45. BÖLÜM

257 47 52
                                    

Sevgili okuyucular hikayemin bir noktasından sonra anlatıcı değişiyor. simgeyi gördükten sonra başlayacak. Kafanız karışmasın diye bilgilendirmek istedim. Zaten okuyunca sebebini anlayacaksınız. Keyifli okumalar 😍

            Ayaklarımın beni sürerek eve getirdiği o kötü günün üzerinden bir hafta geçti. Koskoca bir hafta. Beni ne aradı, ne de bana yazdı. Ondan gelecek yanlışlıkla atılmış bir noktayı bile umutla bekledim. Telefonumun aydınlanmasını, bu karanlığımın son bulmasını bekledim. Saatler saatleri, günler günleri kovaladı ve içimde bıraktığı yanlızlık gitgide büyüdü. Yaşadığım pişmanlığın, yüreğimdeki kahrın tarifi yok. Ümit etmenin o mutlu heyecanları yerini kocaman bir hüzne bıraktı. Yapayalnız kaldım işte.
Kendimi kitaplarıma, yeni tanıştığım öğrencilerimle olan alışma sürecine, müziğime, uykuma verdim. Annemin nedir meselen gül artık sözlerinden usandığım için Barış'la görüşme sürelerimi bile uzattım. Ama olmuyor. Doldurulamaz bir derinlikte yokluğu. Dışarıda gördüğüm herkesin yüzünde onu arıyorum, kitaplarda onu okuyorum, şarkılarda onu dinliyorum. Meğer ne dayanılmaz bir şeymiş onsuzluk. Onu yazıyorum her kalemi elime aldığımda, onu kokluyorum nergislerime her baktığımda. Anladım ki yokluğu ölümmüş bana. Sarıldığım tişörtünde de kokusu kalmadı. O da terketti beni. Aynı şehirde ama olabildiğince uzağımda. Gittiğine inanamıyorum; gel de diyemiyorum. Öylece geçip gidiyor günler.
Sabah erkenden hazırlanıp evden çıktım. Kursta ilk günümüzdü. Cansu'yla kapıda buluşup birlikte içeriye girdik.
—Nasılsın Eylem?
—İyi sen?
—İyim ben de. Bu ara bulantılarım arttı nedense ama çok şükür. Sen gerçekten iyi misin?
—Evet, nasıl bir kurs olacak çok merak ediyorum. Keyfi bir öğrencilik yaşayacağım için ayrıca heyecanlıyım.
—Kurs diyorsun yani?
—Hı hıı, sen merak etmiyor musun? Hadi sınıfa çıkalım ders başlamak üzere ilk günden gecikmeyelim.
Cansu hayret dolu bakışlarla bana bakıyordu. Ben alışmıştım bu ruh haline, gün boyu gülümseyerek içime attığım hüznümü geceleri yatağımda çıkartıp deşarj oluyordum.
           Öğle arasına kadar ders What is your name? Sorusuyla geçti. En basit haliyle yabancı dile giriş yaptık. Ortam da hoca da oldukça keyifliydi. Evde durmaktan çok çok daha iyi olduğu kesin. Bir şeyler yemek için kantine çıktık. Ben sadece midemi susturacak kadar yiyordum. Cansu ise kendinden beklenmeyecek bir performansla, kelimenin tam anlamıyla iki kişilik yiyordu. Onun bu hali beni gülümsetmişti.
—Ayyy Eylem gülme, iştahım çok fena açıldı ne yapacağım bilmem.
—Hakkın var güzelim yiyeceksin.
—İlk aylardan böyle yersem dokuz ay sonra yuvarlanarak hareket ederim.
—Boşver,ikiniz de sağlıklı olunda kilo dediğin şey verilir.
—Benimle spora gelecek misin?
—Seve seve.
Cansu yemeğe devam ederken sessizlik oldu. Tekrar bana baktı, yüzünde bir şeyler söyleyecek ama söylesem mi kararsızlığı vardı.
—Eylem?
—Efendim.
—Geçen gün Aslan...
—Ben çay alacağım sen de ister misin?
Adını duymamla söyleyeceği şeyi yarıda kestim. Çünkü duyacak olduğum her şeyden korkuyordum. Ne iyi olduğunu, ne de kötü olduğunu bilmek istiyordum. Hele o kızla devam ediyor olabilme ihtimali beni çileden çıkartıyor. Bilmemek en iyisi. Hayal ettiğim ölçüde kendimi kandırmak daha kolay, bir tık daha az can yakıcı.
Çayımı alıp masaya geldim, Cansu'ya da çikolata.
—Eylem akşam bana gelsene.
—Hayırdır, Yaman yok mu?
—Var, ne bileyim sohbet ederiz. İyi gelir sana.
—Ben iyim zaten Cansu.
—Evet iyisin, daha da iyi olacaksın. Ama ben kör değilim gözlerini görebiliyorum. O gözleri gülerken gördüm ben.
—Cansu, bundan daha iyisini yapamam. Önceden gördüklerini unut. Bundan sonra bu gözlere alış.
—Tamam işte gel bana. Hatta buradan beraber gidelim. Birlikte börek sararız, kek yaparız.
—Bu teklif bana biraz garip geldi. Sanki sen mutfağına yardımcı arıyormuşsun gibi?
—Yaa tamam sen oturursun ben yaparım.
—Takılıyorum canım. Bilmiyorum Cansum yaa. Can sıkıcı olmak istemiyorum.
—Ben senden sıkılmam, Yaman'ın da keyif alacağına eminim. Havalar iyice bozmadan balkonda son bir keyif yapalım.
—Tamam, evdekilere bir haber uçurayım bakalım ne derler.
           Anneme uydurduğum basit bir yalanla akşama misafiri olacağı için Cansu'ya yardım edeceğimi söyledim. 'Geç kalma, orada da suratsız olma' dedi. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Öğleden sonraki derse girdik. Sabah ki neşemi biraz kaybetmiştim. Ama yine de direniyordum. Çıkışta direk Cansu'nun evine gittik. Beni direk mutfağa soktu. Kendisi de üzerini değiştirmek için odasına girdi. Çekmeceleri karıştırarak kendime bir önlük aradım. Ama nereye baktıysam bulamadım. Cansu'ya seslendim ama duymadı. Odasına gittim aralık kapıdan sesi geliyordu.
—Hadi Yaman sevaptır be..... Tamam evet ben de biliyorum ama olsun böyle bitmemeli....Sen söyle Aslan'a, bence gelecektir.... Tamam aşkım hadi kapattım ben haber ver mutlaka...
         Sessiz adımlarla mutfağa geri döndüm. Balkona çıkıp güzel manzaraya baktım. Cansu'dan böyle bir şey bekliyordum. Şimdi ne yapsam bilemedim. Hiç duymamış gibi devam mı etsem, yoksa bir bahaneyle çıkıp gitsem mi? Aslan bunu benim planladığımı düşünür mü? Amaan ne düşünürse düşünsün. Çok özledim onu. Belki toparlarız. Belki saçmaladığımızı anlarız. Belki barışırız. Barışmazsak da onu görmüş olurum. Azacık da olsa kokusunu duysam bana yeter. Tabi gelirse? Gelir yaaa eminim oda özlemiştir.
—Eee hadi Eylem.
—Şey önlük bulamadım ben?
—Yaa ben yıkamıştım önlüğümü bekle içerden hemen getiriyorum.
         Cansu'nun çabasını bozmayayım. O kadar uğraşıyor kızcağız, heveslenmiş, ne olacaksa olsun bakalım.
          Akşama kadar mutfakta çırpındık. Aslan gelecek, benim yaptığım şeylerden yiyecek diye delicesine bir özen gösteriyordum. Ellerimiz çalışırken biryandan öğrencilik yıllarımızdaki anıları paylaşarak gerçekten keyifli vakit geçirmiştim. Bir haftanın sonunda ilk kez gerçekten gülümsemiştim. Her ne kadar gülümserken içimde hep bir boşluk hissi olsa da gerçek bir dost insana iyi gelebiliyordu. Cansu lavabodayken Yaman aramıştı. Açsam mı diye çok düşündüm ama doğru olmaz diye açmadım. Arama sonlanınca hemen bir mesaj geldi. Ekran görünümünü kapatmadığı için telefonu açmadan mesaj okunabiliyordu. "Aslan gelemiyor haberin olsun" yazmıştı. Kalbim saatlerdir sessizce ümitler biriktirmişti. O ümitlere tutunup salıncaktaki bir çocuk gibi sallanıyordu. Gerçek gülümsememin sebebi belki de buydu. Çünkü şimdi içime çöken öldürücü his yüzüme yansıyor ve gülümsetmiyordu. Gözlerim hemen dolmuştu. Cansu görmeden toparlanmak için yine kendimi balkona attım. Her zamanki gibi iç sesimi devreye sokup kendimi telkin etmeye çalıştım. " Dur bakalım Eylem hemen koyverme, belki de ona da senin burada olduğunu söylemediler ve oda rahatsız etmek istemedi, belki mutlu çiftler görmek onu da üzdüğü için gelmek istemedi, belki yapması gereken başka bir işi vardı. Derin nefes al, tut kendini, geceye sakla. Cansu ile de vakit güzel geçiyor. Anı yaşa. Gülümse Eylem. Gülümse.."
—Yaman aramış Eylem duymadın mı?
—Eeee hayır balkondaydım.
—Tamam canım.
Sanırım mesajı görüp görmediğimi kontrol etmek istedi. Yine üç maymunu oynamak en iyisi.
Biz üç kişilik soframızı kurduk. Mumlarımızı yaktık. Anbiansımı yarattık. Şimdi Yaman'ın gelmesini bekliyorduk. Hava kararınca ister istemez bu evdeki anım canlanıverdi gözümde. Sohbetimiz, yazılarımız, dansımız, masanın altından elimi tutuşu, asansörde ki öpüşü. Ahh insan dokunuşları bile özlüyormuş.. O zamanı düşünürken dalıp gitmiştim.
—Ne düşünüyorsun Eylem?
—Bu eve geldiğimiz günü.
—Evet güzel bir akşamdı. Tatlımdan yememiştiniz.
—İnanamıyorum Cansu, bir tek bu mu kaldı aklında?
—Evet bir hafta dolapta süründü o tatlı.
—Çok acı bir sonu olmuş gerçekten. Bir hafta cidden uzun bir süre. Yıl gibi geçebiliyor. Sonra dönüp günleri sayıyorsun ve ağzından hayretle şu cümle dökülüyor 'daha bir hafta mı olmuş'.
—Ee yok bana o kadar uzun gelmedi tabi de. Sonu çöp oldu.
—Sağlık olsun, söz bu akşam yiyeceğim.
—İyi de tatlıyı sen yaptın.
—Orasını karıştırma bee..
Kapı çaldı. Yaman geldi diyerek koşturdu Cansu. Ben yine karanlığı içine alamayan evlerin ışıklarına baktım. Keşke benim ışığım da burada olsaydı. Yine bir umut kapıya bakındım ama gelmemişti. Karanlığım devam ediyordu. Cansu ve Yaman arasında bir arbede vardı kapıda. Başımı eğip bakındım
—Hayırdır gençler?
Yaman elindeki şarap şişesini havaya kaldırdı.
—Dert etti kendine, içemeyecekmiş de neden almışım.
—Yaaa kıyamam, merak etme arkadaşım ben çayımla eşlik ederim sana.
Cansu Yaman'a döndü
—Bak işte gerçek dost.
Cansu elindeki şişeyi alıp mutfağa getirdi. Yaman'sa "Ben bir elimi yüzümü yıkayayım diyerek içeriye gitti" ben mutfakta kadehleri ararken Cansu da Yaman'ın peşinden gitti. Hiç sevmediğim halde şeytan beni dürttü ve duyabileceğim kadar ben de yaklaştım. Banyoda fısıltı şeklinde konuşuyorlardı
—Neden gelmedi?
—İşi varmış.
—Eylem burada dedin mi?
—Dedim.
—Yine de gelmedi öyle mi?
—İşi varmış dedim ya Cansu.
—Acaba Eylem burada demese miydik, offf ne işi olabilir bu kadar önemli, bu adam çalışmıyor ki?
—İş deyince aklına bir tek bu mu geliyor. Tamam Eylem'e çaktırma kızla buluşacakmış.
—Ohaaa, görüşüyorlar mı?
—Bağırma Cansu, kız duyacak. O günden sonra ilk kez bu akşam görüşeceklermiş.
—Amaç?
—Sormadım Cansu. Böyle şeyler erkekleri ilgilendirmez. Sen de dedikoducu kadınlar gibi didikleyip durma. Güzel bir şey yapmaya çalıştın ama belki de güzel bir şey kalmamıştır onlar için. Her şey olacağına varır bırak.
—Ben bitti demeden bitmez Yaman Bey. Senin aklına uysaydım hala bekardık. Çok bilendim ona! Neyse Eylem yalnız kaldı içeride. Bunu fena ödeteceğim ona.
Mutfağa döndüğümde ne düşüneceğimi bilmiyordum. Gerçekten bittiğini bu kadar güzel anlatamazdı. Bizim için güzel bir şey kalmamış. Bardakları arttırdım ve masaya geçtim. Hemen ardımdan Cansu sonra da Yaman geldi.
—Ooo kızlar ne güzel bir sofra bu, şimdiden elinize sağlık.
—Afiyet olsun aşkım.
Herkes oturunca Yaman şarabı açtı bende bardağımı uzattım. Cansu sorgulayan bakışlar attı.
—Özür dilerim Cansu, konuşmalarınızı duydum. Bu gece kutlama yapmalıyız.
Cansu acı bir tebessümle bakıyordu.
—Eylem, özür dilerim.
—Dileme, senlik bir durum yok. Benim için yani bizim için, eski bizim için, aman her neyse işte çabaladın. Ben teşekkür ederim. Ee hadi ama doldursana Yaman.
Yaman tereddüt eder gibi bana baktı
—Neyi kutluyoruz peki?
—Aslan'ın başka kollara sarılmasını kutluyoruz. En azından o yalnız değil.
Cansu araya girdi
—Eylem boşver içme, yani anlayacak hatasını.
—Cansum seni kırmak istemiyorum ama bu gece izin ver bana. Söz veriyorum bundan sonra saçmalamayacağım. Zaten sizden başka bilenim yok. Dolayısıyla saçmalama hakkım da yok.
Yaman Cansu'ya bakıp onayla bakışı attı. Ve ardından kadehimi doldurdu.
Yemekler yendi, havadan sudan, işten, bebekten, onların düğün hazırlıklarındaki aksaklıklardan bahsettik, ama asla Aslan'ı anmadık. Bir kadeh, iki kadeh, üç kadeh derken şişenin bitişini yarım yamalak gözlerle gördüm. Beynimi hiç olmadığı kadar berrak hissediyordum. Ama daima gülüyordum. Müthiş bir duygu bu. Delirmek gibi. En saçma şeylere bile gülüyordum. Cansu endişeli Yaman'a bakışlar atıyor
—İzin vermemeliydim.
Yaman benim kadar içmedi ama yine de gülmelerime eşlik ediyordu.
—Aaa neden bak ne güzel oldu. Gülüyoruz işte aşkım.
—Offf Yaman bu kız eve gidecek, bu halde nasıl olacak?
—Ben götürürüm onu.
—Tabi canım yarın hastaneden toplarım sizi. Neyse ben kahve yapyım size. Ne kadar etkili olacaksa artık.
Cansu ayağa kalkıp mutfağa girdiğinde biz hala gülüyorduk. Ağzımdan çıkanı asla kulağım duymuyordu. Masada Yaman'a eğildim, peltekleşmiş konuşmamla konuştum
—Biliyor musun, Aslan benden ayrılmadan bir gün önce bana aşıktı. Ertesi gün puf diye yok oldu.
          Yaman gülüyor ben gülüyordum.
—Kuzeni var ya kuzeni, adı neydi abi diyorduk ona götümün abisi. Bana evlenme teklif etti. Bir de ne dedi? Bana geleceksin!
            Taklitini yapmaya çalıştıkça daha çok gülüyorduk. Aynı taklidi Yaman da yapmaya çalışıyordu. Sonra aynı taklitle başka konuşmalarından bahsetti
—Aslan'a da böyle dedi 'Eylem geldi, ayrılmadığınızı biliyorum. Ailesine söyleyeceğim' Aslan çok korktu.
—Korktu mu?
Kahkahalar uçuyordu.
—Cık cık cık cık. Aptal Aslan, aptaaalll... Ailemin zülmünü Aslan toparlardı, ama Aslan'ın acısını kimse toparlamıyor. Biliyor musun Yaman, adını anmamla içim mengenede gibi sıkışıyor. Yok kalbim o. İçimdeki kalp. Kalpteki içim. Amaaan her neyse işte. Ölüyorum ben yavaş yavaş...
          Başımı masaya dayadım. Cansu elinde iki kahve ile geldi. Masaya koydu ve beni kaldırdı.
—Uyuma Eylem.
—Uyumadım Cansum. Sen dünya tatlısı birisisin. Mükemmel bir anne olacaksın. Seni çok kıskanıyorum. Ben hiç mükemmel biri olamayacağım. Ben hep mutsuzum.
—Saçmalama Eylem hadi o fincan bitecek.
—Ben kahve sevmem ki. En son annemle içtim. Bana ne dedi biliyor musun? Bak bak dinle dediki hatır için içilen hacı kahve gibi ben de senden gelen acılara katlanıyorum. Yaaa...
—İç şunu Eylem. Tabi sende Yaman!
Cansu fincanı aldı ağzıma dayadı. Zorla içirdi ama pek etki ettiğini söyleyemem. Uyku halim geçti sadece. Ben tuvalete gideceğim deyip ayağa kalktım. Biranda başımın dönmesiyle gözlerimi kısıp masaya tutundum. Cansu izin vermiş olmanın yoğun pişmanlığıyla ofladı. Bana tutunarak tuvalete götürdü.Beni içeriye sokup kapımda bekledi. Beklerken söyleniyordu.
—Eylem saat ilerliyor eve gitmen gerek. Ne yapacağım ben.
İçeriden Cansu ya seslendim.
—Boşveeeerrrr...
Cansu aklına gelen fikirle içeriye gitti. Bir zaman sonra yanıma geldi ve yine destek vererek beni sandalyeme ulaştırdı. Masada eğilip Yaman'ın fincanına baktım gülmeye başladım.
—Telveyi de içmişsin, dişlerin simsiyah.
O gülüyor ben gülüyordum. İçim dışıma çıkmıştı gülmekten. Cansu dirseğini masaya koymuş yüzünü avuçları arasına sokmuş kaşlarını çatarak halimize gülümsüyordu. Biraz sonra kapı çaldı. Cansu ayağa kalktı. Yaman'la "Komşular kesin şikayete geldi" dedik ve ona da güldük. Artık çığrından çıkmıştık. Kendimizi toparlamamıza imkan yoktu. İçeriye Aslan girdi ve Yaman'la beraber stadyumda maç izler gibi ooooooooo çektik.
—Bak kutlama sahibi gelmiş. Biz de tam senden bahsediyorduk. Yooo bahsetmiyorduk.
—Evet bahsetmiyorduk.
Yaman'la çak yaptık. Gülmeye devam ettik. Aslan sinirle Cansu'ya döndü.
—Allah aşkına Cansu ben seni aklı başında bir kız bilirdim bu ne hal?
—Ben içmeyin dedim. Dinlemediler. Hem sen bana ne hakla kızıyorsun. O kız senin yüzünden bu halde, yarattığın enkaza dönde bir bak.
—Ben böyle bir kız bırakmadım arkamda.
—Arkandaki kızı görecek gözün mü var, yenisine çoktan alıcıları açmışsın.
—Ne yenisi Cansu, nasıl eve gidecek şimdi?
—Bu akşam görüştüğün yenisi.
—Kimseyle görüşmedim ben.
—Yaman öyle demiyor ama?
Aslan biraz daha sinirlenerek Cansu'ya yaklaştı.
—Demez tabiki de çünkü ona öyle söyledim.
—Neden yalan konuşuyorsun, aklından zorun mu var?
—Sen neden Eyleme umut aşılıyorsun, aklından zorun mu var?
—Ben ona senin geleceğinden bahsetmedim. Yaman'la konuşmamızı dinlemiş. Niyetim sizi bir kez daha konuşturmaktı.
—Cansu bir şey bildiğin yok uğraşma.
—Anlat o zaman.
—Sırası mı Allah aşkına? Saat olmuş kaç? Birazdan arayacak annesi. Ben götürüyorum Eylem'i. Arabanın anahtarını ver.
—Tamam.

Aslan Eylem'e yaklaştı. Eşyalarını toparlayıp çantasına koydu. Ayağa kaldırıp koltuğunun altına aldı. Sürükler gibi yürütmeye çalıştı. Eylem Aslan'la gelmemek için direniyor, sarhoşluğun verdiği etkiyle konuşmaya devam ediyordu.
—Bırak beni Aslan, yine benimle sevişip sonra terk mi edeceksin?
—Sus Eylem.
Cansu inanamayan bakışlarla Aslan'a baktı.
—Gerçekten böyle mi yaptın?
—Cansu lütfen bir de sana açıklama yapmakla uğraşamam.
—Yarın sabah arabayı erkenden buraya getir. Konuşacaz!
—Başka derdin? Yürüsün biraz beyefendi, ancak gelir kendine.
—Ben de kursa gideceğim, götürürsün.
—Offf Cansu tamam bakarız.
          Kapıya çıkıp ayakkabılarını giydirdi. Hem ayakta tutup hep hizmetini yaparken zorlanıyordu. Üstüne bir de Eylem direniyordu.  Asansörü çağırıp kabine girdiler. Eylemi kabin duvarıyla kendi bedeni arasında tutuyordu. Burun buruna yakınlaşmışlardı. Eylem munzurca konuşmaya başladı.
—Öpmeyecek misin beni?
—Hayır!
—Aaaa doğruuu, öpeceğin başkaları var. Olsun ben de başkasını öperim. Meselaaa kim olsa kim olsaaa aaaa Barış! Benim nişanlım. Öpebilirim, dokunabilirim, dizlerimde yatırabilirim.
           Aslan duyduklarıyla geriliyor, dişlerini sıkıyordu. Düşmesin diye tuttuğu kolunu hafifçe sıktı.
—Saçmalama Eylem. Yaklaşma ona!
—Neden? Umrunda bile değilim, beni terkettiğin gün verdiğim tüm sözler pufff diye uçtu.
—Belli, ben sana yanında ben yokken içme demedim mi?
—Dedin mi?
            Nefesini dışarıya verirken aynı zamanda gülüyordu. Asansörden güç bela otoparka indiler. Arabayı bulup Eylem'i oturttu ve kemerini bağlamak için önünde eğildi. Eylem Aslan'ın boynundan gelen kokusuyla derin bir soluk aldı. Sonra Aslan'ı itti.
—Çekil üstümden, kokundan nefret ediyorum.
           Kemeri taktıktan sonra kendi koltuğuna geçip oturdu. Eylem'e baktı. Kendiyle konuşur gibi konuşmaya başladı.
—Annenler uyumadıysa seni bu şekilde eve bırakmak sanırım faciaya sebep olacak. Annenlerin yatmasını bekleyeceğiz. Bu arada bir bilgilendirme mesajı atalım. Çantan neredeydi.
—Çantam mı, çantam nerde, çantaaaam çantam? Ahaa bak burda ayağımda.
          Eylem hala gülüyordu. Aslan onun bu hallerinden hem keyif alıyor hem de sonuçları kötü olacak diye korkuyordu. Çantasından aldığı Eylem'in telefonuyla annesine biraz daha gecikeceğini ama Yaman'ın kendisini bırakacağını yazdı. Herhangi bir cevap gelmedi.
—Umarım uyumayıp seni beklemez.
          Barıştan gelmiş meraklı mesajlar vardı. Aslan gözlerini devirerek ona da aynı mesajı attı. Barış geri aramaya başlayınca telefonu kapattı ve çantaya attı.
—Yarın sorarsa şarjım bitti dersin, di mi Eylem?
—Ben her şeyi anlatacağım. Görürsün bak.
—Hatırlarsan...
             Aslan arabaya çalıştırdı ve direk sahile sürdü. Deniz kenarına çekti. Yan koltuğa baktığında Eylem'in uyuduğunu gördü. Masumca uyumasını bir süre izledi. Ve dayanamayıp küçük bir öpücüğü dudaklarına bıraktı. Fısıldar gibi konuştu.
—Seni çok özledim.
            Eylem hafifçe gülümsedi. Aslan acaba uyanık mı diye bakındı ama yok uyuyordu. Şimdi uyanma zamanı diyerek Eylem'i dürtmeye başladı.
—Eylem hadi uyuma, biraz kendine gelmen gerek. Hadi kalk güzelim.
—Iıııhhh bırak beni, ben bir haftadır uyumadım.
—Ben de uyumadım. Şuracıkta göğsüne yaslanıp gözlerimi azacık kapatmak isterdim. Ama kalkman gerek hadi bakalım.
          Eylem'in ayakkabılarını çıkartıp pantalon paçalarını katladı. Sonbahar rüzgarının esmeye başladı havada denize doğru yavaşça yürüttü.
—Aaaa yine gece denize mi gireceğiz? Ama bu sefer tamamen çıplak olalım.
—Saçmalama Eylem azacık rüzgarı ye, yüzüne su vuralım. Ayakların ıslansın. Kanının hızla akıp yenilenmesi gerek. Biraz kendini toparla.
           Suyun içine ayaklarını sokan Eylem biraz ürperip geri çekildi. Aslan biraz daha kalması için arkadan belinden sarıldı. Burnunu saçlarına sokarak bir süre soluklandı. Daha sonra önüne döndürerek ellerini ıslatıp Eylem'in yüzüne, boynuna, ensesine sürdü. Okşar gibi olan dokunuşlarıyla mest olan Eylem gözlerini kapatıp hafifçe tebessüm etti. Onun bu haline aşk dolu gözlerle bakan Aslan bir haftasının aklına gelmesiyle gözleri doldu. Islak elleriyle kendi yüzünü de yıkadı, duygusal sarhoşluğunu toparlamaya çalıştı. Eylem'i sudan çıkarttı arabanın ön kaputunda denize karşı oturttu. Arabadaki suyu getirip zorla içirdi.
—Evet bakalım ne kadar ilermeme kaydettik. Eylem ben kimin?
—Şerefsizsin. Adi pisliksin. Beni terkettin. O kıza gittin sen. Ben kötü bir şey yapmadım ki. Sadece seni sevdim. Seninle olmak istedim. Her davranışım bundandı.
—Biliyorum. Tepkim fazlaydı ama buna mecburdum.
—Değildin, olmamalıydın.
          Başını ayakta tutamayan Eylem Aslan'ın omzuna yattı. Aslan içinden taşan sevgisiyle bir hata yapmaktan korkup hemen ayaklandı.
—Hadi gidiyoruz.
          Eylem'i toparlayıp yeniden arabaya bindirdi. Ayakkabılarını giydirdi. Kemerini bağlamak için eğildi. Tam çekilecekken Eylem tuttu.
—Öpsene beni.
—Eylem hiçbirini hatırlamayacaksın.
—Ne güzel, hatırladıklarım çok canımı yakıyor. Lütfen.
          Aslan içine dolan açlıkla biranda öpmeye başladı. Eylem bulanıklaşan zihniyle, mutluluk hormonunu yakalamış sıkıca sarılıyordu.
Aslan geri çekilip alnını Eylem'e dayadı öylece durdu, sonra kendi koltuğuna oturdu.
—Aaahh Eylem, aahh..
—Eyvah?
—Ne oldu?
—Çişim geldi.
—Yapma Eylem, nereden bulayım tuvalet?
          Arabayı çalıştırdı. Gördüğü ilk petrol ofisine girdi. Arabadan inip Eylem'in yanına gitti.
—Hiç konuşma ve dik durmaya çalış. Lütfen bebeğim. Bunu yap.
—Ben bebek miyim?
—Şuan pek farkın yok.
          Aslan yüzüne yerleştirdiği sırıtma şeklindeki gülümseme ile, Eylem'i tutarak tuvalet kapısına kadar geldi. Etrafa bakındı tam onunla beraber içeriye girecekken arkadan bir ses
—Beyefendi orası bayan tuvaleti!  Uyarısı geldi.
—Şey eşim hamile, sanırım çıkaracak yanında olmam gerek.
           Adam onaylayan bakışlar atınca Aslan'da içeriye girdi. Eylem susmuyordu
—Yalancısın sen, kötü bir yalancı!
—Sus Eylem!
           Yeni tuvalet eğitimi almış çocuk gibi ilgilendi. İşi bitince üzerini toparladı ve yeniden arabaya bindiler.
          Eylem'in evinin altına geldiğinde ışıkların kapanmış olduğunu gördü. Arabayı park edip indi. Kimselere görünmemek için hızlı hareket ediyordu.
—Eylem, bak yine hızlı ve sessiz olacağız tamam mı?
—Tamam.
           Arabadan indiği gibi Eylem bağırmaya başladı
—Heeeyyy bu adam varya..
          Aslan elini ağzına kapatmış fısıltılarla ama sinirli bir halde konuşuyordu.
—Napıyorsun sen, sessiz olsana.
—Herkes senin beni terkettiğini bilsin, rahat etsinler. Mutlu olsunlar. Ben değilim onlar mutlu olsunlar.
—Tamam yarın balkondan bağırırsın tamam mı, şimdi herkes uyuyor duymazlar seni.
—Aaaa güzel fikir, afferin sana arada aklın çalışıyor.
—Arada? Hadi Eylem hadi.
           Merdivenlerden çıkarken sürekli kıkır kıkır gülüyordu. Aslan'da ya sabır çekiyordu. Evin kapısına geldiklerinde Eylem'e baktı.
—Umarım anahtarın vardır. Çantanı ver.
          Direk uzanıp çantayı karıştırdı. Bulduğu anahtarla sessizce kapıyı açtı. Evden çıt çıkmıyordu. Yeniden eğilip ayakkabılarını çıkardı.
—Bundan sonrası senin. Hadi hemen odana git ve yat tamam mı?
—Başüstüne kumandanım.
          Eylem desteksiz attığı ilk adımla yere düştü. Ve kırkırdamaya başladı. Aslan uzanıp ağzını kapattı. İçinde korku ve panik hali vardı. Acaba hangisi daha tehlikeli diye düşünüyordu. Bu saatte sarhoş yakalanması mı, sarhoş ve benimle yakalanması mı? Tabiki ikinci şık.
—Odan nerede?
—Yukardaaa...
          Aslan deli cesaretine bürünüp Eylem'i odasına çıkardı. Yatağına yatırdı. Kıyafetleriyle uyuduğu anlaşılmasın diye yavaşça üzerini çıkardı. Giydirmek için dolaptan pijama ararken kendi tişörtünü buldu. Ve omzunun üzerinden Eylem'e bakarak gülümsedi. Aldığı kıyafetleri Eylem'e giydirebilmek için yatağın üzerine çıktı. İç çamaşırlarıyla karşısında duran kıza iç geçirerek baktı. Eylem'i oturtma pozisyonuna getirdi. Yarı uykulu haliyle konuştu:
—Bana dokunmayacak mısın?
—Hayır Eylem. Kolunu sok hadi.
—Doğru ya sen Barış değilsin, böyle fırsatları bir tek Barış değerlendirir.
—Öyle mi yapıyor?
—Evet, sapık gibi odama girip beni öpüyor. Tenime dokunuyor. Bunu her fırsatta yapıyor.
          Aslan duydukları karşısında tek kaşını kaldırarak, içindeki öfkesini bastırmaya çalıştı.
—Sen ne yapıyorsun?
—Tiksiniyorum.
          Eylem gözlerini kapattı. Aslan alt pijamasını da giydirdi. Eylem'in telefonunu alıp açtı. Yarın için saati kurdu, başucuna bıraktı. Tam kapıdan çıkmak üzereydi ki geri dönüp alnından öptü.
—İyi uykular sevdiğim kadın.
          Tişörtünü de alıp sessizce odadan çıktı. Arabaya vardığında derin bir oh çekti. Ve çalıştırıp gitti.
          Eylem telefonunun sesine gözlerini açtığında yoğun bir baş ağrısı vardı. Etrafına bakındı ve kurduğu ilk cümle şu oldu:
—Ben buraya nasıl geldim?

Ben yazarken çok eğlendim :)
sizce nasıl oldu?
Beğeni ve yorumları unutmayalım ☺️

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin