34. BÖLÜM

339 41 13
                                    

Yatağımda yastığıma sarılmış gülümser halde uyuyordum. Yaşadıklarım gerçek değil de rüyaymış gibi uyanmak istemiyordum. Yastığımı Aslan yaptım anılarımda geziniyorum. Verdiğim kararla vicdanım sızlıyordu evet, en çok da kıyılan nikah içimi acıtıyordu ama aklımın kabul etmediği bir gerçeği kalbim güle oynaya yok sayıyordu. Ne yapayım beni bu duruma iten sebepler kahrolsun. Ben artık anlık mutluluğumla yaşayacağım. Bu davranışı kendime bu sebeple kabul ettirdim. Eksileriyle artılarıyla yaşayacağım. Nereye kadar gider bilmiyorum. Ama başka türlüsünü olduramıyorum.
          Bir kaç gündür geç saatlere kadar oturuyor öğleye kadar uyuyordum. Annem tartıştığımız günden beri benimle konuşmuyor. Hiçbir şeye karışmıyor tek kelam etmiyordu. Ezgi yoktu, Esma ablam tatile gitmişti. Evde sessiz bir hava vardı. Sofra hazırlıyor çıkardığı seslerle haber veriyordu. Konuşmadan yiyorduk. Dışarıya çıkasaksam -ki çok nadir oluyor- nereye gittiğimi sesli şekilde söylüyor cevap almadan çıkıyordum. Öyle saçma sapan bir hayat yaşıyorduk evin içinde. Anneme içimi açmış olmam böyle cezalandırılmıştı işte. Daima bizimle arkadaş olmak istediğini, her şeyinizi bana anlatın diyen annemin her şeyimi anlattığımdaki tepkisi işte. Bir ceza daha vardı o  da bugün öğleden sonra. Psikiyatriste gideceğim. O kadar isteksiz ve gerginim ki. Kime ne anlatacaktım? Beni en anlaması gerekenin davranışı ortadayken doktor bana ne yapacak, anlayamıyorum. Kafamda kurup kaldırıyorum, hikayemi kendimce bir düzene sokup aklımda sardırıp duruyorum. Randevu saati yaklaştıkça içimde yükselen bir sıkışma beni boğuyor. Bir balkona çıkıyorum, biraz müzik dinliyorum, biraz kitap okuyorum, biraz bilgisayarda geziniyorum ama olmuyor kafamın içinden de, göğsümden de kalkmıyor düşüncenin ağırlığı. Ayağa kalkıp hazırlanmaya başladım. Sıradan bir kot bir tişört üzerime geçirdim. Sesli bir şekilde doktora gittiğimi söyleyip evden çıktım. Hastaneye ağır adımlarla yürüyerek gittim. Her adımda daha derin nefes aldım, ama içimdeki o tarifsiz duyguyu atamadım. Giriş işlemlerimi halledip sıranın gelmesini bekledim. Oturduğum sandalyede ayağımı sallamaya başladım. Daha sonra ayağımın benden bağımsız hızla sallandığını farkettim. Stresim öyle yoğundu ki elimle bastırarak bacağımı durdurmaya çalıştım. Ekranda ismimin yandığını görünce ayağa kalkıp kapıya yaklaştım. Tıklatıp içeriye girdim. Karşımda doktor olarak yaşlı bir amca oturuyordu. "Buyur kızım" diyerek beni karşısındaki koltuğa yönlendirdi. Koltuğa oturmamla stresin ve karşımdaki kişinin bende oluşturduğu hayal kırıklığı ile biranda ağlamaya başladım. Kendimi durdurmaya çalıştıkça daha çok hıçkırdım. Doktor önce bir selpak ardından su ikram etti. Durdurmaya çalıştığım hıçkırıklarım arasında "özür dilerim" sözlükleri sıralanıyordu. Doktor oldukça babacan yaklaşmaya çalışarak "Dilediğin kadar ağlayabilirsin hiç sorun değil " dedi. İçtiğim bir bardak su ile biraz kendimi toparladım. Doktor
—Buyur kızım anlat bakalım, nedir seni böylesine ağlatan dedi.
Karşımda yıllardan alacağını almış biri varken anlatacağım her şeyin basit bir ergenlik vakası gibi görüneceğinin farkındaydım. Kafamda kurduğum her şey öylesine basit ve gereksiz geldi ki tek cümle kurmak istemedim. Ne diyecektim bir sevdiğim var ama annem beni başkasıyla evlendiriyor mu? Ne kadar çocukça, ne kadar aptalca bir durum. Yok, ben bunu yapamayacağım. Ama benden bir yanıt bekliyordu. Bir şeyler anlatmalıydım o yüzden düğümünü çözemediğim boğazımı temizleyerek bugünden başladım:
—Ben buraya kendi isteğimle gelmedim, annemin ve ablamın ısrarı üzerine geldim. Benim doktor ile iyi olabileceğimi düşünen annem, günlerdir benimle konuşmuyor. Sizce de fazla çelişkili bir durum değil mi? İşte bu çelişki benim hayatım, ben hep bu arada yaşıyorum. Sözde benim iyiliğim düşünülüyor ama hayatımı istemediğim bir yöne çekiyorlar.
—Neden konuşmuyor annen seninle?
—Çünkü ona nişanlı olmak istemediğimi söyledim. Nişanlımı sevmediğimi. Kendisinin beni  istemediğim biriyle nişanlandırdığını.
—Neden nişanlını sevmiyorsun, görücü usulü mü?
—Görücü usulü de denemez, çünkü nişanlım ile 6-7 senelik arkadaşlığımız var. Ama bitirmiştim ben, sonra başkası dahil oldu hayatıma ve benim sevdiğim o başkası.
—Peki o kişi ile bir ilişkin oldu mu?
—Vardı...
—Cinsel bir ilişkin var mıydı?
Parke taşlarını izleyen bakışlarım duyduğum soru ile doktorun gözleriyle buluştu. Bu bilgiyi öğrenmenin ne gereği var ki? Nasıl evet denir ki? Tanımadığım yaşlı başlı bir adam ve ben ona bunu mu anlatacağım? Doktor bile olsa, söyleyeceğim her şey bu odada kalacak bile olsa, yapamam. Bana söylemese de aklından geçireceği en küçük eleştiri cümlesinin varlığına hazır değilim. O yüzden:
—Hayır yoktu, sadece duygusal.
—Emin misin?
—Evet, eminim.
Sanırım yalan konuştuğumu anladı ama doğruyu söyleyebilecek yürek şuan bende yok.
Ardından uyku düzenim, rüyalarım, konuyla ilgisi olmayan bazı anlardaki duygusal tepkilerimi sordu. Verdiğim cevaplar ne yüzde yüz doğru ne de yalandı. Öyle tutarsız cevaplama şekli. Seans bitmek üzereyken eline kalemi alarak bana bir reçete yazmaya başldı.
—Yalnız Doktor Bey, ben ilaç içmek istemiyorum.
—Bunlar ağır ilaçlar değil, bulunduğun durumdan ancak böyle çıkabilirsin.
—Gerçekleri ilaçlarla unutmak, tabiri caizse salaklaşarak mutlu olmak istemiyorum. En basit ilaçlar bile bağımlılık yapıyor ben ömrümü böyle geçirmek istemiyorum.
—Bunları daimi değil geçici olarak kullanacaksın, gerçekten çok hafifler. Yan etkisi hiç yok.
Daha fazla sesimi çıkarmadım. Bir doktorla kulaktan dolma bildiğim bilgiler ile ahkam kesemezdim. Reçeteyi elime alıp ayağa kalktım.
—İki hafta sonra tekrar gel.
—Tamam, teşekkür ederim.
Kapıyı ardımdan kapatarak çıktım. Tekrar gelmeyecektim, o ilaçları da içmeyecektim. Zorla bastırdığım o ağlama isteği yeniden yükseliyordu. Hastanenin kapısına çıkıp bulduğum ilk banka oturdum ve kendime daha fazla eziyet etmemek için ağlamaya başladım. Yanımdan geçenler bana bakıyor ama kimse yanaşıp omzuma bir el atmıyordu. Herhalde bir yakınımı kaybettiğimi falan düşünüyorlardır. Ölümün çaresizliği karşısında kim nasıl teselli edebilirdi ki? Belki de kötü bir hastalığa yakalandığımı düşünüyorlardır, buna da verilecek bir teselli yoktu. Hastane kapısında ağlayan kişi teselli edilemezdi. Çünkü her bakımdan çaresizdi ve işi Allaha kalmıştı. Telefonumu elime aldım ve Aslan'a mesaj attım.
—Sana ihtiyacım var.
—Canım şuan çalışıyorum hiç müsait değilim, işlerim biraz yoğun ürün boşaltıyorum, özür dilerim ama sonra mutlaka konuşalım.
Hayal kırıklığı ile bu kez elime reçetemi aldım. Üzerine damlayan gözyaşım ile ne yapacağımı bilmiyordum. Doktora büyük büyük laflar ettim ama belki de haklıdır. Bu durumdan ancak ilaçlar kurtarır beni. Belki de bu dünyaya fazla gerçekçi olmak iyi değildir. Biraz aptallaşmak herkese iyi gelebilir. Böylece evdeki görünmez o gergin havayı daha rahat atlatabilirim. Ayağa kalkıp en yakın eczaneye girdim. Reçeteyi uzattım. Eczacı adam bir gözlerime bir de kağıttaki ilaç isimlerine bakıyordu. Ne kadar da birbirini destekleyen durumlar ama! İlaçlarımı alıp eve doğru aheste adımlarla yürümeye başladım. Ayaklarım geri geri gidiyordu, ruhum yanından geçtiğim her ağaca sarılarak bana engel olmak istiyordu ama beynim 'bu imkansız eve gitmeliyim' diyor. Yol kenarında karşıya geçmek için beklerken bir araba yanıma yanaşıp durdu. İçinden çıkan kişi adımı seslenince ben de ona baktım. Şaşırmıştım.
—Aslan?
Aslan yanıma geldi.
—Arka mahalledeki marketteydik. Sen ne yapıyorsun burada?
—Ben de arka mahalledeki hastanedeydim.
—Hayırdır, hasta mısın?
—Evet hastayım, aşkından sonunda kafayı yedim. Yakında huni takıp gezeceğim.
—Espiriler havada uçuşuyor ama gözlerin hala suyunu çekmemiş ıslak ıslak.
—Onlar seni görmeden kuruyamaz. Malum güneşim de oksijenim de sensin.
—Benimle fotosentez mi yapacaksın?
Gülümsedim.
—Evet, seninle kök salıp tutunmak istiyorum. Sağlamlaşmak ve bir daha hiç kırılmamak.
—Biyoloji bilgimi seninle paylaşmayı çok isterdim ama beni bekliyorlar. Biliyorsun ki Yaman hala balayında bende...
—Anladım anladım. Peki sana sarılabilir miyim?
—Sokak ortasında, bunu yapmak istediğine emin misin?
—Son derece..
cümlemin bitmesiyle Aslan belimden sarmaladı beni. Bende parmak ucumda yükselip boynundan sarıldım, çenemi omzuna yerleştirdim. Burnuma gelen Aslan'a ait olan erkeksi ter kokusu beni gülümsetti. En çirkin şeyler bile Aslan ile birleşince güzel oluyor. Kısacık süren sarılma beni az da olsa kendime getirdi.
—Teşekkür ederim, gerçekten iyi geldi.
—Bana da, yorgunluğumu aldı. Ama gitmeliyim, görüşürüz Eylem.
—Görüşürüz...
Araba gözden kaybolana kadar arkasından bakındım, sonra etrafıma göz gezdirdim bir gören olmuş mudur diye? Ardından yoluma devam ettim. Az evvelki kasvetli havam uçup gitmişti, elimdeki bir torba ilacı çöp kutusuna atasım geldi. Ama hastane inandırıcılığım olsun diye eve taşımaya devam ettim.
Eve geldiğimde annem gururundan hiçbir şey sormadı bana. İlaçları mutfak masasında bıraktım ellerimi yıkamak için banyoya gittim. Poşet hışırtısına kafamı banyodan uzattım ve ilaçları karıştırdığını gördüm. İyice bakması için oyalandım. Sonra da gürültülü bir şekilde mutfağa girdim. Annem hiç ellememiş gibi camdan dışarıya bakıyordu. Çocuk gibi davranışları bana komik geliyordu ama kendisi ciddiyetle küs kalmayı sürdürüyordu. Bende sesimi çıkarmadım ilaçları alıp odama doğru yol aldım. Yukarıya çıkıp elimdekileri yatağa bıraktım. Başucumda duran sürahide su kalmamıştı, kaptığım gibi aşağı indim ancak konuşma seslerini duyunca olduğum yerde kaldım. Annem telefonla sanırım ablamla konuşuyordu. "Bilmiyorum bir torba ilaçla geldi." Karşıdakini de duyabilmek isterdim. "Ben artık onun hal ve hareketlerinden hiçbir şey anlamıyorum. İyi derim ağlama seslerini duyarım, kötü derim bir bakarsın müzik açmış dans ediyor. Somurturken gülümsüyor. Dengesiz. " göz kapaklarım tamamen açıldı duyduklarım karşısında. Sağolsun annem yine hakkımda döktürüyor.
Sessizlik
" Artık Doktor mu toparlar onu ilaçlar mı bilemeyeceğim inşallah hemen düzelir."
Sessizlik
"Zannetmiyorum, evden çıkmıyor pek."
"Kaçarsa kaçsın, ben de Eylem diye bir kızım hiç olmadı derim olur biter. Oda gittiği yerde kendi kafasını yer."
İçime dolan öfke ile elimdeki sürahiyi biraz daha sıktım ve ilerlemeye devam ettim. Mutfağa girdiğim anda konuşma kapandı
"Sen nasılsın, tatil nasıl gidiyor?"
"Hıııı, evet"
Suyumu doldurup odama geri döndüm. Yatağıma oturdum. Nefret ediyordum bu durumdan. Ailemin beni yerleştirdiği bu konumdan. Hiçtim ben gözlerinde. Yoktum ben onlar için. Boştum. Değersizdim. Hiç olmaya alışmıştım, umrumda değildi ama umutlarımı kaybettim ben bu yüzden, içim acıyordu, kalbim kanıyordu. O kan hiç durmuyordu ve her saniye daha çok acı çekiyordum. Daha kötüsü de bu acı beni öldürmüyor. Süründürüyor. İlaçlarımı elime aldım. Hadi bakalım Eylem mutluluk zamanı. Doktorun hafif dediği ilaçların perspektiflerini okudum. Bazılarında çoklu alımlarda kalbi durdurduğu yazıyordu. Bu bilgiyi aklımın bir köşesine not ettim. Bir tane alıp ağzıma attım. Kendimde ne gibi değişiklik olacak merak ediyordum. Ardından defterimi kalemimi alıp canım balkonumda bir şeyler karalamaya çıkmıştım ki Barış aradı.
—Efendim Barış?
—Nasılsın aşkım?
—İdare ediyoruz, sen?
—Kötüyüm...
—Hayırdır inşallah?
—Sana kötü bir haberim var?
—Ne oldu?
Aklımdan bana kötü gelebilecek haberleri sıraladım ama bir türlü bulamadım. En iyisi cevabı beklemek.
—Celp kağıdım geldi. 2 ay sonra askere gideceğim.
Kötü bir haber mi bu? Üzülmeli miydim? Hangi tepkiyi benden beklediğini anlayamadığım için şaşırmayla konuya girdim.
—Nasıl yani? Tecil ettirmedin mi?
—Atandıktan sonra bozdurdum tecilimi, biran önce askerliğimi yapayım da düğün tarihi alalım diye.
Hah işte kötü haber geldi. Düğün tarihinden bahsediyor. Ama ben şaşırma rolüme devam ediyorum.
—Ne kadarlığına gideceksin?
—O belli değil 6 ya da 12 aylık. Gün yaklaşınca belli olacak.
—Üniversite mezunları kısa dönem gitmiyor muydu?
—O eskidendi kaldırıldı o kanun, yine dikkate alıyorlar ama çıkmama ihtimali de var. Ki biliyorsun benim şansım çoktur (!) kesin 12 aylık çıkar.
—Yer belli mi?
—O da aynı gün belli olacak.
—Anladım hayırlı olsun, er ya da geç olacaktı.
—Orası öyle, erken çıkmasına sevindim. Ancak işin ucunda senden ayrılmak, seni özlemek var.
          Tabii işin bir de o boyutu vardı değil mi? Barış'ın üzülme sebebi ortaya çıktı. Keşke aynı sebebi paylaşıyor olsaydık. Keşke onu bir gün bile göremeyecek olmanın kederi sarsaydı beni. Hayatım ne kadar güzel, ne kadar yaşanılası olurdu. Tek acım nişanlımı özlemek olsaydı. Evleneceğim güne sabretmekte zorlansaydım falan.. Aahhh keşke...
Hissetmesem de bunu Barış'a hissettirmenin anlamı yoktu.
—Bu ayrılıklar bir daha ayrılması mümkün olmayacak kavuşmalar için. Bunu için üzülme mutlu ol.
—Evet öyle de elimde değil işte.
—Hem gitmene daha var, şimdiden karamsarlık yapma. Keyfini çıkar.
—Neyse canım tekrar ararım şimdi işe dönmem gerek.
—Tamam kolay gelsin.
Balkon kenarına yaslandım. Dışarıyı izleyerek düşünmeye başladım. Askere gidecek. Buralarda olmayacak. Askere gidecek, askere. En az altı ay yok. Güzel zaman. Bu durum kafamda çeşitli olasılıkları canlandırıyor. Bu süre zarfında ya bu nişan işi yıkılır rahata ererim ya da Barış'ı özlerim ve tamamen ona dönerim. İki zıt ama tam da iç içe olan durum. Her şey bende bitiyor. Benim içimde. Özümde! Biraz da zamanda. Onu görmemek iyi gelecek bana. Kesinlikle çok iyi... Hem belli mi olur bakarsın oda askerdeyken tam anlamıyla düşünmeye, kafasını toparlamaya  başlar.Bir farkındalık yaşar ve bana beslediği duygunun aslında aşk olmadığını anlar. Evet, bence çok mantıklı. Oohh be... Ağız dolusu güldüm. Kendi kendime umut aşılama konusunda tam bir dahiyim. İlaçlar anında etki etti bak. Nasıl da gülümsedim. Kendi kendimle dalga geçiyordum. Ama iyi olacak eminim. Az daha sabır be Eylem. Hem az kaldı okullar da açılıyor. Şu evin kasvetli havasından da çıkarım.
          Yeniden masama oturdum. Bu kez defterime daha umut dolu cümleler yazmak niyetindeydim. Yazdıkça, düşündükçe başıma gelir belki. Ama evren buna engel oluyordu. Tekrar telefonum çaldı. Ekrana endişeli bakışlar attım. Ne alaka olduğunu çözemedim. Çünkü arayan Cansu idi. Balayında olan bir insan neden beni arasın ki?
—Efendim Cansu. Hayırlı haberler inşallah?
—Nasılsın Eylem?
—İyim, ancak şuan fazlasıyla meraktayım?
—Hatrını sormak için aramış olamaz mıyım?
—Olursun tabi ki, ancak balayı gibi güzel bir zaman diliminde aklına düşmüş olamam.
—Canım biz tatilden dün sabah döndük. Ancak Aslan'ın bundan haberi yok.
—Yaman'ın işe dönesi yok desene.
—Seçenekler arasında sayılabilir tabi. Fakat benim niyetim farklı. Sizi bu akşam bize davet ediyorum.
—Siz derken?
—İşte Aslan ve sen.
—Çok tatlısın Cansu ancak biz diye bir şey yok, onu da geçtim dün bir bugün iki oldu, misafircilik için çok erken değil mi?
—Sizi misafirden sayan kim. Kocaman bir balkonum var, akşamları püfür püfür esiyor, birlikte bir şeyler içebiliriz.
—Çok iyi diyorsun da....
—Lütfen Eylem hemen reddetme, zaten sizinle ilgilenemedik diye dertliyiz. -Yani daha çok ben dertliyim. Yaman pek karışma taraftarı değil.
—Ama biliyorsun Aslan'ın ilişkim için yaptığı şeyden sonra ben de bir şeyler yapmak istiyorum.
—O zaman bizi değil annemle ablamı davet et sen.
—Hele biz siz gelin onlara da sıra gelir elbet. Tamam mı?
—Cansu, annem benimle konuşmuyor. Bana zerre kadar güvenyor. İzin almam imkansız. Evden nasıl çıkayım?
—Ben gelip izin istesem?
—Yok artık daha neler.
—Yok mu bir çaresi? Ona göre Aslan'a haber vereceğim.
—Cansu ben seni bir 15 dakika sonra arasam. O zaman cevap versem?
—Olumlu cevap olacaksa tamam.
—Söz veremem bakalım.
—Tamam bekliyorum.
          Telefonu kapattım. Bir an için bana anlattığı atmosferi hayal ettim. Gerçekten keyifli bir akşam olabilir. İzin konusunu da tek bir kişi halledebilir. Telefonumu yeniden elime aldım.
Arama tuşuna basıp beklemeye başladım.
—Efendim aşkım?
—Barış senden bir şey rica edebilir miyim?
—Tabi ki sorman hata.
—Tamam, geçen hafta evlenen arkadaşım var ya.
—Evet
—Eşi bu akşam iş nedeniyle geç gelecekmiş beni evine davet ediyor. Gitmek istiyorum, Ancak annemden izin alamam benimle konuşmuyor. Konuşsa bile kesin izin vermez. Diyorum ki....
—Benden annenden izin almamı istiyorsun.
—Eee şey evet.
—Kızın adı neydi?
—Kızı karıştırma ikimizin buluşacağını söyle.
—Eylem ailene yalan konuşmak istemiyorum. Gerçeği söyleyerek izin alsam olmaz mı?
         Yüzüm asıldı, modum düştü. Sanırım olmayacaktı bu iş. Son kozumu oynayacaktımz Biraz daha ses tonumu acınaklı hale getirdim.
—İnanmayacaktır. Neyse boşver madem. Evde otururum ben her akşam olduğu gibi.
—Tamam Eylem tamam istediğin gibi olsun. Çok itiraz edecek vaktim yok. Ama ben alıp eve bırakacağım seni haberin olsun.
—Yaa sen harikasın, olur tamam. Ama hemen arayıp izin al, kız cevap bekliyor benden. Hadi kapattım.
          Olacak, olacak, olacak... Bu akşam yine Aslan'ı göreceğim. Bunun için Barış'ı kullanmam çok adice oldu farkındayım. Ne var ki işin ucu Aslan'ı görmek ise en kötü yol bile bana çiçekli gelir.
          Ayağa kalkıp sessizce merdivenlere indim, içerden annemin konuşmasını duymak istiyordum. Ama evden çıt çıkmıyordu. Cansu'ya verdiğim süre çoktan doldu. Barış aramak için ne bekliyor. Hadi yaa...
           Merdivenleri geri çıkıp telefonumla Barış'a mesaj atacaktım ki annemin telefon sesini duydum. Dudaklarım hafifçe kulağıma doğru yayıldı. Ardından telefona giden ayak sesi.
"Efendim oğlum. "
Oğlum mu? Beni kızı olmaktan reddetti ama bir oğlu var! Traji komik gerçekten.
"İyim çok şükür sen nasılsın"
"İyi iyi olsun, sen bu iş için çok çabaladın. Şikayet etme, şükrederek çalış."
Kamu spotları, sıradan girişler. Hadi konuya gel Barış.
"İyi iyi sevindim, annenler nasıllar?"
Oyy fenalık geçireceğim. Haydi yaa.
"Baban da iyidir, çalışıyor işte."
Baban? Benim babam mı o 'Baban' ? Yok artık. Anne baba mı diyor Barış? Bunu daha önce farketmemiştim. O yüzden oğlum mertebesine yükseldi. Vay anasını yaa. Gerçekten çok hızlılar!
"Tabi oğlum buyur?"
Hay senin oğluna... Neyse derin nefes al Eylem, takılma Eylem. Düşünme Eylem. Bu akşama yoğunlaş Eylem. Annemin sesi kısıldı, artık daha sessiz konuşuyor. Ben duyabilmek için bir kaç basamak daha indim.
"Tabi ki çıkabilirsiniz bu sizin en doğal hakkınız. Ama sakın Eylem'i yalnız bırakma. Sen gel al, sen eve getir. Babası biraz titizleniyor da ondan."
Babamın ruhu duymuyor ki? Demek ki yalancılığım annemden geliyor.
"Güveniyoruz tabi ki o ayrı bir konu. Ama akşam saatleri olunca böylesi daha iyi olur."
"Tamam oğlum, oldu sana da iyi çalışmalar."
Sessizce yukarıya doğru çıktım. Şimdi Barış beni arayacaktı. Bekledim bekledim bekledim. Neden aramıyor ya. Ben arayayım en iyisi. Tam arama tuşuna basacakken aradı.
—Evet, aradın mı ne dedi annem?
—Tamam dedi ama ben alıp, ben bırakacağım seni.
—Tamam olur. Çok teşekkür ederim. Ben Cansu'yu arayayım. Görüşürüz
İçim içime sığmıyordu. O heyecanla Cansu'yu aradım.
—Eylem, zaman uzadı kesin olumsuz bir şey diyeceksin.
—Hayır geliyorum. Ancak Barış getirip götürecek beni. Ve ona seninle kız kıza takılacağımızı söyledim. Ayarlayabiliriz değil mi?
—O kolay canım, sen hele bir gel de. Ben Aslan'ı arayayım. Hadi görüşürüz. 6 da bekliyorum adresi mesajlarım sana. Öptüm
—Ben de öptüm.
          Bir cümle bile yazamadığım defterimi kapattım ve her zamanki güvenli yerine gizledim. Ardından gardrobun karşısına geçip akşam ne giysem diye bakınmaya başladım. Abartısız ama şık olmak istiyordum. Bir kaç deneme yaptım. Hiçbirini beğenmedim. Buz mavisi kolsuz, kruvaze elbisemi denedim. Evet bu olabilirdi. Ancak ütülenmesi gerekiyordu. Elbiseyi alıp aşağı indim. Salonun ortasına masayı koyup ütülemeye başldım. Annem yan yan bana baktı. Bişey diyecek gibi duruyordu, ama dönüp mutfağa gitti. Küs olmak zoruma gidiyor evet, ama laf sokmasındansa böylesi bir sesslik nimet gibi. İşimi halledip odama geri döndüm. Akşama daha çok vardı ben de ağır ağır hazırlanmaya başladım. Duş aldım, yemek yedim, saçlarıma şekil verdim, makyaj yaptım, elbisemi giydim. Aynadaki aksime baktım. Güzel bir akşam olacak düşüncesini aklıma yerleştirerek gülümsedim. Minik beyaz çantamı yanıma aldım. Beyaz sandaletlerimi giydim ve evden çıktım. Barış çoktan gelmiş beni bekliyordu.
—Oooo aşkım çok hoş görünüyorsun.
—Teşekkür ederim, kırk yılda bir yaptığım bir şey olunca özenmek istedim.
—İyi ettin,eeee ev nerede ne tarafa gidiyoruz?
—Önce merkeze geçelim bir ev hediyesi almak istiyorum. Ondan sonra bakarız.
—Tamam nasıl istersen.
Ev aksesuarları satan dükkanları gezmeme rağmen ne alacağıma karar veremedim. Nasıl bir tarzı var bilemiyordum. Beğendiğim şeyler ya çok basit ya da fazlasıyla şatafatlı. Boy boy duran camdan mumluklar gördüm. Eve olmasa da hayalimde canlandırdığım balkonuna yakışacağını düşündüm ve onları aldım. Artık tam anlamıyla hazırdım.
—Barış, yukarıdaki yeni yapılan sitelerde oturuyor. Dolmuşa bineceğim ve evin önünde ineceğim. İstersen sen zahmet etme zaten hava tam kararmadı. Dönüşte haber ederim gelirsin olmaz mı?
—Tamam nasıl istersen. Bende burda bir arkadaşımla takılacağım.
—Öyle mi süpermiş. O zaman geçiyorum ben görüşürüz bir kaç saate.
—Görüşürüz, iyi eğlenceler size.
Rahatlamış bir şekilde durağa gittim. Dolmuşun gelmesini beklerken bir el arkadan hızlıca belimi sardı. Korkarak küçük bir çığlık attım.
—Şşşş sakin ol Eylem.
Arkama döndüm, şaşkın bakışlarla önce Aslan'a baktım. Sonra zoraki gülümsemeyle etrafta bize bakan insanlara baktım.
—Özür dilerim beni gördüğünü zannettim.
—Hayır görmemiştim. Yüreğimi ağzıma getirdin.
—Napim bu güzelliği görünce dayanamadım.
Biraz daha bana sokularak konuşmaya devam etti.
—Sen dudaklarına yapışmadığıma dua et.
—Yaa Aslaan utandırmasana.
Gözleri kısılarak gülümsemesiyle kendimi ona bakmaktan alamıyordum. Hızla konuyu değişmek için elindekilere yöneldim.
—Ne kadar güzel çiçekler onlar.
—Elim boş gitmek istemedim, süs işinden anlamam en temizi çiçektir.
—İyi düşünmüşsün. Tam senin tarzın çiçekler sade ve çok hoş gözüküyor.
—Seni de unutmadım tabi.
Tam anlamadım bakışları atarken dolmuş geldi. Birlikte oturduk. Cebinden para çıkarmak için uzandı ancak minik beyaz bir gül çıkarttı.
—Sana bu kadar uyumlu olacağını hiç düşünmemiştim.
Söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum gülü elime aldım ve dikeni batmasın diye sarılı olan kağıtta bir şeylerin yazılı olduğunu fark ettim. Döndürüp kağıdı açtım.
"Sen çiçek olup etrafa gülücekler saçmaya söz ver. Ben rüzgar olup dumanlı dağlarına gül taşırım."
Nedensiz gözlerim dolmuştu, aslında nedenlerim çoktu ama söylenecek bir şey yoktu. Başımı kaldırıp O na baktım, bir süre sadece bakışarak konuştuk. Ardından başımı omzuna yasladım, gözlerimi kapattım ve bir damlanın süzülmesine izin verdim. Aslan uzanıp elimi tuttu. Fısıltı halinde konuştu.
—Kader bizi nereye sürüklerse gideriz, ama bil ki her durumda senin yanındayım.
Başımı çenemden hafif kaldırarak dudaklarımı kulağına doğru yaklaştırdım.
—Hangi iyiliğimin karşılığısın bilmiyorum ama iyi ki varsın.
Elimi biraz daha sıktı. İnmek için şoföre seslendi. Elimi hiç bırakmadan site kapısından içeriye girdik.
—Sen evlerini biliyor muydun?
—Evet, eşya taşıdık birlikte.
—Gerçek dostluk desene.
—Artık ne denirse.
Apartman girişinden zilllerini bulup bastı. Açılan kapıdan içeriye girdik. Asansör kabinini bekledik ve 10. Kata çıkmak için bastı. Kapı kapanır kapanmaz bana dönüp dudaklarıma yapıştı. Ben biranda neye uğradığımı şaşırdım. Ama hızla toparlanıp karşılık verdim. 9. Kat yazısıyla ayrıldık. Nefes nefese kalmıştım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Derin derin soluyarak adını tekrar ettim. "Aslan"
—Bu akşam o güzel gözlerini tekrar doldurma. Gülümsediğin anlara şahitlik etmek istiyorum. Söz mü?
Hiç düşünmeden cevap verdim:
—Söz!
Asansör Kapısı açıldı ve koridorda sol taraftaki kapısı açık daireden Cansu ve Yaman'ın kafaları gözüktü. Ağız dolusu gülümseyerek onlara doğru yürüdük. Bu akşam bütün bir yazımın kasvetini kapıda bırakıp öyle girecektim eve. Bu akşam mutluluğun hala bir şekilde var olduğuna şahitlik edecektim. Bu akşam ben olarak gelmiştim, Aslan'ın Eylemi olan aşık kadın olarak. O yüzden herkesten çok ben sevinecektim. Hadi o zaman gece başlasın....

Geciken bölüm için kusura bakmayın.
Beğeni ve yorumlarınızı esirgemeyin. Herkese sağlıklı günler ve iyi okumalar ☺️

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin