Aras / Yolculuk

772 123 12
                                    

İlk feneri açan ben oluyorum. Sonra teker teker hepsine dağıtıyorum. Mert hafifçe bileğini sallıyor.Ardından Suna ve Funda da aynısını yapıyor. Bileğimi hafifçe sallıyorum . Dijital haritaya bakarken ilk durağımızın küçük vadi olduğunu anlıyorum.
"Küçük Vadi."diye mırıldandı Mert.
"Funda'nın büyüsüyle.." diye başlayacak oldu Mert , Funda Mert'in sözünü kesti. "Mağaralarda büyü yapmak yasaktır." Diyor ciddiyetle. Mert kısık sesle homurdanıyor. Yürürken dördümüz birlikte her an tehlikelere karşı yürüyoruz. Ayağım yapış yapış bir şeye batmış durumda. Benim gibi herkeste olduğu yerde durup ayaklarına bakıyor. Mert burnunu iğreniyormuş gibi buruşturdu. "Şu an yapış yapış bir sümüğün içindeyiz." Elini parlak mavi saçlarına geçirdi.
" Ne yapacağız?" Diye soruyor Suna.
Funda yere dikkatlice bakarak "Bu şeylerden daha önce görmüştüm." Diyor yavaşça. Bir keresinde babam mağara yolunu kullanırken bu yapış yapış sıvılardan bahsetmişti. Şakaklarımı ovarak bir saniye gözlerimi kapıyor sonra tekrar açıyorum. "Uzun bir süre burada kalırsak zehirleceğiz." diyorum yüksek bir sesle.
"Ne?" Mert'in gözleri kocaman açıldı.

"İğrenç kokuyorlar. " Suna eliyle burnunu sıkıyor. Gerçekten dayanılmaz bir koku olsa da bir adım atmayı başarıyorum. Fundaya bakıyorum. Olduğu yerde kilitlenmiş bir şeyler düşünüyor. "Küçük vadiyi koruyan yılanlar .yumurtalarındaki sıvılar. Yavruları daha doğmadan ölmüş. Yumurtanın içinde ölünce böyle oluyor. Bu sıvılar daha fazla bize ulaşırsa Arasın dediği gibi bizi zehirler. Hatta öldürebilir." Düşünceli gözlerle beni izliyor.

Mert elini ensesinde kavuşturup "Sıçtık. Onlardan izin almalıydık." Adem elması hareket ederek güçlükle yutkunuyor.
" Bir şeyler yapmalıyız." Suna çaresizce etrafına bakıyor. "Daha dikkatli olmalıydık. Yılanların böyle yapacağını bilseydik.."diye mırıldanıyorum.
"Yapabiliriz. Düz yolda yürüyormuş gibi yürüyelim." Suna kararlı bakışlarla bizi gözden geçiriyor.
" Doğru söylüyor!" diye bağırıyor Funda.
" Bomboş bir yolda yürüdüğümüzü düşünün. Kendinizi bırakın. Sonrası gelecek." Bunu anca yılanlar düşünür. İnsanların yapış yapış durumda olduğu için düşüneceğini zannetmezler. Funda Suna ya minnettar bakışlarla bakıyor. Mert Suna'ya bakarak "Dahi kız." Deyip sırıtıyor. Suna'nın yüzü hafifçe kızarıyor. Düz bir yolda yürüdüğümü hayal ediyorum. Yürüyorum bir adım ve bir adım daha. Hemen arkamdan Suna ve Funda geliyor. Ardındanda Mert. Bileğimi hafifçe sallayıp Küçük Vadiye ne kadar kaldığına bakıyorum.
Önümüzde dört tane ayrı yol var. "Soldakine gidiyoruz" diye açıklıyor mert. Soldaki yola gidip dümdüz yürüyoruz. "Nehir var." Diyorum net bir sesle. Dördümüz ilerledikçe su sesleri de yaklaşıyor. Dizime kadar gelen sular beni rahatlatıyor. Eskiden suyun içinde saatlerce kalırdım. Şimdi ise ölü bir buz olduğum için bunu çok yapamıyorum. Ayaklarımın dibinde ki çakıl taşları gıcırdadı.
" Sağ tarafa gideceğiz. Kaydırarak benziyen upuzun cam silindirin içinden kayıp geçeceğiz." diyorum yüksek sesle.
" Aynen öyle dostum." diye onaylıyor mert. Sadece bir tane cam silindir vardı. "Önce bayanlar." diyor mert sırıtarak. Silindirin arka kapağını yana kaydırıyorum. Gürültüyle yana kayıyor. Önce Suna ardındanda Funda kaydı. Mert'e bakarak "İyi şanslar dostum." Diyorum gülerek. Omuzuma vurup kayıyor. Mert sesli bir şekilde kayıp gözden kayboluyor. Sıra bana geldiğinde tam kayacakken bir el ceketimden tutup beni arkaya atıyor. Hemen doğrulup kalkıyorum. Karşımda kısa boylu tıknaz bir cüce görünce şaşırıyorum.
"Sende kimsin?" Diye soruyorum soğuk bir sesle. Elindeki keskin bıçak aydınlık mağarada parlıyor. Bıçakla üstüme atıldığında sakince yana çekildim. Yere yapışıyor. Tiz bir hareketle kalkıp şansını bir daha deniyor. "Seninle hiç uğraşmak istemiyorum." Deyip elektrik çubuğunu beline vuruyorum. Cüce yerde hareketsizce yatıyor. Gürültülü ayak sesleri duyunca yüzlerce cücenin buraya geldiğini hissediyorum. Nehir tarafında yaşıyorlar. Ses çıkartmamalıydık. Silindirin önüne gelemeden cüceler etrafımı sarıyor. Siyah ceketimin kapüşonunu başıma çekiyorum. Saçlarım ve gözlerim gözükmüyor. "Kimsin bakalım?" Öndeki cüce soruyor.
"Burada ne arıyor!"
" Nasıl girebildi?"
"Bu yabancıda kim!" Gibi sorular sorup hep bir ağızdan konuşuyorlar. Ben daha bir şey diyemeden öndeki cüce "Düşman!" Diye bağırıyor. İnce çubuğu çıkartıp üzerime atılanları elektrik veriyorum. Arkamdan her iki yanımdanda beni yaralıyorlar.

Kaybetmeyeceğim diye düşünüyorum. Önüm bir anlığına açılınca aniden silindire atlıyorum. Atladığım an demir kapağın iç kolunu tutuyorum. Cücelerin de arkamdan gelmemesi için kapatacakken uzun tırnaklı bir el bunu engelliyor. Tüm gücümle kapağı ittim. Cücenin eli arada kalıyor. Çığlığı her yeri sarıyor. Elimi kapağa sürtüp buzlaştırdım. Kapağın iç kolunu bırakıp kayıyorum. Aşağı kayarken cam silindir sağa kıvrılıyor. Sicim gibi kayarken aniden sola kayıyorum. Sonra daha derinlere.
Yere indiğimde yalnızım. Neredeler? Diye bağırıyor iç sesim. Ceketimin kolu parçalanmış. Taze kan elimden yere damlıyor. Çok kötü yaralanmamıştım. Tişörtümü çıkartıp koluma sarıyorum. Ceketimi üzerime geçirip fermuarını çekiyorum. Etrafıma göz gezdiriyorum. Bileğimi hafifçe sallayıp dijital haritayı açıyorum. Yukarıda hala boğuk sesler gelmekte. Tam olarak küçük vadide durduğumu anlayınca rahatlıyorum. Sadece merdivenlerden aşağı inmem gerekiyor. İlerleyince merdivenin tek basamaklı olduğunu görünce şaşırıyorum. Her bir basamak kare ve sadece bir ayağınızı kaplıyor. Taş basamaklar aşağıya doğru sıralanmış. Bu merdivenden düşenlerde olmuştur diye düşünüyorum. Taş basamakların hemen altındaki zemin yüzlerce metre aşağıda.

Dengesini kaybedip düşenlerin siyah kalın harflerle sonu ölüm yazan bir tabelayı mağaranın duvarına asmışlar. Mert,Funda ve Sunanın buradan düşmeden indiklerini umuyorum. Tabii eğer indilerse. Önce sağ ayağımı basamağa koyuyorum sonra da sol ayağımı alttakine yerleştiriyorum. Dengemi kurarak merdivenlerden teker teker iniyorum. Bazı taşlar çatlamış. Aşağıdaki kemik kalıntılarını görmezden gelmeye çalışsam da inmeyi başarıyorum.  Sonunda indiğimde Siyah Vadiye gelmiştim. Funda,Mert ve Suna üç ayrı taştan koltukta oturur biçimdeler. Her birini yılanlar sarmış. Ayak bileğimde bir dokunuş hissediyorum. "Arasss." Bu bir yılan tıslama sesi.

Yarın yeni bölümü atacağım🙂 oy atmayı unutmayalım yorumlarınızı şimdiden merak ediyorum.

ALEV VE BUZ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin