"Çünkü mutluyum!
Alkışla, sen de çatısı olmayan bir oda gibi hissediyorsan eğer!
Çünkü mutluyum!
Alkışla, sen de gerçeğin mutluluk olduğunu hissediyorsan eğer!
Çünkü mutluyum!
Alkışla, mutluluğun sana ne ifade ettiğini biliyorsan eğer!
Çünkü mutluyum!
Alkışla, bunun yapmak istediğin şey olduğunu hissediyorsan eğer!"

Şarkıyı iki kez döndürdük ve en sonunda nefes nefese yatağa sırt üstü uzandık. Hala kahkahalarla gülüyorduk.
—Sen var ya delisin Eylem.
Ona doğru döndüm.
—Senin delinim. Hadi kalk hazırlanalım. Bizimkiler fazla meraklanmışlardır.
          Kahvaltıya indiğimizde ağzımız kulaklarımızdaydı. Sanırım bizi gergin ve küs bekliyorlardı. Halimiz onları hem şaşırtmış hem de onlara derin bir nefes aldırtmıştı.
—Eee gençler bugüne planınız nedir?
—Eylem kursa gidecek.
—Aaa sahi dün sen nasıl kaytardın?
          Tam söze girecekken Aslan başladı
—Piçin biri sayesinde. Off Eylem bugün de gitmesen?
          Cansu kafası karışmış bir halde
—Piç?
Cansu'nun sorusu havada kaldı. Ben Aslan'a cevap verdim.
—Dün ne konuşuldu bilmiyorum ama bugün sınav olabilir, pazartesi günü öyle demişlerdi. Eğer öyleyse yarın gitmeyeceğim.
—Yerini değiştir o zaman.
—Oğlum ne oluyor bize de anlatır mısınız? Yeniden tartışmayın.
—Ben hemen anlatayım kardeşim.
—Ben anlatsaydım.
—Yok yok güzelim ben hemen anlatacağım.
          Gözlerimi devirdim.
—Bunun yanında bir dallama oturuyormuş.
—Cümledeki 'bu' ben oluyorum.
—Dur araya girme.
—Biz böyle bir kaç kişiye sorduk girmese derse ne olur falan diye, sonra bu hergele geldi yok 'Eylem nasılsın dün çok kötüydün, derse gir bence, ya da dur kartını ver yerine başkasını sokalım, yarın alırsın'. Bak bak burası çok önemli 'eğer gelirsen!'
          Ben dirseğimi masaya dayadım elimle yüzümün yarısını kapatarak oturuyordum. Tavrına gülsem mi, yoksa endişelensem mi bilemedim.
—İt oğluna bak ya, nasıl ukala.
          Hitapları da devamlı değişiyordu. Ne söylese yettiremiyordu sanırım.
—Eee Aslan Eylem'in yanında mı oturuyormuş bir de?
—Evet bir de öyle bir durum var.
—Koca salonda başka yer mi yok?
—Ne bileyim amına koyayım, yapmışlar bir isim listesi alfabetik sıraya koymuşlar bunları.
—'Bu' benim bu arada.
—Herifin adı Eymen!
          Yaman artık işi dalgaya almıştı. Abartılmış bir şaşırmayla
—Ne diyorsun!!!! Oooo isimlerde nasıl uyumlu ama, geçmiş olsun kardeşim Allah başka dert vermesin.
          Aslan Yaman'ın tavrını çözmeye çalışırken
—Ne, ne demek o?
—Yaw bir siktir git Aslan, adam size yardım etmiş hala burda saydırıyorsun ona. Dünü sorunsuz atlattıysa git de bir teşekkür et ona.
—Yok böyle anlatınca anlayamadın tabi, görmen lazımdı.
          Yaman bana döndü
—Eylem, Aslan konusunda emin misin? Malzeme bu yani? Ötesi yok.
         Ağzım kulaklarımda gülümsedim.
—Ötesini ben gördüm ve eminim.
          Şimdi Aslan'ın gözlerinin içine bakıyordum. Çünkü mutluyum!
—Cansum aşkım, bunlar fazla vıç vıç. Söyle ne çekiyor canın?
—Denize girmek çekiyor.
          Yaman modu düşmüş bir halde:
—Yeni sezon hamileler de bir garip. Yemek değil gezmek çekiyor canları.
          Tüm masa aynı anda kahkaha attık. Kahvaltı bitti ve Aslan ile ayağa kalktık.
—Eylem'i bırakıp geleyim.
Yaman arabanın anahtarını uzattı.
—Dikkatli olun, Eylem tut bunu haaa dalmasın Eymen'e.
          İsmi bastıra bastıra söylemişti. Aslan başını sağa dola sallayarak.
—Sana dalacam birazdan.
          Yaman yine kahkaha attı. Ben koluna girdiğim Aslan'ı çekeleyerek salondan çıkardım. Arabaya binip kültür merkezine geldik.
—Siz ne yapacaksınız?
—Ben otelde olurum, çıkışını beklerim. Akşama yemek var biliyorsun. Bakacağız.
—Tamam o zaman ben gidiyorum. Görüşürüz aşkım.
          Eğilip yanağından öptüm. Aslan elini yanağıma koydu. Uzunca bana baktı. Ben romantik bir cümle söyleyecek sandım. Oysa o
—O herifle arana çantanı koy. Dedi.
          Tuttuğum nefesi bıraktım.
—Pes doğrusu. Tamam canım öyle yaparım için rahat olsun. Hadi yazarım sana.
          Arabadan indim. El salladım. Kapıya geldim. İçeri girmek için Eymen'in gelmesini bekledim. Umarım içeriye girmemiştir. Beş altı dakika geçtikten sonra Eymen geldi.
—Hah buradasın demek günaydın Eylem.
—Günaydın, dün bir sorun olmadı değil mi?
—Yok yok hiçbir sorun olmadı.
—Sevindim, tekrar teşekkür ederim.
—Rica ederim buyur kartın. Bu arada bugün sınav olacak.
—Ben de onu soracaktım. İyi bari yarın gelmek zorunda kalmayacağız.
—Evet ama sınav 3 de. O saate kadar derse devam. Bir saatte sınav sürer. Yani yarını bugünle kapatacağız.
—Hadi yaa bak bu çok kötü oldu işte. Neyse yapacak bir şey yok başa gelen çekilir.
—Ders başlayacak hadi girelim.
—Tamam. Sınav zor olur mu?
—Sanmam, yoruma açık olur. Drama dediğin yüzde 40 teknik, yüzde 60 gösteridir. Ne sorabilirler ki.
—Umarım öyle olur.
—Ben yardım ederim sana.
—Teşekkür ederim. Hallederim herhalde.
         Oturduk ve kucağımdaki çantamla bakıştım. Ahh Aslan ahh.. çantamı alıp Eymen ile arama sıkıştırdım. Eymen biraz uzaklaşmak zorunda kaldı. Bende açıklama yapmak zorunda kaldım:
—Yere koymak istemiyorum da.
—Tabi tabi anlıyorum.
          Kısa bir durum mesajı Aslan'a attım. Sonra da arayacağımı söylediğim halde aramadığım Barış'a attım. Araların birinde konuşurum nasılsa. Telefonu bırakıp derse döndüm. Ne ders ama... Acaba akşama nereye gideceğiz, güzel bir yer olsa bari? Sınava kadar düşünülecek her şeyi düşündüm sınav hariç. Ve dersi hiç dinlemedim. Boşver, hallederim bir şekilde . Çünkü Mutluyum!

Canlar beğeni ve yorumlarınızın bu yazarcığı ne kadar mutlu ettiğini unutmayınız ve lütfen esirgemeyiniz. Okuyan gözleriniz dert görmesin 🤲🏼

İPOTEKLİ HAYATWhere stories live. Discover now