Mert beni sırıtarak izlerken "Sen her halinle güzelsin alev güzeli. Ama kıyafetlerini değiştirilecek." kaşlarımı çatıp ona baktım. Sonra kendimi tutamayarak tebessüm ettim. Mert hoş çocuk olabilirdi ama bazen kaşlarımı çatmama sebep oluyordu. Alev güzeli lakabına pek takılmamaya çalıştım. Asansör açıldığında bu İnmemiz gerektiğini söylüyordu. Önce ben ardından da mert çıkarken etrafı süzdüm. Önümüzde iki tane koridor açılıyordu. İki koridorda karanlık ve ışıkları yanmıyor haldeydiler. Burada kimse yoktu, yani sarayın belirli noktalarında bir çoğunluk ve koşuşturan insanlar görürdüm ama burada kimseyi görememiştim. Mert ikinci koridora çıkıp cebinden kalem gibi ince demir bir Çubuk çıkardı.

Çubuğun düğmesine bastığında çubuktan yayılan ışık koridoru ve önümüzü aydınlattı. Mert'in elindeki çubuk değilde bir fener olmalıydı.

"Anlaşılan sadece ikimiz buradayız Eftelya. Doktor Asa çıkmış olmalı." Mert kısık sesle homurdanırken hızlı adımlarla yanına vardım.

"Umarım ne yaptığını biliyorsundur." diye mırıldandım.

Bana sırıtarak baktı. "Bilmez olur muyum Alev güzeli." Sesi tüm koridorda yayılıyordu. Koridoru uzun adımlarla sonlandırdığımızda sonunda ahşap bir kapı bizi karşıladı. Kapıyı açıp ikimizde içeri girdik. Mert ışığı açtığında buranın devasa bir büyüklükte olduğunu anlamıştım. Etrafta bir sürü masa ve sıra vardı. Burası bir çeşit labaratuvar gibi bir yer izlenimi versede her yerde ne mikroskop ne de bilim edevatları vardı. Duvarlar bembeyazdı. Duvarlara asılı koyu yeşil büyük gözlükler vardı.

Mert arkasına dönüp odanın duvarına sabitli Demir büyük dolabı açıp içindeki gri kıyafetlerden birini aldı. Gri bir tulumdu. Bacaklarında siyah çizgili şeritler vardı. Tulum gri bir üniformaya benziyordu.

"Kıyafetlerini çıkartıp tulumu giy Eftelya. Seni dışarıda bekliyor olacağım." Simülasyon odasından çıkıp ardından kapıyı kapattı. Üstümdeki yeşil bluzu çıkartıp ardından da pantolonumu çıkardım. Gri şeritli tulumu üstüme geçirip giydim. Çıkardığım kıyafetleri dolaba yavaşça koyup geri çekildim. Tulum bana bol ve geniş gelmişti. Umursamayıp Mert'e seslendim. Kapı açıldı. İçeriye mert tekrar gelip beni süzdü.

"Yakışmış sana. Bir de Aras'ın üzerinde görseydin." Alttan güldü.

İmasını anlamayarak ona baktım.

Dudağını gülmemek için sıktı. "Yani birden kız öğrenciler Aras'ın yanına toplanmışlardı. Bundan iki üç sene önceydi." İç çekti. Eski hatıraların gözünün önüne geldiğini anlayabiliyordum. Hafifçe gülümsedim kızların Aras'ın etrafına doluşması içimde kücük bir kıskançlık yaysa da kendime iki üç sene önce olan bir olaya takılmamam gerektiğini söyledim. Hem Aras için niye böyle hissediyordum ki? O böyle hissediyor muydu?Boğazımı temizledim.

"Artık başlayalım." diye mırıldandım.

Mert hemen yanındaki koyu yeşil bir gözlüğe uzanıp bana uzattı. Burası sınıfların birleşimi bir genişlikteydi kendimi tutamadan Mert'e doğru bakıp " Burada ne yapılıyor?" Diye sordum.

"Burası doktor Asa'nın öğrencilerine ders verdiği Similasyon sınıfı. Yüzlerce öğrenci burada ders görüyor. Sadece en iyileri. Gözlüğü tak Eftelya. Şimdilik." Gözlüğü elinden alıp takmadan önce tekrar sordum.

"Ne göreceğim?"

Elini omuzuma koydu. "Güçlerini sadece hisset." Dedikten sonra yeşil gözlüğü gözüme taktı. O anda her şey karardı. Koskoca bir çimenliğin tam ortasındaydım. Uçsuz bucaksız ağaçlar ve yeşil çimenler hoş bir görüntü versede yalnız olmak ürpermeme sebep olmuştu. Etraf çok sessizdi ve ne yapacağımı bilmiyordum. Ayağa kalkıp bir iki adım attım. Etrafıma bakındım, etraf gerçekten çok sessizdi. Ne yapacağımı bilmemek gereksiz bir heyecana sebep oluyordu.

ALEV VE BUZ (Tamamlandı)Where stories live. Discover now