la bir ömür mutsuz olurum daha iyi dedim.
—İyi demişsin.
—Bir yerin falan ağrımıyor senin değil mi?
—Yok yok iyim.
—Garip bir halin var çözemedim.
—Yok iyim gerçekten başka bir şey konuştunuz mu?
—Hayır, görüşmemizi kesin Aslan'a söyleyecek. Ondan önce bunu anlatmam lazım ama nasıl? Bu teklifi söylemeli miyim bilmiyorum. Saklamak istemiyorum ama söylemek de istemiyorum.
—Bunu Aslan'a anlatmaz bence. Aslan ne konuştunuz diye sorarsa ne cevap verecek ona? Zaten ayrıldığınızı biliyor Aslan'ı ilgilendirmeyeceğini düşünür.
—Bizi test eder gibi bir hali vardı. Sırf Aslan'ın tepkisini ölçmek için söylerse?
—Hala ayrıldığınıza inanmamış mı?
—Bize neden inansın ki? Haaa Aslan'ın başka bir kızla fotoğraflarını gördüğünü söyledi. Eminim beni test etmek içindi oda.
          Cansu hiçbir cevap vermedi. Dudaklarını ısırmaya ve etrafı izlemeye başladı. Bir garip hali olduğu anlaşılıyordu bu tutumu da gizlediği bir şeyler olduğunu açık ediyordu. Bana bakması için uzanıp elini tuttum.
—Gerçek mi bu?
—Eylem bana bir şey sorma ne olur?
—Sordum ama! Gerçekten birisi mi var Aslan'ın hayatında.
—Hayır yok, yani var ama yok.
—Bende de akıl yok Cansu. Adam akıllı anlat.
Duyacaklarımdan korkarak kalbim hızla atmaya başladı. Cansu arkasına yaslandığı sandalyede toparlandı masada bana doğru eğildi.
—Yemin ettirdiler bana. Ama Murat Abiden duyduğuna göre yemin geçersiz sayılır. Eylem ben kesinlikle karşı çıktım. Olmaz dedim. Ama beni dinlemediler. Aptalca bir oyuna girdiler. Üstüne bir de sana söylememem için yemin ettim.
—Anlat artık canım?
Sabrım tükenmişti. Yüreğim ağzımda bekliyordum.
—Eylem şimdi bizim geldiğimiz gece öğrendi ya İstanbul'da birlikte olduğunuzu. Aslan'ı tehdit etmiş babana söylerim diye. Babasıyla bu konuda aralarında bir husumeti varmış zaten bilmiyorum nedir. Neyse Aslan'da buradan bir kızla görüştüğünü söylemiş. Kuzeni tabi inanmamış. Aslan da ben sana ispatlarım benim Eylem'le işim kalmadı falan demiş. Sonra Yaman'ı aradı. Şirkette Aslan'a asılan bir kız vardı. Çok gereksiz bir kız. Aslan asla ona yüz vermedi aklın kalmasın. Durumu anlattı o kızın numarasını istedi Yaman'dan. Ben olmaz dedim. Ama Yaman Aslan'ın kararı dedi. Aslan sana söylemememiz için yemin ettirdi. Aklının kalmasını istemiyormuş. Sonra bu kızla görüşmüşler iki üç gün önce. Kız zaten dünden razı hemen samimi girişimde bulunmuş. Fotoğraf falan çekilmişler. Onları da Murat'a göstermiş.
—Yani aslında öyle bir kız Aslan'ın hayatında yok. Hepsi bir oyun.
—Evet, ama kızın oyun olduğundan haberi yok.
—Neden?
—Bilmiyorum, Aslan söylememiş kıza.
—Kıza oyun olduğunu söylemedi kız gerçekten birlikte olduklarını sanıyor, eğer bu bir oyunsa pek ala anlayışla karşışayacağımı bilirdi ama bana da anlatmak istemedi? Ne düşünmem gerek?
Cansu kaşlarını kaldırarak bilmem işareti yaptı. Masa da sessizlik oluştu. Kötü başlayan günüm gayet kötü bir şekilde ilerliyordu. Daha dün birlikteydik Aslan'la. Bensiz uyuyamadığını, her yerde beni aradığını söyledi. Görüşemediğimiz anlar için sitem etti. Şarkılar söyledim ona, mutlu mesut sohbet ettik, şakalaştık, seviştik. Hepsinden önemlisi sabret dedi bana. Sabret ki kavuşalım. Yok yok kesin bir iş var. Aslan beni kandırmaz.
—Cansu kız güzel mi?
—Eylem yapma Allah aşkına, bu işler güzellikle olmaz. Yürekle olur.
—Merak ettim.
—Bilmiyorum bence değil, esmer ufak tefek bir kız. Senden çok farklı. Yani sen daha güzelsin.
—Sana göre tabi.
Acaba Aslan'a göre nasıl? Oofff ne saçma şeyler düşünüyorum ya. Aslan beni seviyor.
—Cansu sen fotoğrafları gördün mü? Nasıl pozlar çekilmişler?
—Görmedim, Yaman sorunca kabaca anlattı işte Aslan.
—Tamam neyse ne. Şu masaya otururken kafamı kurcalayan şey neydi neye dönüştü. Hadi kalk kurs bakacağız. Bu konuyu Aslan bana anlatacaktır. Eminim doğru zamanı bekliyordur. Ben de beklerim.
—Bence de. Haydi gidelim. Bu arada ben internetten bakındım biraz. İki önemli yer var. Herkes onları beğenmiş. Sadece oralara soralım aklımıza yatana kayıt yaparız.
—Tamam iş bitirici Cansu, sen harikasın.
Gülümsüyordum, aslında bir köşeye çekilip karalar bağlamak istiyordum ama Cansu suratsızlığımı çekmeyi haketmiyordu. Şuan tek istediğim akıl sağlığımı kaybetmeden bu günü bitirmek.
Cansu'nun yaptığı araştırmalarla söylediği iki yer hakkında bilgi aldık. Ve ortak bir karar vererek kursa yazıldık. Sabah ki halimi sonra yaşamak üzere ertelemiştim. Şimdi Cansu ile kursun sonucunda öğrenmiş olacağımız harika konuşmamızla yapacağımız Paris seyehatlerinin hayallerini kurarak kıkır kıkır gülüyorduk. Biraz sonra telefonum çaldı.
—İşte bak Paris'te bana eşlik edecek romantik erkeğim arıyor.
—Oooo Mr Aslan.
Telefonu açtığımda hala gülüyordum.
—Aşkım?
—Bakıyorum keyfin yerinde.
—Evet ya, Cansu'yla beraberim söylemiştim ya sana. Kursa yazıldık.
—Evet söylemiştin de Murat Abimle görüşeceğini söylemeyi unuttun galiba ya da tercih mi etmedin demeliyim?
Biranda yüzüm düştü. Şerefsiz yemedi içmedi yetiştirdi. Şimdi kendimi nasıl aklayacaktım. Biranda ateş basan yüzümün haline bakarak, Cansu ne oldu diye sorup duruyor. Elimle bir dakika yapıp onu susturdum.
—Aslan o son dakikada verdiğim bir karardı. Sana anlatacaktım.
—Ama anlatmadın. Saatler geçmiş üstünden, Cansu'yla berabersin, müsaitsin bana pek ala anlatabilirsin ama yine anlatmadın.
—Biz, şey, kurs bakıyorduk, müsait..
—Nerdesiniz?
—Merkezdeyiz hala.
—Sahile gel Eylem, hemen!
Çat diye telefon kapandı. Telefon ekranına bakakaldım öylece.
—Eee ne oldu Eylem?
—Söylemiş, görüştüğümüzü söylemiş Aslan'a.
—Adi pislik!
—Beni sahilde bekliyor. Sinirli gibi. Ne konuştunuz diye sorarsa?
—Önce kuzeni ne anlatmış onu anlamaya çalış, ona göre cevap ver sende. Neleri hallettiniz siz bunu da halledersiniz sıkma canını.
—Sorunda orda ya. Biz hiçbir şeyi halletmedik. Her şey duruyor. Halledemediklerimizle yaşamayı öğrendik. Neyse Cansu, görüşürüz. Bu gün için ve dostluğun için teşekkür ederim.
—Budan böyle her hafta sonu beraberiz. Akşam ara mutlaka.
—Tamam.
          Cansu'dan ayrıldım hızlı adımlarla sahile doğru yürüyordum. Bugün hissettiğim tek duygu korku oldu sanırım. Gün boyu gerilmekten kesin uçuk çıkaracaktım. İlk defa ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilmeden öylece yürüyordum. Annemin söylenmeleri, Murat Abinin teklifi, Aslan'ın başka bir kızla görüşüyor olma düşüncesi üçlü kombo oldu. Şimdi bu konuşma bunların üzerine çok güzel tuzla biber olacak gibiydi. Hiç görüşmemeliydim. Nasıl pişmanım! Offf...
Sahile geldiğimde Aslan kayalıkların üzerinde durmuş denize ardı arkasına taş atıyordu. Ona sancı veren dertlerini fırlatır gibi hırsla savuruyordu taşları. Kayalıkları tırmanırken bir şeyler mırıldandığını da duydum. Ama ne olduğunu anlayamadım. Yaklaştıkça ismimi duydum. Eline aldığı her taşı Eylem diyerek fırlatıyordu. Eylem, Eylem, Eylem.. Ne anlama geliyordu bu?
—Taşların yetmediği yerde beni mi fırlatacaksın?
—O kadar sinirliyim ki! Ne yaptıysam sakinleşemedim.
Sarılmak için yanaştığımda geri adım attı. İşte başlıyorduk. Birinci darbe geldi. Susuyordum. Ne söyleyecek diye beklemeye başladım.
—Neden anlatmadın?
—Anlatacaktım, fırsat tanımadan söylemiş sana.
—Eylem akşam sen buluşalım demişsin, dün benden ayrıldıktan sonra gidip ona yazmışsın. Gece benimle mesajlaştın ama söylemedin. Bugün sabah yazıştık söylemedin. Buluştun yine söylemedin! Ne- den?
—Ben bilmiyorum ikimizide tehdit edince aileme sıçrar diye korktum kendim halletmek istedim.
—Ben dün sana hallettim demedim mi? Ne zamandan beri sözlerime inanmıyorsun? Sence ben seni riske atacak bir şeye izin verir miyim? Üstelik sana görüşme dedim!
—Haklısın, ben, özür dilerim.
—Duydukların hoşuna mı gitti, ondan mı anlatmadın?
—Ne duydum?
Sakin ama tok bir sesle konuşan Aslan biranda son ses bağırmaya başladı.
—Adam sana aşık Eylem! Ne yaptın, ne konuştunuz da bana rağmen sana aşık olabildi? Nasıl oluyor bu? Nasıl seni isteyebilir, nasıl seni düşleyebilir Eylem aklım almıyor anlat bana! Bir şey söyle..
Aslan'ı daha önce hiç böyle görmemiştim. Sinirliydi evet ama daha çok acı çeker gibi bir hayal kırıklığı vardı. En çok güvendiği insanlardan aldığı ihanetin ağırlığı vardı. Yanına yaklaştım ellerini tutmak, gözlerinin içine bakıp anlatmak istedim. Bana bir baksa aslında oda görecek gerçeği ama ellerimi itti, arkasını döndü bana. Bu da aldığım ikinci darbe oldu.
—Ben bilmiyordum, bugün saçma sapan bir teklifte bulundu. Ben reddettim ve bir daha görüşmemek üzere yanından ayrıldım. 20 dakikalık bir görüşmeydi. Sana nasıl anlatacağımı bilemedim.
—Ne teklif etti sana?
—Bak gerçekten önemsiz benim için. Böyle şey...
Aslan yeniden bağırmaya isminin hakkını vermeye çalışıyordu.
—Ne teklif etti dedim Eylem?
—Evlenme teklif etti.
—Amına koduğumun herifini geberteceğim, öldüreceğim onu, onun ben...
Aslan kısa adımlarla bir sağa bir sola giderek attığı voltada devamlı sövüyordu. Nasıl yaklaşacağımı bilmiyordum. İçinde bulunduğum çaresizlik beni mahvediyordu.
—Beni hayal kırıklığına uğrattın Eylem. Senden bunu beklemezdim. Beni böylesine kandıracağını hiç düşünmemiştim.
—Ben seni kandırmadım. Aslan ben böyle hissettiğini bilsem asla görüşmezdim onunla. Yemin ederim.
—Tamam açıklama yapma daha fazla. Git, evine git.
—Ne demek bu? Sonra ne olacak? Böyle ayrılmak istemiyorum senden.
—Sonra yok Eylem. Yok! Git hadi makus talihine geri dön!
—Aslan çok sinirlisin, seni anlıyorum...
—Bir bok anladığın yok. Görüşme dedim sana. Gö-rüş-me!
—Tamam, hata yaptım cezası bu olmamalı.
—Ne bekliyordun dizlerine yatıp şarkılar dinlememi mi? Sen benim bir şeyleri yoluna koyabileceğime inanmadın, senden bir şey istedim onu yapmadın, ve hatanı telafi edebilme fırsatını kaçırdın! Biliyorum ki bana gelip ballandıra ballandıra seninle yaptığı konuşmayı anlatmasaydı bana bir bok anlatmayacaktın. Ve ben salak gibi onunla görüşmeye devam edecektim. Hoşuna mı gidecekti bu? Tüm erkekler sana aşık aman ne hoş!
—Yanılıyorsun, ben gerçekten çaresiz kaldım. Sonuçta o senin Abin.
—Siktirtme abisini, o benim hiçbir şeyim değil artık. Sen de değilsin!
İşte bu son cümle üçüncü ve en ağır darbe oldu benim için. Kalbimin parça parça dağıldığını hissettim. Tüm parçalar tek tek koparak canımı yakıyordu. İşte şimdi kalbimden kopan parçaları denize fırlatarak gerçekten benden kurtulabilecekti. Nefesim kesiliyordu, solumaya çalıştığım havadan ciğerlerime hiçbir şey girmiyordu. Göğüs kafesim alamadığı hava yüzünden daha hızlı hareket ediyor, duran kan dolaşımımı harekete geçirebilmek için çırpınıyordu. Beynim de kendini kapatmıştı. 'Sen de değilsin' cümlesi tekrara basılmış gibi dönüp duruyordu kafamda. Aslan kayaya oturmuş başını elleri arasına almış öylece denize bakıyordu. Batırdığı gemilerin yerine yelken açmış uzaklara gidiyordu. Uzanıp durdurmak, gitme yanımda kal, kal ki ayaklarını yerden kesebileyim, sev beni, seni sevdiğim kadar sev ki elele verdiğimizde dünyayı durdurabilelim demek isterdim. Ancak bende ayakta kıpırdamadan öylece durdum. O kadar uzun zaman geçti ki. Aslan gittiğimi kontrol etmek için geri baktığında hala aynı pozisyondaydım. Kendimle konuşur gibi mırıldanmaya başladım.
—Hayatında birisi var. Ve benden kurtulmak için bu durumu bahane ediyorsun. Oyun olarak başlayan ilişkin gerçek bir aşka mı dönüştü?
Aslan hayret dolu bakışlarla bana bakıyordu şimdi. Biliyor olmama mı şaşırdı, yoksa kurduğum cümleye mi bilmiyorum? Ama yüzündeki o ciddi tavrı hiç bozmadı. Hatta hafifce gülümser gibi oldu.
—Evet aynen öyle. Aşık oldum. Duyduğun teklifleri kabul etmek istersen önünde bir engel yok. Yolun açık!
Ve son darbeyi de aldım. Artık daha fazla duramazdım. Bitmiştim, tükenmiştim, söyleyecek sözüm yoktu. Her güzel şeyin bir sonu vardı. Bu güzelim hikayenin sonu da böyle bitmişti. Acımasız kurt kırmızı başlıklı kızı da büyükannesini de yemişti ve kimse seslerini duymadı, prens külkedisini hiç bulamamış ve başkasıyla evlenmişti, pamuk prensesi öpmeye gelen olmadı o hiç uyanamadı ve rapunzel hep kısa saçlıydı!
Söylenecek çok şey vardı. Ben de ona neden diye sorabilirdim? Madem aşık oldun neden dün benimleydin, neden mutluyduk, neden seviştik! Ama sustum, artık zorlamanın bir anlamı yoktu, çünkü zorladıkça canım daha çok yanıyordu yaptıklarımın onun gözünde bir kıymeti yokmuş. Vazgeçtim artık, bazı şeylerin yokluğunu hissederse belki düzelir. Hissetmezse de tamamen kaybettik demektir.
Aşka biçilmiş canlının kelebek olması da trajik değil mi? Ömrü en kısa canlı. Şimdi içimdeki tüm kelebekler tek tek ölüyorlar. Bir ceset yığınından farkım yok artık. Yürüyen bir ölüyüm. Bugün ve bundan sonraki her gün. Şimdi gözümde yaşlarla söylediği makus talihime doğru gidiyorum...

Sizce Kim Haklı?
Yorumlarınızı ve beğenilerinizi esirgemeyiniz
⭐️⭐️⭐️
İyi okumalar

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin