49.BÖLÜM

296 43 28
                                    

          İkinci devir diye adlandırdığım zaman hayal ettiğim gibi başlamamıştı. Üç hafta gelip geçti! Uğraştığım tek şey annem oldu. Okul ve kurs çıkış saatlerimi kendine baz almış geciktiğim her 5 dakikanın hesabını sordu. Makyaj yapsam, biraz süslenmeye kalksam engel oldu. Arkadaşlarımla buluşmakmış, gezmekmiş, dışarda gülmekmiş öyle bir şey yok. Öğretmenler günü yemeğine bile göndermedi beni. Ufak bir tartışma çıktı aramızda. Neymiş eşi askerde kadın böyle süslenemezmiş, böyle davranamazmış! Bildiğin dul kalmış kadın muamelesi görüyorum. Ben miydim askere giden Barış mı belli değil. Öyle bir kamp hayatı. Alışveriş yapılacaksa ya kendisi ya Esma ablam yanımda oluyordu. Telefonumun sesi kısıksa kızıyor, eline aldığında karıştıramadıysa köpürüyordu. Bir çoğuna aldırış etmemeye çalıştım, annemin boğucu tavırlarını görmezden gelmeye çalıştım. İdare etmenin beni yorduğu zamanlar olmadı mı: çookkk... Ama söz vermiştim bir kere sabretmeye devam ettim.
          Barış askeriyeye teslim olduğu ilk bir kaç gün hiç arayamadı. Ben keyfimden yan gel yat şeklindeydim annem meraktan nereye çatacağını bilemedi. Dönüp dolaşıp benim rahat halime söylendi. Düzenli her akşam aradı mı diye sormaya başladı. İlk aradığı akşam annemle benden daha uzun konuştu. İlk günler çok zorlandığını, kaçmayı düşünecek kadar kötü hissettiğini, aşırı ve gereksiz disiplinli bir yer olduğunu söyledi. Tamam içimden ahh evet keşke kaçsan da uzatsan askerliği diye düşünmedim değil. Sonra böyle art niyetli düşüncelerimden dolayı kendime kızdım. Barış orada kendisini iyi hissetsin diye çabaladım durdum hattın diğer ucunda. Ama dertleri, sıkıntıları o kadar çok ki boğdu beni. Askerde olan kendisi, telefon süreleri kısıtlı olan kendisi, ama yine de ilk kapatan hep ben oldum. "Annem çağırıyor Barış, yemek yiyeceğim Barış, uykum geldi Barış, misafir var Barış, çok sıkıştım Barış...." telefon kapanır, derin bir ohhh çekerim. Güzin Ablalık bana göre değil. En azından minicik dertleri kocaman gösteren insanlara karşı güzin abla olamıyorum.
Aslan'ı bir ya da iki kez zorla gördüm bu süreçte. Onlara da görüşme demek gözlerime haksızlık etmek demek. Servisten indikten sonra kuytu bir köşede geçirilen 5 dakika. -Sonunda anneme hesap verdiğim süreler- Aslan hep bir meşgul, hep bir yoğun. 'Ne yaptın Aslan?' "Bir şey sorma Eylem" 'Çok özledim seni, görüşsek?' "Ben de özledim ama az daha sabret". Ona güvendim, halledeceğine inandım ama ne yapıyor, ne kadar ilerleme kaydetti bilmiyorum. Duyduğum tek şey "sabret" ve ben bu sözcüğe artık lanetler okuyorum. Sıkboğaz edip Aslan'ı bunaltmak istemesem de annemin beni abluka aldığı şu zamanlarda onun yokluğu iyice delirmeme sebep oluyordu. Tamam adam hayatımda çok şükür ama ispatla deseler elimde bir şey yok! Ve yine bir belirsizlik. Ne kadar süreceği belli olmayan bir süre!
          Murat gereksizi Barış askere gittikten sonraki ilk hafta çok sık karşıma çıktı. Yalnızlığımdan faydalanmak, beni ikna edebilmek için çok uğraştı. Onu her gördüğümde yolumu değiştirmek, nereden çıkacağını bilmediğim için tetikte yürümek zorunda kaldım. Numarasını engellediğim için hergün başka numaradan arıyordu. En sonunda tanımadığım numaraları da açmamaya başladım. Sonra biranda kesildi. İki haftadır ne telefon, ne karşılaşma. Sürekli etrafıma bakınıyorum ama kimseler yok. Aslan başardı galiba diyorum ama ortada Aslan da yok. Böyle bir hiçliğin ortasında gibiyim. Son zamanlarda aldatıldığımı bile düşünmeye başladım. Bu düşünceye kapılmamak için çok uğraşıyorum ama şeytan işini çok iyi yapıyordu. Ben de olacakları bekliyordum.
          Nasıl geçti bunca zaman? Geçen yılıma göre daha sakin olan iş hayatımla. Öğrencilerimi ve kendimi geliştirmeye çalışarak. Dört roman, bir çok film ve dizi izleyerek. Müzik dinleyerek, yazılar yazarak. Bazen Ezgi ile sohbet ederek. Bazen annemlerde düğün alışverişi yaparak. Arada da ödev yapıp ders çalışarak sonuçta kursta birinci kuru bitirmek üzereydik ve sınav yaklaşıyordu.
             Cuma gününün verdiği mutlulukla kendimi kaptırmış ders işlerken telefonum çaldı, uzun zamandır aramayan Aslan beni arıyordu. Nedensiz bir korku içime yerleşti ve kalbim çırpınmaya başladı. Çünkü dersteyken aramamaya özen gösterir. Lütfen kötü bir şey olmasın diye diye telefonu açtım.
—Efendim birtanem.
—Eylem derstesin biliyorum
—Sorun değil, umarım söyleyeceklerin de bir sorun değildir?
—Sana ihtiyacım var.
—Bir şey oldu?
—Görüşebilir miyiz?
—Bilmiyorum, anneme bir bahane bulmalıyım.
—Lütfen bul...
—Kötü bir şey mi oldu?
—Çıkış saatinde evde bekleyeceğim seni. Mutlaka gel.
—Tamam.
          Telefon kapandı. Neydi bu şimdi? Ne düşünmeliyim? Bunca zamandır görüşememişiz şimdi beni görmek istiyor ama ses tonu berbat. Ne oldu soruma da yanıt vermedi. Acaba bunca özlemin boşa gittiğini mi söyleyecek, yoksa bensizliğe alıştı ve bunu itiraf mı edecek, yoksa başka biri... Yok yok yok Eylem öyle değildir. Öyle olsa sana ihtiyacım var demez saçmalama. Hep kötü düşünüyorsun. Sadece özledi. Ve daha fazla dayanamıyor olan bu. Belki de yolunda gitmeyen bir şeyler de olmuştur ama bunun sebebi bunlar değil, sadece fikirlerime ihtiyaç duymuş bile olabilir.
          Peki 5 dakikanın hesabını verdiğim anneme ne bahane uyduracaktım? İşte asıl dert edilmesi gereken sebep.. Birazdan kapım çaldı ve nöbetçi öğrenci müdürün beni çağırdığını söyledi. Tamam deyip ayağa kalktım. Nöbetçiyi öğrencilerimin başına bıraktım ve müdürün odasına gittim.
—Müdürüm beni çağırmışsınız?
—Gel hocam, otur şöyle
          İçeriye girip oturdum. Ne diyeceğini meraklı gözlerle bekledim.
—Hocam sizi aramadılar mı şu drama kursu için?
—Hayır aramadılar hocam.
—İki hafta sonra telafi sınavı var, başvurunu yapmamışsın. Bugün son gün.
—Haberim yok hocam.
—Sana haber verildiği bilgisi var burada.
—Yok hocam bana...
Derken aklıma yabancı numaralara bakmadığım geldi. Yüksek ihtimalle o numaralardan birisiydi ve ben açmadım. Allah seni kahretsin Murat!
—Hocam sanırım bir yanlışlık var. Ama o sınava gideceğim. Başvurumu hemen şimdi yapayım.
—Tamam yap ve git. Biletini şimdiden al son dakikaya bırakma!
—Uyarınızı dikkate alacağım.
—O sınavı da mutlaka ver olur mu?
—Elimden geleni yapacağım.
Odadan çıktım hemen öğretmenler odasına girerek bilgisayardan başvurumu yaptım. Çıktısını aldığım belgenin milli eğitime verilmesi gerekiyordu. Belgeyle konuşmaya başladım
—Seni milli eğitime götürmek demek anneme söyleyebileceğim en iyi fikir demek ama o zaman Aslan'ı göremem. Seni bahane edip Aslan'la görüşürsem sınava gidemem ve müdürün gözünde yeterince sorumsuz göründüm. Adamcağız alttan alttan uyardı. Ama birisi seni götürse ve ben senin oluşturduğun bahaneyle Aslan'ı görsem harika olur. Da kim o biri?
—Hayırdır hocam, kağıda bakıp ezber mi yapıyorsun?
—Hayır daha fena bir şey, kağıtla konuşuyorum.
—Oda size cevap veriyor mu?
—Tam konuşacaktı siz araya girdiniz.
—Aaa kusura bakmayın böldüğüm için. Çıkayım mı ben?
—Yok yok kalın. Çıkışta ne yapıyorsunuz?
—Teklif mi gelecek?
—Soruma soruyla yanıt vermezseniz bir şeyler düşünürüz?
—Bugün işim var. Müdür beyin ulaştırılması gereken evraklar var bakanlığa geçeceğim.
—İnanmıyorum hocam siz bir hızırsınız.
Hemen ayağa kalkıp kağıdı önüne koydum.
—Lütfen hocam bu kağıdı da benim için teslim eder misiniz? Lütfen, lütfen, lütfen...
Kağıdı eline alıp neymiş bu deyip bakındı.
—İstanbul'a mı gideceksin?
—Yani evet.
—Bir istanbul çikolatasını alırım.
—Yaa ne demek kilo işi alırım. Siz yeter ki bu işi halledin.
—Tamam sıkıntı değil.
—Çok sağolun, gerçekten minnet duyarım bunun için. Resmen Allah çıkardı sizi karşıma.
—Tamam canım altı üstü bir kağıt..
—Evet ama bugün son günü ve benim teslim edecek vaktim yoktu. Çok teşekkür ederim tekrardan. Derse gireyim ben.
          Uzun zamandır bir işimin rast gittiği olmamıştı. Acayip güzel bir duyguymuş. Gerçekten çok mutlu oldum. Çünkü Aslan'ı göreceğim. Annemi aradım durumu anlattım. Evden beni yalnız çıkartmayan kadın İstanbul'a gideceğimi öğrenince küçük çapta kriz geçirdi. İlk seferde bana küs olduğu için gösteremediği tepkiyi bununla birleştirdi. "Gitmesem olmaz mıymış, o sınava girmem şart mıymış, olmasa sanki bir şey mi olacakmış, daha önceden girmişim de ne olmuşmuş boşa zaman ve masrafmış, başarılı olabileceğimi düşünmüyormuş!" Sonuncusu biraz ağır oldu benim için ama dedi valla. O söze inat gitme isteğim arttı zaten. Altı üstü bir haftasonu dedim. İki gün! Sonra döneceğim çünkü okul devam ediyor. Ama nasıl bir anlayış varsa o iki gün anneme yıllar gibi gelmişti. Sanki uzaya gönderiliyorum. Bilinmeyen bir hiçliğin ortasına.. Sonuç olarak bir saate işin biter. Geç kalma dedi! Allah bereket versin ne yapalım. Bu kısmı da atlattığıma göre rahat rahat Aslan'ı kafama takabilirim. Acaba ne oldu? İçimden bir ses şöyle diyor "işi halletti ki bu Murat'ın etrafımda olmayışından belli, ama bana sürpriz yapmak için böyle bir oyun oynuyor, yüzüme bakarak belki de sarılarak evet kurtulduk diyecek" kesin, kesin böyle olacak. Kendimi bu fikre o kadar inandırdım ki tam anlamıyla gülümsemeye başladım.
Kapıyı çalıp saatime baktım. Sadece bir saatim vardı ve dolu dolu kullanmalıydım. Aslan olabildiğince asık suratla kapıyı açtı. Hızlıca içeriye girdim. Aslan ne bir hoşgeldin dedi, ne sarıldı. Direk içeriye geçip oturdu. Bende karşısındaki koltuğa oturdum. Ne zaman şaka diyecek diye bekliyorum. Ama başı öne eğik sessizce oturuyor.
—Sessizce oturmaya da tamamım ama bari yüzüme bak? Suçlu gibi başın öne eğik durma karşımda.
—Suçluyum Eylem, güvenini boşa çıkarttım.
Kalkıp yanına gittim. Ellerimle yüzünü kaldırıp gözlerine baktım. Yağmur yüklü gözleri boşalmak üzereydi. Doğruyu söylüyordu, kendimi yanlış bir fikre inandırmıştım. Bu yüzden de nasıl tepki vereceğimi şaşırdım. Ama çok kötü görünüyordu. Bir kaç yaş yaşlanmış gibi, yorgun, uykusuz, bakımsız, zayıflamış... Yapabileceğim en iyi şeyi yaptım direk sarıldım. Hiçbir şey söyleyemedim. Şuan ona sevgimden başka verebileceğim teselli yoktu. Kollarını benden ayırınca usulca dizlerime uzandı. Ve gözlerini kapattı. Ben de saçlarını okşadım. Sessizce geçen yarım saatin ardından gözlerini açtı. Kara gözleriyle buluşunca bakışlarım gülümsedim.
—Daha iyi misin?
—Anlatmam gerek.
—Ne zaman istersen.
—Şimdi istiyorum.
Dizimden kalkıp yüzü bana dönük bir şekilde oturdu. Derin bir nefes aldı.
—Sana Murat abinin nişanlısından bahsetmiştim. Aldattı onu demiştim.
—Evet
—Tamam Murat Abi aldatıldığını gördüğü akşam o adamı biraz hırpaladı. Adam şikayetçi oldu. Murat Abi nezarethaneye girdi. Aileler öğrendi birbirine girdi. İş büyüyünce adam şikayetini geri almadı, ikna da olmuyordu ben de Murat Abi'nin nişanlısı Suna Ablayla konuştum. Severdi beni yani aramız iyiydi, o konuştu da adamı ikna etti şikayeti çektiler. Neyse olaylar sakinleşti diye beklerken meğer Murat abi sürekli tehdit mesajları atıyormuş adama, hızını alamayıp çok içtiği bir akşam yine adamın kapısına gitti. Baya arbede çıkardı. Evini kundaklamaya kalktı. Ben engel olmaya çalıştım. Tabi adam polis çağırdı. İkimizde içeri girdik. Bir kaç gün orada kalınca evdekiler benim de bu işte olduğumu zannetti. Murat abiyle evi yakmaya çalıştığımı. Baya sıkıntı oldu. Sonra evin güvenlik görüntülerine bakınca beni çıkarttılar. Murat abiyi çıkartmak için de şerefsiz adam para istedi. Murat abinin düğün için biriktirdiğini verdik, sonra adam da ben de durumu yalanladık böylece çıktı. Yoksa iyi bir cezası vardı. O günden sonra Murat abi daha sakin bu konuda. Ben de bize bu yaptıklarından sonra en çok onun peşinde koşturmalarıma üzüldüm ve bu cezayı aktifleştirirsem bizi rahat bırakır diye düşündüm. Karakola gittim konuştum ama işin başında dönen o adam olduğu için onun gelip dosyayı açması gerektiğini söylediler. Bende onu bulabilmek için Suna Abla'ya ulaştım ama onlar ayrılmışlar. Suna'nın hayatında başka birisi vardı. Bulabileceğim bir adres söyledi kalktım gittim. Tek başına küçük bir dairede yaşıyordu adam. Neyse durumu anlattım. Ama kabul etmedi. Bu olaylardan sonra işinden falan olmuş. Zorla bir düzen oturtmuş. Tekrar başına bela gelsin istemiyordu. Ne söylediysem ikna edemedim. En sonunda o zamanki gibi para teklif ettim. Ben daha cüzi bir miktar söyledim ama o 10 bin istedi. Kabul ettim. Çünkü aklımda başka bir yol yoktu. İki aydır gece gündüz çalışıyorum. Yaman'ın yanında çalıştım, ev taşıyan nakliye şirketleri var ya onlarda çalıştım, günübirlik işlerde çalıştım. Bir yandan da Murat Abi peşinde mi diye kontrol etmeye çalıştım. Neyseki sen monoton bir hayat tutturduğun için sıkıldı peşinde gezmekten. Ben eve geç saatlerde geldiğim için bana da takılmadı ve her gün bir iki saat uyuyup yine çalıştım. Ve parayı biriktirdim. Geçen çarşamba günü gittim adama verdim parayı. Perşembe günü sabah karakolun önünde buluşmak üzere sözleştik. O gece mutluluktan uyuyamadım. Sana gelip güzel haberi vereceğim diye heyecanlandım. Ertesi sabah sözleştiğimiz yere gidip beklemeye başladım. Ama piç gelmedi. Aradım, numarası kullanılmamaktadır dedi. Evine gittim kapı duvar. Kimseye bir şey demediğim için sorabileceğim kimse yoktu. Suna'ya gittim ama yeni görüştüğü kişi benden işkillenince sert çıktı biraz. Oradan da kapı yüzüme kapandı. Arayabileceğim her yeri aradım. Bu sabah bir arkadaşını buldum ona sordum il dışına çıktı dedi ama nereye bilmiyormuş. Bilse de bulamam ki onu. Sinirimden oturdum ağladım. Giden onca paraya, onca çalışmama, sensiz geçen onca zamana, kandırılmış olmama, sorunu çözememiş olmama, ve en çok da güvenini boşa çıkartmış olmama. Üzgünüm...
Anlattıkları şeyleri ilk kez duyuyordum. Neredeyse bir yıldır birlikteydik ama hakkında bilmediğim ne çok şey varmış. Aşık bir adam olmanın yanında, bir dost bir kardeş olarak da mükemmel bir adammış. Sırf benli bir hayatı seçtiği için önümüzdeki engeli kaldırmaya odaklanmış. Oysaki düne kadar bizim engellerimiz çok başkaydı. Bana iş demişti. İşim olsun gerisi kolay demişti. Ama bu uğurda iş bulmayı da kenara attı. Uğruna onca iyilik yaptığı, abi dediği adamı yolumuzdan çekmek için uğraştı. Bunu tek başına göğüsledi. Ağır bir sorumluluk aldı sessizce halletmek istedi. Olmadı, olduramadı. şimdi karşımda el pençe divan, boynu bükük viran. Bu yaptığının yanında ben bu adama olan sevgimi nasıl göstereyim? Her hareketim yalın her sözüm basit geliyor bana. Bir eş gibi, bir ana gibi, bir kardeş gibi göğsüme bastırarak sarıldım ona. Sadece sarıldım. Kalbimden akanı hisseder biliyorum.
—Neden söylemedin?
—Başın belaya girsin istemedim.
—En azından maddi olarak yardım ederdim.
—Ailenle sıkıntı olmasın dedim, kendim halletmek istedim. Çünkü bu orospu çocuğu benim kuzenim! Ve sen de benimsin. Anla işte.
—Tabi ki kaybettiğim şeylere üzüldüm. Keşke telafi edebilsem. Ancak olayın çözülüp çözülmemesi umrumda değil. Sen gerçeği görüp beni anlıyorsun ya o bana yetiyor. Ama şuanki üzgün haline bir çare bulamıyorum o beni kahrediyor.
—O adama güvenmekten başka çarem yoktu Eylem. Düşündükçe kendimi o kadar aptal hissediyorum ki. Resmen dolandırıldım. Ve ispat edebileceğim hiçbir dayanağım yok.
—Bu durumlarda yapılacak tek şey duadır bence. Adaletli Rabbim o paranın hayrını ona göstermez. Ve eminim bize güzel bir kapı açacaktır. Ben inanıyorum. Sen de inan olur mu?
—İnşallah Eylem. Ama çok çaresizim. İlişkimizdeki tek engel senin tarafındaydı şimdi benimki de eklendi. Ne yapacağız?
—Sıkıldı dedin işte. Daha dolanmıyor peşimde. Benden ona yar olmayacağını anlamıştır.
—Onu anlaması değil mesele. İsterse anlamasın. Ama bize her koşulda engel olacak.
—Onun bana takılma sebebinin aslında bende olmadığını göstersek?
—Nasıl yani?
—Yani sadakatsiz bir kadın olduğumu görse, soğur benden. O zaman belki sana layık görür. Sırf aynı acıyı yaşa diye.
—Yok seni herhangi bir oyun içerisine sokmak istemiyorum. Başka bir yol bulurum elbet.
—Bence bir düşün. Ama bundan sonra hangi yolu bulursan bana anlat. Konu madem biziz öyleyse birlikte savaşalım.
—Zaten sensizliğe tahammülüm kalmadı. Hergün hergün görmek istiyorum seni.
—Aaaa bak aklıma ne geldi. Sınav tarihi belli oldu. İki hafta sonra birlikte İstanbul'a gidiyoruz. Felekten bir haftasonumuz olacak. Bu günlerin acısını çıkarırız. Gezeriz tozarız geceleri yine birlikte uyuruz. Tamam mı?
—Gelemem.
—Düşünmedin bile?
—Eylem tüm paramı kaptırdım.
—Paradan sebep mi gelemiyorsun?
—Evet.
—Kaptırdığın parada benim de katkım olmalıydı. Şimdi onu telafi etmek istiyorum. Aramızda para mevzusu olmasından hoşlanmıyorum. Seninle geçirilecek vakti kaybetmek istemem. Hem yeni iş başvuruları yaparsın.
—Haklısın ama olmaz.
—Yalnız mı gideyim yani? Kim koruyacak beni Eymen'den!
Korunmak istediğimden değil de sırf gelmesi için kanına girmeye çalıştım.
—Hay sikeyim bir de o vardı değil mi? Ooooffff!
—Otel de tek başına kalan bir kız için tehlikeli olabilir?
—Abartmasan mı acaba?
Burnunun dibine kadar girdim.
—Tek başıma kaybolmak istemiyorum, her fırsatı seninle geçirmek istiyorum. Ben biletleri alacağım sen de iyice düşün.
Dudağına minik bir öpücük kondurdum. Geri çekildim.
—Evet diyene kadar kendime yaklaştırmayacağım seni.
—Ne alakası var Eylem. Çocuk çocuk hareketler yapma. Birlikte gidersek Murat Abi öğrenmeyecek mi? Sonra ne olacak söyleyeyim senin baban öğrenecek, benim babam öğrenecek. Daha sonrası cenaze namazı.
—Ooff!!!
Sessizlik oldu. İkimizde derinlere dalmış düşünüyorduk. Murat'ı hayatımızdan çıkarmak için bir şeyler bulmalıydım. Aklıma bir kaç şey geldi. Kafamda oturmaya çalıştım. Bunun için ayrıntılı bir şekilde düşünmek gerek tabi.
—Ne düşünüyorsun?
—Abini engelleyecek bir program yapmaya çalışıyorum.
—Ne gibi?
—Daha yapmadım, yapınca anlatırım.
—Eyleeemmm???
—Aslanım.
Onun uyaran ses tonuna karşılık, cilveleşen bir sesle cevap vermiştim.
—Benden habersiz tek bir şey yaparsan çok kötü olur.
—Bu konuda boyumun ölçüsünü aldım. Yapmam merak etme.
—Anlat o zaman.
—Şuan bir şey yok, yani çok yüzeysel.
Şimdi Aslan dibime kadar girdi. Burnunu yüzümde gezdirdi.
—Birlikte derinleştiririz dedi.
Dudakları boynuma kayarken bedenim hemen tepki vermeye başladı. Midem kasıldı, Kasıklarım sızladı. En son barıştığımızda birlikte olmuştuk. Dokunuşlarını hissetmeyi çok istiyordum. Ama şimdi olmaz. Biranda yerimden kalktım, Aslan oturduğum yere doğru devrildi. Masada duran telefonumu elime aldım. Saati görmemle göz kapaklarım geriye doğru açıldı. Bir saati çoktan geçmişim. Hemen toparlanmaya başladım. Eve gidene kadar bir sebep bulmalıyım.
—Ben gidiyorum.
—Gitme.
—Gitmem gerek.
—Gitme.
—Gitmeliyim ama.
—Gitme.
—Ama sen böyle söylersen nasıl giderim. Hocayı da aramadım belgeyi teslim etti mi acaba?
—Ben daha özlemimi gideremedim.
—Yarın kursta telafi dersim var. Kaçta biteceğini bilmiyorum. Dolayısıyla annemlere ucu açık bir zaman bırakırım. Gelirim yine sana. Ya da yok yaa gelmem. Bana evet diyene kadar olmaz. Dışarda buluşuruz.
—Murat abiyi de çağıralım mı?
—Ooofff!!! Ben çözecem o işi merak etme. Hadi gittim ben.
Eğildim hala koltukta uzanan Aslan'ı yanağından öptüm. Kalkarken kolumdan tutup çekti ve üzerine düştüm.
—Şuan eve bir şey söylesen ve gitmesen.
—Olmaz, dikkat çekerim.
—Tamam git.
—Bana çocukça davranıyorsun diyene bak. Astı suratını! Akşam bilet saatlerini atarım sana.
Tekrar öptüm ve ayağa kalktım. Odadan çıkacakken geri dönüp yanında yere oturdum. Yüzüne baktım.
—Senden gitmek öyle zor ki. Sensiz kalmanın tanımı zor kelimesine bile sığmıyor. Ben senden gidemem, sensiz kalamam. Sen bizim için bir savaş verdin ama dost diye sarıldığın bir namussuza denk geldin. Kaybettin mi, hayır. İçimdeki tahtını biraz daha büyüttün. Şimdi geleceğimiz için beraber savaşacağız. Lütfen canını sıkma, bizi kimse ayıramayacak. Seni çok seviyorum.çookk...
Alnımı alnına koydum. Gözlerimi kapattım kokusunu hissettim. Aldığım tek cevap bana yetti.
—Aahh Eylem, ahhh...
Kalkıp evden çıktım. Koşar adım eve giderken hocayı arayıp her şeyin yolunda olup olmadığını sordum. Neyseki teslim etmiş kağıdımı. İçim rahat eve geldim. Annem kaşları çatık bana bakıyordu. Bir şey sormadan açıklama yapmaya başladım.
—Hemen çatma kaşlarını. Kurumsal dairelerde işler senin dediğin gibi yürümüyor. Kimse kapılarda karşılamadı beni, gel Eylem işini hemen halledelim demedi. Bilmem anlatabildim mi, yürüyerek geldim ayrıca.
—Benim derdim şimdi değil, o sınava gitmesen olmuyor mu yani?
—Ne sakıncası var? Haftasonu gidip geleceğim.
—Sen artık bu evde misafirsin, Barış'ın emanetisin, ben de emanete sahip çıkıyorum.
—Ben ne zaman bu evin kızı oldum ki? Ne zaman bana sadece evladım diyerek sahip çıktın? Başkasının malıyım demek... Bunu duyduğum iyi oldu anne. Bundan sonra bana karışma, ben sahibime hesap veririm. İstediğim yere gider, istediğim saatte dönerim.
—Öyle bir şey yap da bak ne oluyor?
Telefonum çalmaya başladı. Çantamdan çıkarıp ekrana baktım.
—Bak sahibim arıyor. Emanete ihanet edemeyeceğin için hiçbir şey yapamazsın bana.
Arkamı dönüp odama çıkan merdivenlere yöneldim. Gözlerim dolmuştu. Telefonu açtım
—Efendim.
—Nasılsın aşkım?
—Kötü, annemle konuşurken aradın.
—Ne oldu?
—İstanbulda aldığım kursun sınavı var, gitmeme engel olmaya çalışıyor. O kadar yoruldum ki hesap vermekten. Üniversitedeki özgür hayatımı özlüyorum.
—Merak etme hayatım, az kaldı. Evlenince aynı özgür hayatına kavuşmuş olacaksın.
—Sahi mi? Tek başıma il dışındaki arkadaşıma gidebilir miyim, ya da başka şehirdeki eğitimlere katılabilir miyim?
—Neden yalnız gidesin, birlikte gideriz nereye istersen.
—Neden yalnız gidemiyorum?
—Benim karım neden yalnız seyahat etsin ki, aklım sende kalır, hem birlikte daha keyifli olmaz mı?
—İşte bu özgürlük olmuyor. Söylediğin kadar evde de özgürüm.
—Ne olmasını istiyorsun benimle evlenip tek başına bir hayat mı süreceksin? Eş değil de ev arkadaşı alıyor gibisin. Seninle hayatı paylaşacağız, sadece evi değil. Tabi ki belli sorumlulukların olacak, benim de olacak.
—Anladım seni, bu evdeki hayatımı alıp üzerine eklediğim sorumluluklarla senin yanında devam edeceğim.. Bana sunduğun hayat gözlerimi yaşartı. Bence al sen o hayatı dilediğince yaşa, benimle paylaşmana gerek yok.
—Eylem kavga çıkartmaya mı çalışıyorsun? Kötü bir gün geçirdim zaten, seni arayıp moral bulmak istiyorum senin yaptığın konuşmaya bak.
—Ben de kötü bir gün geçirdim, sadece kendimle uğraşabiliyorum. Seni toparlayacak gücüm yok.
—Tamam toparlama sorun değil, yeter ki üzerine başka dertler ekleme. Sadece senin varlığın burayı katlanılır kılıyo, seninle bozuşursam duramam burada.
—Tamam kapatalım o zaman. Sen de rahat et ben de.
—Eylem sıkça arayamıyorum zaten iki güzel muhabbet edemez miyiz?
—Kafamız daha iyiyken ederiz. Şuan ağzımdan güzel bir şey çıkmaz.
—Yapma Eylem.
—Israr etme Barış! Bırak kendime geleyim az ne olur?
—Yemin törenime gelecek misin?
—Ne zaman?
—İki hafta sonra. Cuma günü.
Gülmeye başladım. Sinirlerim bozulmuştu resmen. Bugün bir işim rast gitti geri kalan her şeyin onu bozmaya çalışması ne trajik. Nasıl aynı zamana denk geliyor bu tarihler? Annem bunu duyarsa İstanbul'u rüyamda görürüm. Duymaması için ne yapabilirim? Hiçbir şey? Allahım azıcık mutluluğu neden bana çok görüyorsun? Neden yani?
—Huuu Eylem orada mısın?
—Efendim?
—Kesin değil diyorum, henüz söylenti gibi bize tam bir açıklama yapmadılar. Ben sana haber ederim. Ona göre bilet bakarsın. Annemlerle gelirsiniz.
—Haaa tarih kesin değil, öyle söylesene, iyi iyi tamam ya bakarız. Dua et de iki hafta sonra olmasın. Çünkü sınavım var.
—Hadi yaa.. Olsun sınavı tekrar yaparlar. Ama ben bir kez yemin edeceğim.
—Barış, dünya bir tek senin etrafında dönüyor ne güzel. İmreniyorum sana. Ve duygularımın zirve yaptığı bu noktada kapatıyorum. Eminim sırada daha anlamlı konuşmalar yapmak için bekleyenler vardır. Yemeyelim haklarını. İyi akşamlar
—Bir gün dünya tatlısı olurken başka bir gün nasıl çekilmez oluyorsun anlayamıyorum. Dediğin gibi olsun iyi akşamlar.
—Bunlar iyi günlerin...
Resmen konuşurken yoruldum. Şansıma bak! Geleceğimi görüyorum dört duvar arasında. Aslına bakarsan evlilik konusunda Barış haklı. Tabiki başına buyruk olmak saçma. Şimdi ben Aslan'la evleneceğim ve bana bilmem hangi şehre arkadaşıma gidiyorum deyip gidecek? Mümkün değil. Ya beraber ya hiç. Tabi ki zaruri durumlar olacaktır anlayışla karşılarım. Ancak keyfi gezmeler birlikte yapılmalı. Ve tabi bunlar yanında olmaktan keyif aldığın insanla yapılır. Ben Barış'tan kaçmaya çalıştığım için, onunla olan evliliği hapis gibi gördüğüm için evlilik konusunda onun fikrini destekleyemiyorum. Hiçbir konuda aynı fikirde olmak istemiyorum. Allah birdir dese ne münasebep diyecek kadar zıtlaşasım geliyor. Nasıl geçer böyle bir ömür? Nasıl görmez bu hallerimizi...
Bilgisayarı açtım. Sınav haftası için iki kişilik bilet satın aldım. Sonra Cansu'yu arayıp aynı otelde bizim için yer ayırtmasını rica ettim. Şirket isimlerini kullanınca daha uyguna geliyor. İnşallah Aslan'da gelir. Bunca çabam boşa gitmez. Üstelik oradayken yıldönümümüz gelmiş oluyor. Bir yıl olacak. Ne ilginç... Daha dün karşılaşmışız gibi hissediyorum. Onsuz geçen bir haftayı bir yıl gibi görürken, onunla geçen bir yıl bir gün gibi. Güzel bir kutlama yapmak istiyorum. Henüz aklımda bir şey yok ama düşünmek için zamanım var. Ama önce Aslan'ı kesinlikle getirmem gerek. Bu da Murat abiyi aradan çıkartmamla mümkün. Aklımdakilerin genişletilmesi lazım. Bunu da yapabilecek tek kişi Cansu. Yarın birlikte bu işi ele alırız. Kurs çıkışı Aslan'la görüşür ona anlatırım. 15 gün sonra her şey çözülmüş olarak mutluluğa uçarız Aslan'la... Yatağa başımı koydum ve mesaj geldi. Tek gözümü açarak okudum.
—Hiç benden daha iyilerine layık olduğunu düşündün mü?
            Aslan hala aynı durumu kafaya takıyordu belliki. Yetersizlik duygusu onu mahvediyor. Oysaki gayet başarılı bir iş çıkardı. Sorun karşı tarafı kendi gibi görmesiydi.
—Daha iyisini istemiyorum. Seninle mutlu olmak bana yetiyor.
—Şuan sana sarılmaya deli gibi ihtiyacım var.
—Var mısın ilk gördüğümüz anda deli gibi sarılmaya?
—Varım.
—Ben de varım. O zaman tüm ihtiyacını biriktir. En güzel sarılmamızı yapacağız.
—Sen ne güzel bir kadınsın. Aramızdaki mesafeye rağmen sözlerinle sarabiliyorsun beni. Kokun geldi biranda burnuma. Gülümsettin beni.
—Bizim sevgimiz dokunmaktan ibaret değil. Hiçbir mesafe de birbirimizi hissetmemize engel değil. Gülümsemek daima güzeldir, eğer benimleysen.
—Şah damarından öpüyorum seni.
—Şu vakitli vakitsiz öpmelerin yok mu, seviyorum seni.
—Şu beni her durumda sevmelerin yok mu, doyamıyor insan.
—Şimdi de sen Gülümsettin beni.
—Çünkü çok sevdirdin kendini. Hadi uyu güzel kadın. Yarın seni görmeyi iple çekiyorum. İyi uykular...
—Sen de uyu yakışıklı adam. Seni dinç görmek istiyorum. Tatlı rüyalar..
Telefonu komidinin üzerine koydum. Gözlerimi kapattım. Ancak ağzımı kapatamadım hala gülümsüyordum. Sevmek ne güzel şey. Sevilmek hele.....

Hadi üç noktayı siz tamamlayın? Sevmenin güzel olduğu yerde bir de seviliyorsan bunu nasıl anlatırsın?
Bölümü beğenen elleriniz dert görmesin. ⭐️

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin