''Düşen uçakta olmama ihtimali var.''

Duyduklarımla gözlerim şaşkınlık ve mutlulukla büyümüştü. Yaşıyordu!

''Öyleyse hayatta!'' 

Benim aksime herkes hala üzüntüsünü sürdürüyordu. Neden mutlu değillerdi? Aran yaşıyordu işte!

''Abicim onuda tam bilmiyoruz. Uçak Afrikadan havalandığında son dakika bir ekip değişikliği olmuş. Düşen uçakta kimler yer değiştirdi bilemiyoruz, cesetlerin kimlikleri henüz belli değil.'' dediğinde Sevinç Teyze'nin iç çekmesi sardı odayı. Mutluluğum bir balon gibi patlamıştı şimdi. Belirsizlik... Hayatım boyunca nefret ettiğim başka bir şey olamazdı.

''Onu aradınız mı peki?''

''Ulaşamıyoruz. Türkiye'de ki havayolu şirketinden bilgi almaya çalıştık ama onlarda son dakika değişikliği olduğu için Afrika'da ki yetkililerden haber bekliyorlar. Henüz kimlikler belirlenmediği için bilgi veremiyorlar. Beklememiz gerekiyor.'' dedi çaresizce.

Umut... Bir umut vardı değil mi? Elbette vardı!

''Beni buradan götürün, eve gitmek istiyorum.'' 

Bakışlarım direkt annem ve babamı bulmuştu şimdi. Babam başını anlayışla sallayıp saçlarımı okşadığında ona sarılıp ağlamamak için zor tuttum kendimi. Burada ki herkes yıllardır Aran'la kedi köpek gibi didişip büyüdüğümüze kendi gözleriyle şahit olmuş insanlardı. Eminim benim çöküşüm onları herkesinkinden çok etkilemişti.

-10 gün sonra-

''Bunu da koyayım mı masanın üzerine?'' diye seslenen Mahmut'a döndüm. Kucak dolusu çikolata ve tatlılarla her akşam olduğu gibi bu akşamda yanıma gelmişti. Ben yatağımın üzerinde elimde ki telefonu her dakika kontrol ederken, pencereden sokağın başını izliyordum. Günlerdir buradan ayrılmadan bir kaç saatlik uykuyla aynı yerde duruyordum. Aran'a söylemem gereken şeyler vardı. Onun kadar cesaretli olamadığım için son görüşmemizde itiraf edemediğim şeyler...

Gelmeliydi.

''Koy, sen yemek yedin mi Mahmut?'' 

''Yedim yukarıda. Annem senin sevdiğin tatlılardan yaptı bak onlardan da getirdim.'' dediğinde bakışlarım kısa bir anlığına küçük çocuğu buldu. Yanımda olan tek arkadaşımı...

Mahmut'u...

Aniden dolan gözlerime artık şaşırmıyordum. Baktığım herkeste onu görüyor olmam ne büyük bir acıydı! 

''Abla...''

''Hatırlıyor musun Mahmut bana bir keresinde sen aşık olduğunda göreceğim ben seni demiştin. O zamanlar Ayşe'ye karşı olan duygularınla dalga geçen ama aslında asıl acınılası olan biri vardı karşında.''

''Ben...'' diye tamamladım büyük bir kabullenmişlikle sözlerimi. Küçük çocuk başını önüne eğmiş hatırladığı o günle sesini çıkarmadan beni dinlemeye devam etmişti.

''Mahmut ben kendi sözlerimin ağırlığı altında eziliyorum şimdi, beni bu enkazdan çıkaracak olan kişi yok... Gelmiyor. Günlerdir tek bir haber bile alamıyorum ondan. O büyük konuşmalarımın cezası mı bu ödediğim? Daha kaç gün bekleyeceğim? Hayatta olsun, yaşadığını bileyim yeter ki! Dayanamıyorum artık... O kadar korkuyorum ki! Ya kendime bile itiraf edemediğim gerçeği ona da itiraf edemezsem. Aran'ı sonsuza dek kaybedersem?''

''Aran abi seni kolay kolay bırakmaz ki abla! Hem sen demiyor muydun? Bunca yıl dönüp dolaşıp yine sana geldi. O senden nefret etmiyordu ki hem. Hiç etmedi, bir keresinde seninle dondurma yerken çardakta oturuyorduk hatırlıyor musun? Saçına yanlışlıkla dondurmamı bulaştırıp temizlemeye çalışmıştım.'' dediğinde aklıma gelen anılarla hüzünle gülümsedim.

''Hatırlıyorum.''

''O gün Aran abi görmüş bizi. Sen eve gidince beni tuttu çekti kenara. Valla ayak üstü iki saat hesap verdim sırf saçına dokundum diye. Sünnetli olmadığım konusunda diretince bıraktı beni. İlk baş sinirlendim ben de böyle iş mi olur diye dedim kendi kendime. Sonra Kazım abiye anlattım durumu, az daha sana geliyordum o durdurdu. Ben anlamadım tabii, Kazım abinin dediğine göre beni azarlamasının sebebi kıskançlıktan değilmiş. Kendisine olan kızgınlığındanmış.'' dediğinde duyduklarım karşısında şok geçiriyordum.

''O ne demek Mahmut?''

Biraz sonra küçücük çocuğun ağzından dökülen sözcükler bana ikinci bir hayat dersi vermek için sıralanmıştı.

''Kıskançlık kişinin kendisinde olmayana karşı duyduğuymuş.'' dedi ve beni ne kadar yaraladığını bilmeden devam etti.

''Aran abi kıskanç değil kızgınmış. Kendisinde olmayana değil, kendisinde olana kızgınmış. O yüzden öyle davranıyormuş.''

Aran bana karşı hislerinin en başından farkındaydı ve bunun son bulması için elinden geleni yapmıştı. Söylediği gibi önce kendisini sonra da beni birbirimize düşman etmek için elinden geleni yapmıştı. Hızlanan kalp atışlarım dört nala koşarken hayatımda ilk defa merak ettim.

Aran'ın aşkını... Aran'ın sevgisini... Aran'ın kızgınlığını öyle merak ettim ki. Dolu dolu gözlerle tekrar pencereye baktım. Boş sokaktan arada bir geçen arabalar vardı sadece. Aran diğer günler olduğu gibi... Bugünde yoktu... Bugünde gelmemişti...

Mahmut odadan ne zaman çıkmıştı bilmiyordum. Evdeki bütün ışıklar teker teker sönmüş, annem her gece yatmadan önce gelip sırtıma hırkasını örtüp beni öptükten sonra gitmişti. Yine karanlık ve ben baş başa kalmıştık. Yıllarca kimseyle arkadaş olmama izin vermemiş olan adam yokluğunda öyle kişilerle arkadaşlık kurdurmuştu ki bana bundan hiç olmadığı kadar nefret etmiştim! Saatler gece yarısını gösterirken pencerenin itelenme sesiyle gözlerimi hafifçe araladım. Aran'ın gülümseyen yüzü suratıma bakıyordu. Önceki gecelerde bunun gerçek olduğu düşüncesiyle çığlık atarak tepki verir ardından uyanırdım. Bu sefer bunun bir rüya olduğunu biliyor ve uyanarak bozmak istemiyordum.

''Pencere açık kalmış, üşümedin mi?'' dedi tatlı sesi içimi huzurla doldurmuştu. Karanlığa rağmen net görülen yeşil gözlerine daldım.

''Seni bekliyordum.''

''Biraz geciktim sanırım.'' diyerek gülümsedi. O gülümsemede boğulduğumu hissetmeye başladığımda elim kalbime gitmişti istemsizce.

''Çok... Çok geciktin.'' 

''Özür dilerim.'' dedi ve boşta kalan elimi tutarak beni kendine çekti. 

''Birazdan kaybolacaksın, bunu biliyorum. Ben... Gerçeğine söyleme cesareti gösteremedim. En azından hayaline söylemeli miyim değil mi?'' 

Bana anlamaz bakışlar attığında ellerimi yanaklarına koyarak kendime çektim ve dudaklarına özlem dolu bir öpücük kondurdum. Aniden belime yapışan güçlü elleriyle öpücüğüme karşılık verirken biraz sonra ikimizde nefes nefese birbirimize bakıyorduk.

''Ben...'' dedim ve tek seferde söyleyebilmek için gözlerinden bir an olsun bakışlarımı kaçırmadım.

''Huysuz! Yeşil gözleriyle beni mahvetmeye yeminli adama aşık oldum! Yıllardır yanımda olan nefretim onu kaybettiğim an bana sırtını dönerek gitti. Koskoca bir gerçekle baş başa bıraktı beni. Yapayalnız kaldım!'' 

''Meltem...''

''Sus... Zaten birazdan uyanacağım. Yok olacaksın. Diğer gecelerde olduğu gibi bu gece de yok olacaksın. Gözlerimi açtığımda yanımda olmayacaksın biliyorum.'' dedim ve zorlukla yutkundum. 

''Ya olursam?'' diye yanıtladığında yeşil gözleri mutlulukla parıldıyordu.

''Eğer olursan peşini bırakmayacağım.'' dedim ve kabullenmişlikle ekledim.

''Çünkü sen aşkını istediğim tek adamsın.''


Bölüm kısa diye kızmayın kaç gündür ilk defa bilgisayarı elime aldım. Mutlu günümde üzüntülü bölüm yazacağım diye dinlemediğim acı yüklü şarkı kalmadı. 

Bi teşekkürünüzü alırım. 

Bu arada Eriha adlı kurgumuz benim profilimde yayınlanmaya devam edecek. Kütüphanelerinize ekleyin.. 

ARANWhere stories live. Discover now