48.BÖLÜM (+18)

Mulai dari awal
                                    

           Ertesi gün erkenden kalkıp kursa gittim. Üzerimde tarifsiz bir enerji vardı. Geceden kalma mı yoksa Barış bugün gidecek diye mi bilmiyorum. Ama gözle görünür haldeydi. Cansu bana baktı, baktı ve yüzünü şaşkın hale getirerek
—İnanmıyorum, Barıştınız mı??
Ben cevap vermeden gülümsedim.
—Anlattı mı her şeyi?
—Her şey?
—Yani neden böyle davrandığını. Ayy Eylem anlatsana ne oldu?
—Bir dakika, bir dakika önce sen anlat Herrr Şeyi!
—Ben ne anlatacağım?
—Sarhoş olduğum geceden başla kim getirdi beni eve?
—Ders başlıyor Eylem.
—İlk derse girmiyoruz Cansum. Hadi anlat!
          Cansu oflayıf puflayarak karşıma oturdu.
—Tamam, o gece Yaman da çok içimişti ve çaresiz kaldım. Aslan'ı aradım. Oda hemen geldi. Beni güzelce payladı ve seni eve götürdü. Ertesi sabah kursa gelmeden yaptıklarınızı anlattı ve hepsini benim yaptığımı anlatmamı istedi. Seni deniz kenarına götürüp yüzüne su vurmuş, sonra odana kadar getirmiş. Telefonun mesaj işleri falan da ona ait.
—Şifremi bilmemenden anlamıştım!
—Ne?
—Devam et lütfen.
—Tişörtten falan bahsetmedi sen söyleyince sordum almış senden. Unutmanı kolaylaştırmak istemiş. Bu kadar.
—Bu kadar değil Cansu. O gece Aslan bir kızla görüşecekti?
—Öyle bir görüşme olmamış, öyle bilemeni istemiş.
—Neden ama yaa neden?
—Off Eylem bir şey bilmiyorsun ve haftalardır sustuklarımı söyletiyorsun. Yine kabak benim başıma patlayacak.
—Susmaların hesabı ayrıca sorulacak Cansu Hanım. Evet neden ayrıldı benden?
—Murat Abi yüzünden. Ailene ulaşmasını engellemek için çünkü direk babana ulaşmış, iş için bir kaç kez görüşmüşler ve babana anlatacağını söylemiş, seni evinde huzursuz etmemek için senden ayrıldı.
—Bunu bana anlatsaydı, ayrılmış gibi yapsaydık olmaz mıydı yani, bana bu acıyı neden yaşattı?
—Sana bir kez Murat'a ayrıldığımızı söyle demiş ama belliki bunu Murat'a söylediğin halde inanmamış. Yalan konuşmayı beceremediğin için gerçekten bunu hissetmeni istedi. Ve bana anlatmadığı bir planı var. Onu gerçekleştirdikten sonra sana gelip her şeyi anlatacaktı. Bu kadar. Senin şuan ailene ihtiyacın olduğunu ve daha çok mutsuz olmanı istemediği için susmamı istedi. Üzgünüm Eylem. Yoksa biliyorsun sizin birlikte olamanız için çırpındım ben yani susmak istemezdim.
—Tamam anladım. Belden aşağı vurmuş Murat Bey. Gidelim Aslan beyin planını öğrenelim sonra da Murat'ı postalayalım. Sen derse gir rahatsızlandığımı söyle ben gidiyorum.
—Saçmalama Eylem yalan konuşamam ben?
          Emin misin bakışı attım.
—Öfff tamam git, ama neler olduğunu bana anlat mutlaka!
          Yola çıktığımda Aslan'a mesaj attım.
—10 dakika içerisinde büyükannenin evinde olmazsan olacaklardan ben sorumlu değilim!
          Yol boyunca düşünüp durdum. Babamla ne işi olur ki onun? İkisinin de sektörü çok farklı. Kesin kandırdı babamı. Adi pislik! Ellerimle parçalamak istiyorum onu. Ölmeyip sadece acı çektirmek!
           Evin kapısına geldim beklemeye başladım. Söylediğim dakikanın dolmasına daha vardı. Kapının önünde merdivende oturmuş bekliyordum. Girişten ayak sesleri duydum. Birazdan nefes nefese kalmış halde Aslan karşımdaydı.
—Eylem sana inanamıyorum, kimse gördü mü seni?
—Sakin bir apartman kimse girip çıkmıyor.
—Çoğunluğu yaşlı da ondan!
           Hızlı bir şekilde kapıyı açıp içeriye girdik. Oturma odasına girip yanyana oturduk. Duvara bakarak, sessizliğin sesini dinliyorduk. Söze nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Duvardan gözümü ayırmadan konuşmaya başladım
—Sen tam bir aptalsın! Aptal..
—Ayıp olmuyor mu?
—Oluyor mu?
—Oluyor.
—O zaman tekrar söyleyeyim APTAL!
Kolumdan sertçe tutup kendine döndürdü!
—O siktiğimin evinde ne yaptınız?
—Sen bana onun hesabını soramazsın. Sen bir plan doğrultusunda beni terk ederken bunları da düşünmeliydin.
—Ben her şeyi düşündüm, bazı şeylerin kararını senin bana olan sevginle verdim. Eylem bana ihanet etmez diyerek!
—Eylem yanında olana ihanet etmez, ama bir hiç uğruna terkedeni umursamaz.
—Yani dokundu sana öyle mi? Dokundu tabi fırsatları kaçırmaz. Kendin söyledin!
—Planın ne? Murat Abi'yi nasıl çekeceksin aramızdan?
—Sana ne!
          Duyduğum sana ne ile delirmiştim!
—Öyle mi? Evet dokundu bana. Oldukça şehvetliydi. Daha önce böylesini hiç yaşamamıştım.
          Aslan bağırarak ayağa kalktı. Kulaklarını tıkadı.
—Sus sus sus sus sus...
          Şimdi acısı öyle net görünüyordu ki, yanına gittim ellerini kullaklarından çektim. Gözlerinin içine baktım, dolu dolu olan gözlerinin.
—Seni seven Eylem sana ihanet etmez. Ama sensizliğe katlanamıyorum.
           Aslan sıkıca sarıldı bana. Sıktı sıktı sıktı. Aynı şekilde bende ona sarıldım. Biriktirdiğim tüm düğümler yavaşça gözümden çözülüyordu. Yüzümü elleri arasına aldı, alnını alnıma dayadı. Gözlerini kapattı.
—Ahhh Eylem, aaahhh..
—Ben de seni seviyorum.
          Yeniden koltuğa oturduğumuzda dizlerimi kendime çektim, sırtımı Aslan'nın göğsüne dayadım. Arkadan boynuma sarılan elini tutuyor, yanağımda yanağını hissediyordum.
—Sana planı anlatamam Eylem. Çünkü senin etrafında olduğunu biliyorum. Hata yapma şansım yok. Bir süre daha ayrı olacağız. Sonra söz anlatacağım sana.
—Ne kadar süre?
—Bir kaç hafta daha.
—Hiç görüşmeyecek miyiz?
—Fırsat bulduğu her an seni takip ediyor. Akşamları hep benimle geçiriyor. Adam tek başına dev bir kadro. Görüşemeyiz. Ve sen de lütfen konuşma onunla.
—Ben onunla konuşmak istemiyorum zaten. Ama bir şekilde hep benimle iletişime geçiyor. Kendisini onu sevdiğime inandırmış.
—Evet, az kalsın beni bile inandırıyordu.
—Yok artık!
—Kızım o ilk görüştüğünüz gün yanıma geldi. Senin isteğinle buluştuğunuzu söyledi. Benim seni oyaladığımı, Barış'ı sevmediğini biran önce kurtulmak istediğini söylemişsin. Oda plan yapmış. Seninle evlenecekmiş. Buraya kadar sakindim, bunu duyunca şaşkınlıkla "ne" dedim. Seni uzun süredir sevdiğini söyledi. Ben haketmiyormuşum da, seni elde edecekmiş. Bu çok kolaymış. Bir daha görüşürsek babana anlatacakmış. Çünkü babanla tanıştı. Bunu İstanbul'dan geldiğimizde söylemişti. Sözde baban da bunu çok sevmişmiş. Ayyy düşündükçe sinirleniyorum. Daha bir sürü şey söyledi. Üzerinde kurduğu hayalleri anlattı. İğrendim biran. Tiksindim her şeyden. Suratına bir tane geçirdim ama yetmedi bana. Yanında durursam onu öldüreceğimi biliyordum. O sinirle sana geldim. Çünkü sen de benden gizli onunla görüşmek gibi bir aptallık ettin. Sanki bu hareketinle fitili sen ateşledin gibi geldi.
—Evet üzgünüm ve çok pişman. Peki o kız meselesini neden anlatmadın bana?
—Babanla tanıştığını duyunca çok düşünmeden attım ortaya işte. Bir kez görüştüm. O görüşmede de seni anlattım ona, çok kıskandı seni haa. Sana da aklını bulandırmamak için söylemedim. Derdin başından aşkındı.
—Cansu kız bilmiyor dedi? Yani kıza öff neyse boşver. Ama Murat sizin birlikte olduğunuzu söyledi bana.
—Çünkü öyle söyledim ona.
—İnanmıştım.
—Aferin Eylem!
—He aferin! Sen onu sevdiğime inanırken iyi! Hayır ben anlamıyorum ki bu adamın derdi ne, neden ben neyin acısını bizden çıkarıyo.
—Bunu bende çok düşündüm. Tek bir cevabı var.
—Ne?
—Sadakatimiz!
—Anlamadım?
—Bir sevdiği vardı. Kadın duldu. Bir kızı vardı. Ama bizimki deli divane. 1,5 yıl kadar beraber oldular. Ailesi karşı çıktığı halde ikna edip nişanlandı kızla. Görsen çocuğa tam bir babalık ediyordu. Baya destansı bir aşk. Sonra en yakın arkadaşıyla yatakta basmış kadını. O zamandan beri o düştü ben kaldırdım, içer içer kapısına dayanırdı ben toplardım. Sonra uzun vadede ilişkisi olmadı, hep tek gecelik ilişkiler. Şimdiiiii sana gelelim, o samimi olduğunuz zamanlar nasıldı?
—Sürekli senin yalanlarını, hatalarını, yanlışlarını bana anlattı. Hep Barış'la olmamı istedi.
—Sen ne yaptın?
—Seni sevmekten vazgeçmedim, geçmem de!
—İşte tam olarak kaldıramadığı şey bu, senin koşulsuz sevgin. Oda böyle sevdi ama olmadı. Kıskançlık insanı yiyip bitiren bir duygudur. Onun hiç böyle olacağını tahmin etmezdim. Bu güne kadar zararı hep kendineydi. Aslında acıyorum ona. Ama sana yan gözle bakmasını kaldıramıyorum işte.
Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Evet korkunç bir şey yaşamış. Ama hayatın her hançerlediği kişi böyle canavara dönüşürse iyi insan diye bir şey kalmayacak. Keşke ilk tanıdığım insan olarak kalsaydı. Gerçek bir Abi olarak!
—Off...
—Ben sana piknik yaptığımızda ne demiştim?
—Sabret...
—Evet, sabret. Zor olduğunu biliyorum çünkü ben de zorlanıyorum. Ama güzel olacak sonu.
—Tamam sana güveniyorum. Halledeceğine inanıyorum. Ama en azından müsait olduğunda beni ara. O güzel sesinle şarkılar söyle bana.
—Dayanması öyle zor ki. Sana sarılışı, dokunuşu, yanında duruşu, elleriyle bir şeyler yedirmesi falan. Patlıyorum resmen. Kendimi sevdiğim kadını peşkeş çekmişim gibi hissettiriyor.
          Arkamı dönüp yüzüne baktım
—Şşşş sakın öyle düşünme. Hiçbir anlamı yok benim için. Ben seni seviyorum sadece...
         Ondan beklemeden yavaşça dudaklarına uzandım.
—Ve seni çok özledim adamım.
             Sihirli kelimeleri söylemişim gibi öpüşmeye başladık. Ata biner gibi kucağına oturup sürtünmeye başladım. Üzerimizde kıyafetler olduğu halde tahrik olduğunu görüyordum. Hızlı bir şekilde üstten giydiklerimizi çıkardı. Elleri belimden sütyen kopçama kaydı. Ve tek seferde açıp çıkardı. Boynumdan göğsüme kayan dudakları biranda durdu. Geri çekilip inceler gibi göğsüme baktı.
—Ne oldu buraya?
           Göğsüme baktığımda gerçekten kan topladığını gördüm. İçimden lanetler yağdırmaya başladım. Korku dolu gözlerle Aslan'a baktım.
—O yaptı di mi?
—Ben engel olmak istediğim.
—Zorla mı yaptı? Zorla yaptı ve sana zarar verdi öyle mi? Geberteceğim onu!
—İleri boyutta bir şey yaşanmadı yemin ederim. Boşver bir şey yapma. Bugün gidiyor zaten...
—Seni bu aptal duruma ben soktum Eylem şimdi nasıl sakin kalmamı bekliyorsun. Şunun haline bak. Çok kötü görünüyor. Ben senin tek bir saç teline kıyamazken buna nasıl katlanırım.
—Hassas nokta o yüzden öyle görünüyor, acımıyor, vallahi acımıyor.
—Şimdi acımıyor Eylem, hiç acımamış olamaz. Sikecem böyle işi. Ooffff!!!! Tenine nasıl dokunur, orası...
Aslan ayağa kalktı bağırıp çağırıp sövebildiği kadar sövdü. Koltukları tekmeledi. Yastıkları fırlattı. Ben sessizce bekledim. Sonra sakinleşip yanıma oturdu. Neredeyse ağlayacak gibiydi
—Dayanamıyorum Eylem, bu çok ağır kaldıramıyorum.
—Gaye ile bu evde bir şeyler yaşadığını söylediğinde aynı hissi ben de yaşadım. Benim olana başkasının dokunması fikri farenin yavaşça içimdeki tüm organları kemirmesi gibi tüketti beni. İnan bana o anları yaşamanın da bu duygudan pek bir farkı yok. Her an aklımdaki sen olmasan bunca sabretmeye katlanamam. Bugünden sonrası bizim.
Sıkıca sarıldı bana.
—Özür dilerim Eylem, özür dilerim..
Geri çekilip göğsümdeki yaraya masumca bir öpücük kondurdu. Sonra sütyenimi alıp giydirdi.
—Krem bir şey kullan buna, böyle görmeye dayanamam. İnşallah iz kalmaz.
Gülümsedim. Yeniden kucağına oturup kalçalarımı hareket ettirdim.
—Ama seni hala istiyorum adamım.
Dudaklarını ısırarak belimden kaldırıp koltuğa yatırdı. Hiç vakit kaybetmeden alttan giydiklerimi çıkardı. Ardından kendi giydiklerini. O kadar heyecanlanmıştım ki sanki ilk kez ilişkiye girecektim. Önce öpücükleriyle beni kıvrandırdı. Ardından içime girdi. Usul usul, narince, canımı yakmaktan korkarcasına. Her gidip gelişinde dudaklarımı talan ediyordu.
—Ahhh bu dudaklardan ayrı yaşamak çok zor. Hiç aklımdan çıkmıyorlar.
—O zaman daha çok öp. Sık sık öp. Hiç bırakma...
Ellerimiz başımın üzerinde birbirine kenetlenmiş. Dillerimiz karışmış, dakikalar geçiyordu. İçimde yükselen ateş beni yakıyordu.
—Aslan ben geliyorum...
—Çok erken güzelim.
İnlerken dudaklarını daha sert emdim ve ellerini sıkıyordum. Sırtım koltuktan kalkıp iniyordu. Sonunda sakinleşince kendimi bıraktım.
—Çünkü bedenim de seni özledi...
İçimden çıkan Aslan usulca yanıma yattı.
—Ağladığının farkında mısın?
—Özür dilerim, içim karma karışık. Seni çok özledim, şimdi böyle kavuşunca darma duman oldum.
Saçlarımı okşuyordu, parmağıyla yanağımda geziniyor usulca akan yaşlarımı siliyordu.
—Bu aralar çok sık ağladın. Bu yaşların hepsini çiçeğe çevireceğim söz veriyorum.
—Senin gördüklerin deve de kulak. Sen beni bir de yatağımda gör.
Gülümseyerek cevap verdi.
—Gördüm. Ama uyuyordun.
—Üzerimi sen giydirdin değil mi?
—Evet.
—Nasıl tehlikeli bir işe kalkışmışsın. Annem seni yakalasa biterdik!
—Ama yakalamadı.
—Saat kaç?
—2 yi geçiyor.
—Hadi yaa.. Benim hemen gitmem gerekiyor. Saat 4 de uçağı kalkıyor. Alanda olmalıyım. Off nasıl yetişeceğim.
Hemen kalkıp üzerimi giymeye başladım.
—Sen gitmesen olmaz mı?
—Olmaz, çünkü ne yapıyorduk sabrediyorduk.
—Tamam, sarılma ona!
—Yani öyle bir şey diyorsun ki. Tokalaşarak mı yolculayayım.
Koltuktaki minderi alıp bana fırlattı.
—Tokalaşmanı da istemiyorum, elini de tutmasın.
—Hay hayy söylerim, hatta bana bakma bile derim!
—Süper, işte benim kadınım!
Üzerimi giydim. Yattığı yerden kıpırdamadan beni izleyen Aslan'ın yanında yere oturdum.
—Müsait oldukça beni ara lütfen. Yoksa her gözyaşımı biriktirir sana hediye ederim.
—Yuh!
Dudaklarına bir öpücük kondurdum.
—Hayatıma yeniden hoşgeldin kara gözlüm.
—Hoş bulduk beyaz tenli kadın.
—Bir daha gitmeye kalkarsan ağzına sıçarım.
Aslan kahkaha atarken, doğruldum çantamı aldım. Tam kapıdan çıkacakken geri dönüp baktım.
—Of..Gülüşünü bile özlemişim be.
Kapıdan çıktım bir adım atmıştım ki ardımdan koşarak gelen Aslan bileğimden tutup kendine çekti. Beklemediğim anda gelen bu hareket ile korktum.
—Eylem?
—Efendim?
           Benim bakışlarımda korku onun bakışlarında endişe vardır. Ne diyeceğini bekliyordum. Acele ettiğimden beklediği her saniye dakika gibi geçiyordu.
—Bana güveniyor musun?
—Evet, söyledim ya.
—Peki ya olurda halledemezsem, mahvedersek her şeyi?
—Olsun, oturur ağlarız. Sonra elele tutuşur güleriz. Sen yeter ki her koşulda yanımda ol.
Korkum geçmişti gülümsedim, onun da endişesi dağıldı.
—Git hadi.
Dışarıya çıktım, tuttuğum bir taksi ile hızlıca alana gittim. Herkes oradaydı. En geç gelen ben olunca haliyle dikkat çektim. Annem dişleri arasında tıslayarak konuştu
—Neredesin sen?
Cevap vermek yerine hafifçe gülümsedim ve hemen Barış'ın yanına geçtim. Akrabaları ile konuşurken elimi tuttu. Veda vakti gelmişti. Başta anne babası olmak üzere herkes ağlıyordu. Annem bile. Bir ben ağlamadan duruyordum. Annem yanımda ağlayarak Barış'ın akrabalarına teker teker sarılıp helallik istemesini izliyordu.
—Ne garip bir kızsın, nişanlın gidiyor insan azacık da olsa üzülmez mi?
—Geri döneceğine dair inancım var neden ağlayayım ki?
—Ağlayanlar ölüme mi gönderiyor çocuğu, bir süre görüşemeyecek oluşuna üzülüyorlar.
—Sana bir şey diyeyim mi anne? Hepsinin ağlama sebebi seninkiyle aynı. Yani ayıp olmasın iki damla yaş dökelim mantığı.
—Çok duygusuz bir kızsın.
—Çok gerçekçi bir kızım.
Sarılma sırası anneme geldiğinde daha çok ağlamaya başladı. Öyle içten oğlum diyordu ki bana bir kez kızım diyerek öyle sarılmadı. Sarılsaydı şimdi çok başka duygularda olabilirdik.
Barış herkese Allahaısmarladık dedi elimden tutup arama yerlerinin girişine kadar götürdü. Herkesten uzaklaşmıştık. İlginç bir şekilde bu hareketine minnettar oldum. Eminim annem gibi herkes ağlamayışıma hayret dolu gözlerle bakacaktı. Barış ellerimi tutup gözlerimin içine baktı.
—Aşkım, buradakiler sana emanet. Annem ve babam seni kızları gibi görüyor. Onları ihmal etme olur mu, yokluğumu hissetmesinler.
Giderayak bana sorumluluk yüklemesi ne kadar şahane!
—Valizimi toplayıp odana yerleşmeme ne dersin?
Teessüflerini sunar gibi başını yana eğdi.
—Tamam ya şaka yaptım.
—Seni yalnız bırakmak hiç istemiyorum, ama dönünce tek bir gün bile ayrılmayacağız. Akıllı ol. Beni bekle. Seni çok seviyorum.
Sarılıp ağlamaya başladı. Boğazımda bir yumru oluşturdu, gözlerim doldu. Omzumda ağlayan birinin varlığından mı yoksa hislerinin havada kalışının, karşılık bulamayışının hüznünden mi? Aslan'a duyduğum bunca sevginin karşılığı sadece sözlerle olsaydı, gerçekte beni hiç sevmeseydi bu beni perişan ederdi. Şimdi Barış bunu hissetmiyor belki ama tam olarak hissedeceği duygu bu olacak. İçimde ona derin bir acıma duygusu oluştu. Çünkü arkamı dönüp baktığımda hiçkimse gerçekten Barış için ağlamıyordu. Böyle ortamlarda ağlanır mantığıyla ağlıyordu. Kimse onu gerçekten sevmiyordu. Haketmediğinden değil de ne bileyim üzücü bir durum. Barış da hiçbirini bana duyduğu sevgi gibi sevmiyordu. Oysa ben az evvel Aslan'ın koynundan çıkmış nişanlısının veda törenine geç kalmış bir kızdım. Yaşarken çok güzel gelse de böyle düşününce kendimi iğrenç hissetmeme sebep oluyordu. Barış'ın yerinde olmayı istemezdim, çok ilginç ama kendi yerimde olmayı da istemezdim. Bu günü bir milat gibi sayarsam. Bir daha Barış'ı görmeyeceğim. Bu hissi yaşatmayı ne ben, yaşamayı ne o hakediyor. Geri döndüğünde bir Eylem olmayacak. Nişanlı olmayacak, o düğün olmayacak. Özür dilerim Barış ama ikimizi de ömürlük bir mutsuzluğa sürükleyemem.
—Kendine iyi bak Barış, Allaha emanet ol...
Ardından el sallarken bir iki damla yaş süzüldü gözümden. Bir devir kapanıyordu içimde. Gözyaşlarımı sildim arkamı döndüm. Bizi izleyen kalabalığa baktım derin nefes aldım ikinci devir başlıyor.

Siz değerli okuyucularım için barıştırdım sevenleri ☺️
Varsa bir yorumunuz alırım..
Yıldızı es geçmeyin.
İyi okumalar 😘

İPOTEKLİ HAYATTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang