ÖZEL BÖLÜM -2-

511 73 0
                                    

Bölüm sonunda beğeni ve yorumlarınızı unutmayınız. Aslan anlatıyor...


Bütün gece bölük pörçük uyumuştum. Sürprizimi beğenmeyecek, beni asla affetmeyecek diye endişeliydim. Son görüşmenin ardından bu kadar çabuk ısrarcı olmakla doğru mu yapıyordum yoksa biraz zamana bırakıp sonra mı şansımı denemeliydim bilemiyorum. Ne var ki Eda'nın beni terk etmesinden sonra hayatıma çok fazla kız girip çıkmıştı. Kırılmış mı, üzülmüş mü, alınmış mı hiçbiri umurumda olmadı. Kadınların duygularının olduğuna inanmıyordum. Bu yüzden de hepsini anlık heveslerim uğruna harcamıştım. Hiçbiri de bundan rahatsızlık duymamıştı.  Ancak Eylem ile o ilk karşılaşmadan sonra bana bir şeyler oldu. Uzun zaman yazışarak konuştuk ve sohbeti o kadar samimiydi ki, lisede tanıdığım Eylem hiç değişmeden aynı sıcakkanlı haliyle karşımda duruyordu. Görüştüğümüzde Eylem'in bakışındaki, gülüşündeki, duruşundaki bir şey beni etkilemişti. Ve ben içimdeki bu duygudan korktuğum için onu kırmıştım. Ama korktuğum o duygu o kadar ağır bastı ki onu kırmış olmak beni alt üst etti. Kendime anlam veremiyordum, duygularımı dizginlemeye çalışıyordum çünkü Allah kahretsin ki hayatında biri vardı yine de Eylem'i tekrar görmeyi çok istiyordum. En azından affedilmek istiyordum. Ertesi gün karşısına çıktığımda oldukça kararlı bir duruşu vardı. Beni görmek istemiyordu. Ama ben de kararlıydım. Bugün kovsa yarın tekrar gidecektim neyse ki buna gerek kalmadı ve zorla da olsa tekrar görüşme isteğimi kabul etti. Bu hayatına dahil olabileceğim tek kapıydı ve bu kez düzgün bir giriş yapmalıydım. Sürekli ne yapsam diye düşündüm durdum. Kalabalık ortamlardan hoşlanmıyordum, ama tekrar baş başa olmamızı istemezdi. Sıradan bir kafede kendimi anlatamazdım ama farklı ne bulmalıydım. Yaman ile yolda şirkete giderken nasıl dalmışsam kırmızı ışıkta geçtim. Yaman ne oluyor oğlum sana pek düşüncelisin deyince beynimi kurcalayan her şeyi bir çırpıda anlatıverdim. Önce bir kahkaha patlattı. Ardından
—E o zaman geçmiş olsun Aslanım. Ne yalan söyleyeyim sevindim. Artık gönül rahatlığıyla birlikte takılabiliriz.
—Anlamadım oğlum ne demek istiyorsun?
—Babamın teknesine gidelim. Ben de Cansu'yu alayım. Zaten bayadır görüşemiyoruz diye söyleniyordu. Hem yalnız kalmamış olursunuz kızın içi rahat eder hem de ben sizi yalnız bırakırım senin için rahat eder. Olur mu?
—Soğuk olmaz mı?
—Fena mı oğlum sarılmak için bahanen olur.
—Dalga geçme bee.. Bence olur. Ama erken saatlerde geleceğiz. Patron sıkıntı çıkarmasın?
—Benimle olduğun müddetçe bir şey demez.
—Anlaştık o zaman.
Biranda içim rahat etmişti. Bundan daha iyisi olamazdı. İnşallah Eylem'in de hoşuna gider.
Ertesi gün Eylem'i aradığımda sesi çok kötü geliyordu. Hala bana olan kırgınlığından zannetmiştim kendime lanetler yağdırıyordum. Ancak gerçek öyle değildi. Bana ayrıldıklarını söylediği anda olduğun yerde ayağa kalmış, ağzım kulaklarıma varmıştı. Sevincimi ona yansıtmayıp yanında olacağım diye büyük bir çaba harcadım. Ancak onun üzgün hali içimdeki yoksa onu seviyor mu sorusuyla savaşıyordu.
—Yok oğlum sevse neden ayrılsın?
—Sevmese neden böyle üzgün olsun?
—Seviyor olsa seninle neden görüşsün?
—Sevmiyor olsa şuan beni neden görmek istemesin?
Kafamdaki soruları hızla savuşturdum, Eylem'e olan hislerimin anlamını itiraf edemedikçe o soruların sebebini de sonucunu da anlayamayacaktım. Sanırım zamana yaymak en iyisi.
Olanları anlatması için ondan bir mesaj bekledim. Ancak değil mesaj atmak aramalarımı bile açmadı. Bana mı tavırlıydı, yoksa başına bir şey mi geldi? Kendimi yedim bitirdim. Ondan bir cevap gelmedikçe kabıma sığamaz oldum, kendimi sakinleştiremiyordum. Ona ulaşamamak aklıma en kötü senaryoyu getiriyordu. Saatler sonra cevap yazdığında içimin eridiğini hissettim. İyiydi.... Onu görme arzum daha da arttı. Pazar gününe kadar sabretmek benim için çok zordu. Yaptığımız telefon görüşmesinin ardından okulunun tatil olabileceğini öğrendim ve bunu aleyhime çevirmeye çalıştım. Başarılı olamadım. Ama ertesi gün amacıma ulaştım. Perşembe günü onu görebilecektim. Yoğun bir heyecan dalgası içimi kapladı. Kendimi sakinleştirmek ne kadar zordu. Sürekli aynı şeyi tekrar ediyordum. "Neden bu heyecan, yapma Aslan. Aynı hataya kapılma!" Ertesi gün erkenden uyanıp neredeyse kapısına kadar gittim. Çünkü daha fazla kendimi tutamıyordum. Eylem de çok bekletmeden yanıma geldi. Dalgalı saçlarıyla uzaktan gelirken onu görmek beni mest etmişti. Yüzüm aydınlandı, içim ferahladı. Şöyle sıkıca sarılmak istedim ama frenledim kendimi. Arabada burnuma gelen kokusuyla başım döndü, kendimi kollarımda olduğu o anda buldum, ona dokunmanın hazzıyla sarmalandım. Biranda içimdeki şevk uyandı. Sahile gelip ağladığı noktayı görünce kendime geldim ve konuşmaya başladım. Havadan sudan söz ederken limana geldik. Eylem'in surat ifadesi değişti, buz gibi oldu. Öyle bir "neden buraya geldik" diye soruyordu ki, kendimden iğrendim. O kadar mı korkuyordu benden? Kesin affetmeyecekti beni, boşa çırpınıyordum. Durumu anlatmaya çalıştıkça sesimin tonu düşüyordu. Tam vazgeçip geri dönecektim ki Yaman ve Cansu geldi. Onlarla tanıştıktan sonra rahatladı ve tekneye bindik. İçimdeki tüm umudu yitirmiştim. Boşa kürek çekiyordum. Tekne hareket edince kalkıp güverteye çıktı. Cansu suratımdan içimi okuyordu. Yanıma gelip sessizce konuştu
—Yaman olanları anlattı. Karamsar olma sakın, hep beraber toparlarız durumu. Ama önce şu suratını topla, git kızı kahvaltıya çağır. Gülümsemeyi unutma Aslan...
Herhangi bir cevap veremedim, söylediği gibi gülümsedim ve kahvaltıya çağırdım. Gerçekten çocuklar durumu çok iyi idare etti. Kahkahalarla beraber tüm endişem geçti. Eylem'i bu kadar içten gülerken de ilk kez görüyordum ve anları hafızama kaydediyordum. Güverteye çıktığımızda sıkıntısını anlatmasını rahatlamasını istedim ama çok anlatacak gibi değildi. Hızla konuyu bana döndürmüştü. Dolaylı yoldan Eda'yı sordu. Bende fazla ayrıntı ile can sıkmak istemedim. Üstünkörü bahsettim. Oysa ki Güzelliğinden etkilenmiştim Eda'nın. 3 yıl sorunsuz bir ilişkimiz vardı. Ancak çoğu görüşmelerimiz okulda oluyordu. Durumum o kadarına yetiyordu. Eda da bu durumdan hiç şikayetçi olmamıştı. Özel alanlarımız olmadığı için özel durumumuz da olmadı yani hiç dokunmamıştım ona. Öyle bir kız da değildi. Ben de öyle bir erkek değildim zaten. Fazlasıyla masum, fazlasıyla saftık. Benimle mutlu olduğunu sanıyordum. Taki bir sabah günaydın yerine ayrılmak istediğini söyleyene kadar. Anlamlandırması çok zor oldu benim için. Bütün gün leyla gibi gezdim. Akşamında sınıf arkadaşım Burak içmeye bara davet etti. Ben de iyi geleceğini düşünerek gittim. Hem deli gibi içiyor hem de Eda'dan söz ediyordum. Oldukça sarhoş olmuştum ama direniyordum ayakta durmak için. Sonra Burak "Bak kardeşim, ayrılmanız çok iyi oldu, Eda senin sandığın gibi bir kız değildi. Aslında bunu senin bilmeni hiç istemedi ama er geç göreceksin. O yüzden şimdi ben sana iyilik yapacağım. Böylece hızla Eda'yı unutacaksın. Arkadaşlığın çok güzeldi. Görüşmek üzere" dedi ayağa kalktı gitti. Sözlerini anlamaya çalışırken gözlerim onu takip etti. İlerde arkası dönük kızın yanına gitti. Kendine döndürünce kızın Eda olduğunu gördüm. Eda boynuna sarıldı, sonra uzunca öpüştüler. Burak'ın elleri Eda'nın sırtından kalçasına doğru kaydı. 3 senede benim ulaşamadığım noktalar onun ellerinin altındaydı. Görüntüler bende şok etkisi yarattı. Hangisinin kalleşliğine şaşırmam gerektiğine karar veremedim. Ama ayılmıştım, her anlamda! Yanlarına gittim Eda'nın yüzüne tükürdüm. Burak'a yumruklarımı geçirdim. Biranda ortalık karıştı. Delirmiş gibi vuruyordum. Sonra polisler geldi ve bir gecemi karakolda geçirdim. Bolca düşümdüm bu durumu göremeyecek kadar nasıl kör olduğuma şaşırdım. Sabah saatlerinde babam geldi. Burak'ı ikna etmiş şikayetini geri çekmişti. Tabi karşılığında polislerin içinde okkalı bir tokat yemiştim. Eve gidince de uzun süren bir bağırış çağırış oldu. Bir kaç gün Murat Abimde kaldım. Sonra annemin yoğun ısrarı ile eve döndüm. Babamla o günden beri limoniyiz. Artık ilişkimiz de sınırlar var. Geçen zamanda Eda ile Burak'ı okulda sıkça gördüm. Sonra başka çocuklarla. Bir kaç kişinin altından geçmişti ve erkek ortamlarına sözlü meze olmuştu. İğrenmiştim.. Artık ne Eda ne de ben masum değildik. O dönem bir çok dersi bıraktım. Sonra okul uzadı. Hala o dersleri vermeye çalışıyorum. Şimdi Eylem klasik bir kadın merakıyla sevdin mi onu diye soruyor bana? Nasıl sevdim derim böyle bir insanı...
Güzel ilerleyen sohbetimiz  Cansu ve Yaman'ın haylazlıklarıyla bölündü. Herifin bir denizci nikahı eksikti onu da tamamladık. Ama bu güne kadar ki yaşadıklarını düşününce böyle çocukça şımarmayı hak ediyorlar diyorum. Ben o esnada Eylemin ciddiyetini izledim. Sanki öğretmen değil de nikah memuru. Öyle nizami söyledi ki sözcükleri. Şahitleri söylerkenki kıkırdamaları öyle tatlıydı ki gel de aş... neyse işte. Ve sonra Yaman ile Cansu'nun en sevdikleri şarkıyı açtım. Bu şarkının bana da yar olacağını asla tahmin etmezdim. Ama kokusunu bu kadar yanımdan alıyorken, bedeni bedenime yaslanmışken gözleri gözlerime mühürlü ve ben onu öpemedim. Resmen yandım tutuştum kavruldum, ama öpemedim. Kıvrandım durdum ama kendimi tuttum. Durumun farkında mıydı bilemiyorum ama söz vermiştim. Son bir kaç yıldır hiç bu kadar zorlanmamıştım. Müzik sonrası batan güneşin tadını çıkarmaya çalıştı. Yüzünü güneşe dönüp tenine dolmasına izin verdi. O an yüzüne değen bütün ışınları kıskandım. Tıpkı Eylem gibi ben de günün bitmesini istemiyordum. Ama affedilmiştim ya, demek ki yine onu görebilecektim. "Bana iyi geliyorsun" dedi. Bir insana iyi gelebilmek ne harika bir duygu. Bir de içimde yarattığı mükemmelliği hissedebilse aaahh aaahhh. Akşam yemeği için tekrar içeriye girdiğimizde çocuklar tam bir meze sofrası hazırlamışlardı. Ben Yaman'a Eylem'i anlatırken böyle ayrıntılardan söz etmemiştim. Ne var ki Eylem aykırı olmak istemedi ve bize uyum sağladı. İki bardak da güzelleşti. O güzelleştikçe ben yumuşadım. Ama korktum da ailesi anlarsa olabileceklerden korktum. Biraz soğuk hava yüzüne vursun kendine gelsin istedim. Ama tökezleyince burun buruna geldik. Ben yine kendimi tutarken Eylem tutmayıp beni öpmüştü. Ben de bütün günün açlığıyla karşılık verdim. Öyle yumuşak ama şehvetliydi ki hiç bitmesin istedim. Öte yandan kendine geldiğinde pişman olmasını da istemedim. Özür dilediğinde kalbim burulsa da işi şakaya vurarak utanmasını engellemek istedim. Sonra çocuklarla vedası ve eve dönüş. Arabadan inmeden bir kez daha hissetmek istedim. Ama bunu direk yapamayacak kadar sözüme sadıktım ve çekinerek sarılabilir miyiz diye sordum. Cevap vermeden sarıldı. İçimden ona doğru akan yoğun bir şelale vardı. Nefesimi tuttum, heyecanımı dindirmeye çalıştım. Ama benden ayrılırken istemsizce dudaklarına tekrar dokundum. Kısacık ama sakinleştirici etkisi olan bir öpücüktü. Bana çok iyi gelmişti. Şimdi pazar günü randevusu yine üzerime kaldı. Nasıl bekleyecektim o zamana kadar bilemiyorum. Ama öyle bir gün olmalı ki bir daha onu asla bırakmayacağımı anlamalı!

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin